Hak-kuvvet denges
Amel, imanın bir tezâhürüdür. Kişi kendi iç dünyasında neye inanıyorsa, neyi tasarlıyorsa, neye kanaat getiriyorsa, onun söz ve davranışlarında da aynı şeyler görünür, tezâhür eder.
Bir kimse her vesile ile haktan, hukuktan, hürriyet ve adâletten bahsediyor ve yeri geldiğinde aynı yönde tavır sergiliyorsa, o kimse bu hakikatlere ciddiyetle inanmış demektir.
Şayet, bir kimse mütemadiyen güçten, kuvvetten, silâhtan, mühimmattan, ezmekten, yıkıp imha etmekten söz ediyorsa, bu hâl gösterir ki, o kimse hak-hukuktan uzaklaşmış ve artık güç-kuvvete hak vermeye, hatta “kuvvet putu”na bir nevî serfürû etmeye başlamış demektir.
Bu ise, o kimsenin, tapınırcasına bağlandığı kuvvet putu ile birlikte yıkılışa, helâke doğru gittiğinin bâriz bir işareti sayılır.
* * * İhlâs Risâlesi’ndeki temel düstûra göre
“Kuvvet haktadır ve ihlâstadır.” Onun içindir ki,
“Bütün kuvvetinizi ihlâsta ve hakta bilmelisiniz” diyor, eserin müellifi Üstad Bediüzzaman.
Esasen, hak ve ihlâs Kurân’a dayanır; güç ve kuvvet felsefeye istinad eder. İşte, bu meselenin izâhına dair “Otuzuncu Söz”de zikredilen ürpertici ifadeler: “Felsefenin esâsında, kuvvet müstahsendir; hattâ, ‘Elhükmü l lgàl p’ bir düstûrudur. ‘Galebe edende b r kuvvet var; kuvvette hak vardır’ der... Zulmü mânen alkışlamış, zâlimleri teşcî etmiştir ve cebbârları ulûhiyet dâvâsına sevk etmiştir.”
Bu mesele ile bağlantılı “Hâşiye” ise şöyledir: “Düstûr-u nübüvvet, ‘Kuvvet haktadır; hak kuvvette değildir’ der, zulmü keser, adâleti temin eder.” Aynı mevzuun devamında, ayrıca dehşet uyandıran şu ifadeleri okumaktayız: “O şecerenin kuvve-i gadabiye dalında, bîçâre beşerin başında küçük-büyük Nemrudlar, Firavunlar, Şeddadlar meyvelerini yetiştirmiş; kuvve-i akliye dalında, âlem-i insaniyetin dimâğına dehriyyun, maddiyyun, tabiiyyun gibi meyveleri vermiş; beşerin beynini bin parça etmiştir.” Ve, hemen ardından gelen 2. Hâşiye: “Yani, o sanem-misâller, perestişkârlarının hevesâtlarına hoş görünmek ve teveccühlerini kazanmak için, riyâkârâne gösteriş ile ibâdet gibi bir vaziyet gösteriyorlar.” Bu hakikatli izahlardan, günümüz itibariyle de herkesin gereken dersi çıkarması duâsıyla.
Gücün, servetin, ayrıcalığın, statünün, dokunulmazlığın kaynağı devlet olduğu sürece ne devlet menfaat gruplarının savaş alanı olmaktan kurtulur, ne de kural koyucu ve koruyucu bir kurum hüviyeti kazanabilir. Kullanılmak için ele geçirilecek bir makina olarak görülür. (Doğu Ergil)