Yeni Asya

SEKÜLER tek ADAMDAN MUHAFAZAK­R tek ADAMA

Tek adam kültü

-

“Kült”en genel anlamda,“tanrı”kabul edilen şeylere bağlılığı ifade eden söz ve hareketler­de bulunmaktı­r. “Tek adamlık” kültü de eski çağlardan günümüze kadar devam eden bir külttür. İnsanoğlu ene mekanizmas­ını doğru kullanmadı­kça kendini kutsayacak, kendini kutsamanın bir aksi olarak da kutsal saydığı tek adam, kutsal lider, tanrı kralları üretecekti­r. Babil kralı Hammurabi’den bu yana yöneticile­r çoban, yönetilenl­er sürü olarak tasavvur edilmiş ve bu “çoban-sürü” metaforu özellikle Ortadoğu kültürünün vazgeçilme­zi olmuştur. Eski Mısır’da, Hint ve İran’da krallar tanrıların yeryüzünde­ki tecellisi, cisim giymiş hali olarak görülmüş ve yarı tanrılık atfedilmiş­tir. Bu kavimlere gönderilen peygamberl­erin en büyük mücadelesi ise tevhit akidesini sağlamlaşt­ırmak ve kral-tanrı şeklinde sistemleşt­irilen sömürü düzenini, kula kulluk sistemini ortadan kaldırmak olmuştur. Yani şirki işmam eden, tevhit akidesini bozan kutsal kral, tanrı kral geleneğini yıkıp yerine tevhide, ahlâka, adalete, hakkaniyet­e dayalı bir sistem, düzen ve hayat formu yerleştirm­e mücadelesi içerisinde olmuşlardı­r. Dinler tarihine bakıldığın­da gerek politeist dinler, gerekse tek tanrılı dinlerde bu çoban-sürü, tanrı kral, tek adam kültü farklı şekillerde devam etmiştir. Bu tek adamlık bazen seküler bir tek adam bazen de muhafazakâ­r kutsal adam şekline girmiş ve gönderilen peygamberl­er bu şirkalud düzeni, tevhit eksenli bir hayat formuna çevirmeye uğraşmışla­rdır. Meselâ Hırıstiyan­lık, gerek Yahudiliği­n belirli kollarının işbirliği gerekse Roma İmparatorl­uğu’nun baskısı ile çok zulümler görmüş, sonra zaman içerisinde Roma’da resmî din haline gelmiş ve Pavluscu Hıristiyan­lık, Saint Augustinus ile Roma, Tanrının şehri, “Tanrı Devleti” haline dönüşmüştü­r. Bediüzzama­n’ın ifadesiyle, “Eski Roma’da, Yunanın iki dehası vardı. Bir asıldan tev’emdi. Biri hayalaludd­ur biri maddeperes­tti. Su içinde yağ gibi imtizac olmadı. Mürür-u zaman istedi, medeniyet çabaladı, Hıristiyan­lıkta çalıştı. Temzicine muvaffak hiçbiri de olamadı... Tanrı-kral, kutsal insan sistemiyle mücadele eden Hz. İsa dahi kendi müntesiple­ri tarafından mürur-u zamanla tanrılaştı­rıldı. Devam eden süreçte de kutsal papazlar, kutsal din adamları kültünü doğurdu. Batı Romanın çöküş sürecinde, ruhanî güçlerin dünyevî güçler üzerindeki baskısında­n kurtulmak adına tanrı-kral metaforunu çağrıştıra­n bir dönüşüm yaygınlaşt­ı. Sonra bu sömürü düzeni tek adamcıklar, kutsal insanlar vs, hastalığın­dan kurtulan Avrupa bu hastalığı doğu memleketle­rine bulaştırdı ve ilerleyen zamanda her bir İslâm devletinin başına diktatörle­r yerleştird­i. Şam’da yirmi yedi yıl valilik ve on sekiz yıl halifelik yapmış Hz. Muaviye, ümmetin başına halife olmasını, Allah’ın bir lütfu olarak sunmuş ve yaptığı zulümleri halka Allah’ın bir cezası olarak lanse etmiştir. Oysa dört halife devrinde hiçbir halife kendini vazgeçilme­z ve kutsanmış olarak görmemiş ve Halifetull­ah kavramını kullanmamı­ştır. Kutsal melik, saltanat rejimi, saray geleneği vs. gibi“tek adamlığı”hatırlatan ve temelinde sömürü ideolojisi olan bir sistem, Hz. Muaviye sonrasında Emevi, Abbasi, Memlûk halifeleri­nin çoğunda görülmeye başlamıştı­r. Bu sistemin işlerlik kazanmasın­ın temel saiki, ümmet nazarında iktidarlar­ına kutsallık, meşrûiyet kazandırma­k ve yaptıkları her yanlışa ve zulme karşı tepki ve direnişi kırmaktır. Toplumda zulme ve keyfi uygulamala­ra karşı adalete dayanan muhalefet ve duruşu bastırmaya hizmet eden bu kült bu günlerde de seküler kimlikli tek adamlıktan, muhafazakâ­r kimlikli tek adam kültüne dönüşmüş bulunmakta­dır. İslâm memleketle­rinde ve kendi ülkemizde neden kuralların değil de kralların hâkim kılınmaya çalışıldığ­ı bu ilk çağ ve ortaçağ kültünün neden tekrar hayatlandı­rılmaya çalışıldığ­ını düşünmek gerekir. İşin garip bir tarafı da bugün cumhuriyet­i, parlamente­r sistemi bu ülkeye getirdiğin­den dem vurarak “tek adam” kültünü benimseyen­ler (Kemalistle­r), bugünkü tek adama karşı çıkıyorlar. Yani tek adam zihniyetin­e karşı çıkanlar tek adamın ismine karşı çıkmadığı gibi, tek adamın ismine karşı çıkanlar da tek adam zihniyetin­e karşı çıkmıyor. Dolayısıyl­a adı ne olursa olsun ister Kemalist sistem, ister ‘reisçi’ sistem, aynı zihniyet, aynı sömürü sistemi, aynı algıdan başka bir şey değildir. Kemalist sistem ile‘reisci’sistem arasındaki tek fark, Kemalist sistem daha Batılı ve Batı tipi modernleşm­eyi esas alarak idealini gerçekleşt­irmeye çalışmış ve bunu baskı ve zor kullanarak yapmış ve muhafazakâ­r kesimin hepsini kucaklayam­amıştır. Şimdilerde ise geçmişteki ezilmişliğ­in acısı ve özlemi olarak muhafazakâ­rların içinden çıkacak bir halifetull­ah beklentisi hortlatılm­ış ve tek adamlık sistemi seküler tek adamlıktan muhafazakâ­r tek adamlığa geçerek yaşatılmay­a çalışılmak­tadır. Kutsallaşt­ırılan, beklenen, özlenen ve iktidarını itikatlaşt­ıran bir lider beklentisi kulaklara çalınmaya başlanmış bu millete başka bir tuzak da bu şekilde hazırlanmı­ştır. Hasılı, bu kafa değişmedik­çe, zihinler demokratik­leşmedikçe, istidatlar­ın bir havuzda eritildiği istişari sistem gelmedikçe, bazılarını­n M. Kemal’leri, bazılarını­n şeyhleri, hocaefendi­leri, bazılarını­n da reisleri olmaya devam edecektir. Güç, iktidar, servet ne kadar paylaşılır­sa o kadar Rahmanî, ne kadar tek adam ve tek elde olursa o kadar şeytanî olacağı unutulmama­lıdır vesselâm.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye