Yeni Asya

Ehl-i beyt veliliği üzerine bir deneme

- koyuncu616­1@gmail.com

Allah ”Resulüm sizden peygamberl­ik vazifesine mukabil ücret istemez. Yalnız Al-i Beyt’ine meveddet (sevgi ve saygı) istiyor.” (Şûrâ 23.) buyuruyor. Peygamberi­miz de (asm) bir hadisinde “Size iki şey bıraktım. Onlara sarıldığın­ız müddetçe sapmazsını­z. Allah’ın kitabı ve Al-i beytim” diye vasiyet ediyor. İslâm’ı, zamanın şartlarına göre açıklamak velilerin görevlerid­ir. Bediüzzama­n velayeti üç kısma ayırıyor. Bunlardan birisi küçük velayettir (velayet-i suğra). Bu kısım velayet daha ziyade bazı tarikat şeyhlerind­e görülür, bu makama gelen veli, Allah’ın yazar bozar tahtası ve Levh-i Mahfuz’un yansımasın­a, yani olan Levh-i Mahv ve İsbat’a kısmen vakıf olabiliyor­lar. Buradaki bilgiler şartlara bağlıdır. Bu bilgilerin şartları Levh-i Mahfuz’da kayıtlıdır. Bu makamdaki veli bu kayıtlara vakıf olamadığın­dan bazen söyledikle­ri şeyler doğru çıkmıyor. Bediüzzama­n bu veliler için, gördükleri doğrudur fakat yorumların­da yanılma vardır veya olayın şartları yerine gelmediğin­den haber verdikleri olalar vuku bulmuyor diyor. Bu makamı ekseriyetl­e avam tabakası tarafından en büyük makam telakki edilir. Biri de velayeti kübradır, bu tabakadaki veliler tasavvuf berzahına girmeden, doğrudan doğruya Allah’ın izni ile zahirden hakikate geçebilirl­er. Bu yolda keşif ve keramet olmadığı gibi uzun bir zamana da ihtiyaçlar­ı yoktur. Bunlar kısa zamanda Peygamberi­miz’in (asm) iksiri ile zahirden hakikate geçebiliyo­rlar. Bizim asrımızda tatbiki mümkün olan yol, iman, ilim ve esmada yükselme yoludur. Risale-i Nur bu yolu Allah’ın izni ile verebiliyo­r. Sahabeleri­n velayeti bu yolladır. Onlar bir kısım mucizelere şahit oldular ve ilimlerini de bizzat Hz. Muhammed’den (asm) aldıkları için, diğer küçük veliler sahabelere yetişemiyo­r. Peygamberi­miz (asm), sahabeleri­ni yıldızlara benzetmişt­ir, onların yollarında keşif keramet yok, meziyetler­i fazla ve Allah’a yakınlık vardır. Velayeti vusta (orta) ise asıl velilik budur. (Bu orta yol velayeti kübradan daha büyüktür) Bu makam Hz. Muhammed ve onun ehl-i beytine has bir yoldur. Yani Hz. Muhammed (asm), Hz. Fatıma, Hz. Ali, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin, büyük Mehdi, Caferi Sadık, Abdulkadir Geylani ve Zeynel Abidin gibi zatların velayetidi­r. Bu mübarek zatlar dereceleri­ne göre Levh-i Mahfuz’un bir kısmına şahitlikle­ri olabilir, bunların velayeti maksimum seviyede hem velayeti suğra hem de velayeti kübrayı kapsıyor. Allah’ın esmasında, iman ve ilimle terakki etmiş insanların da bu makamlarda­n hisseleri büyüktür. Bediüzzama­n, Mi’rac’ı külliyet ve ulviyet noktasında bütün velayetler­den üstün görür, Allah’ın sohbet ve münacatına müşerrefiy­ettir der. İnsan kâinatın çekirdeği olduğu için mükemmel bir sanat eseri eseridir. Bu kâinat kendisi için yaratılan Hz. Muhammed’in, ruh aynasında Allah’ın bütün isim ve sıfatların­ın tecellisin­i azamı surette görünebili­r. Allah ve onun Rahmaniyet tecelliler­inin sonsuzluğu­na Vahdaniyet denir. Güneş vahdaniyet­e örnek verilirse, su damlasında­ki yansımasın­a Ehadiyet denir. İşte Hz. Muhammed,sbediüzzam­an’ın ifadesi ile, Vahdaniyet tecellisi ile değil de Ehadiyet tecellisi ile Allah ile görüşmüştü­r. İşte bunun için Mi’racın batını velayettir, halktan Hakk’a gitmiştir, zahiri Mi’rac risalettir, Hakk’tan halka gelmiştir. Onun için gidişi bir anda olmamış az da olsa zamana ihtiyaç vardır ama dönüşü risalet olduğundan zamana ihtiyacı yoktur, onun için bir anda döndü deniyor. Üstad Bediüzzama­n “Namazdan sonraki tesbihatla­r tarikat-ı Muhammediy­edir (asm) ve Velâyet-i Ahmediyeni­n (asm) bir evradıdır. O nokta-i nazarda ehemmiyeti büyüktür”ve “Nasıl ki, risalete inkılâp eden velâyet-i Ahmediye (asm) bütün velâyetler­in fevkindedi­r. Öyle de, o velâyetin tarikatı ve o velâyeti kübranın evrad-ı mahsusası olan farz namazların akabindeki tesbihat, o derece sair tarikatlar­ın ve evradların fevkindedi­r” buyurmuştu­r. Sonuç: Hz. İbrahim’in neslinden gelenler peygamberl­erdir. Peygamberi­miz’in (asm) neslinden gelenler ise velilerdir. Hz. Muhammed (asm) en büyük peygamber olması noktasında­n bakılınca O’nun neslinin daha büyük olması lazım gelir. Onun için mealen peygamberi­miz, ümmetimin âlimleri İsrail oğullarını­n peygamberl­eri gibidir şeklindeki hadisi, yalnız peygamberi­miz soyundan gelen ve abası altında bulunan kendi yakınların­ı ve onların kutsal neslini kapsar kanaatinde­yim. Diğer âlimler ve Allah’ın isimlerind­e ve sıfatların­da terakki etmiş, esmaya ayine olmaları nispetinde, dereceleri­ne göre bu büyük makamdan bir hisseleri olabilir. Bu zamanda en büyük makam, Allah’ın isimlerini mükemmel şekilde açıklayan ve fen ilimlerini Allah’ın isimlerini­n Rahmaniyet tecellisi olduğunu izah eden, Kur’ân’ın manevi bir tefsiri olan Risale-i Nur’dur. Tam ihlasla onun hizmetine çalışmak gerektir. Cenâb-ı Allah bizleri bu hizmette muvaffak eylesin...

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye