Yeni Asya

Hasenat ve salihatın farkları

-

Hasenat, Sözlük manası ile güzellikle­r ve iyilikler manasına gelen, insanların şahsî ihlâslı amel ve iyilikleri­dir. Salihat ise hasenattan çok daha geniş manada, ister şahsî olsun (zikir ve ibadetler gibi), isterse başkaları için olsun (insanlara yapılan maddî ve manevî yardımlar gibi) yapılan amellerdir. Salih amel, tüm ibadetleri yerine getirmekle birlikte, insan ve diğer mahlûkatın maddî manevî hukukuna da tam riayetten ibarettir. Bediüzzama­n, Kastamonu Lahikasınd­a mealen, “imandan sonra en faziletli şey Salih ameldir. Takva, günahlarda­n çekinmek, Salih amel ise emir dairesinde harekette bulunmak ve hayrat kazanmaktı­r” der. Farzlarını yapan, büyük günahları işlemeyen kurtulur. Böyle büyük günahlar içinde salih amelin ihlâsla korunması çok önemlidir. Hem de takva içinde bir nevi salih amel vardır. Çünkü bir haramın terki vaciptir. Bir vacibi işlemek, çok sünnetlere mukabil sevabı var.takva; böyle zamanlarda, binler günahın hücumundan çekinmek ve az bir amelle, yüzer günahın terkinden dolayı, yüzer vacip işlenmiş oluyor. Mesela bir erkeğin açık kadınlara bilerek bakması haramdır. Yolda yürüyorsun önüne bir açık kadın çıktı, bunu gördün hemen gözünü ondan çevirdin, çok kısa bir zamanda başını eğdin, harama bakmaktan döndüğün için büyük bir vacip işlemiş oldun, senin bu vacibinden aldığın sevap, hasenat dairesinde yapmış olduğun pek çok sünnetten üstündür. Hem İmanı olup oruç tutup namaz kılan ve büyük günahları işlemeyen, nafile orucu ve zikir olmayan bir genç, harama bakmayıp bir anlık için kafasını eğmesi Salihat dairesinde, belki bir aylık nafile oruç tutmuş ve zikir çekmiş gibi büyük sevaplara nail olabilir. Namahremin bol olduğu yerlerde yürüyen bir kişi, yüzlerle kadınla karşılaşır ve birer saniye gibi bir anda kafasını eğerse, yüzlerce saniyede yani bir iki dakikada pek çok ay oruç tutmuş ve zikir çekmiş sevabı alabilir. Yani çok amel çok sevap demek değildir. Yüz gram altın yüzlerce kilo taştan daha değerlidir. Bir fiil, ister hayır olsun isterse şer bunu Allah yaratır. Hayırları isteyen Allah, yaratan da Allah’tır, yalnız aciz insan o küçücük cüz’i iradesi ile talep eder. Yaratmak ve istek olan iki kısım Allah’tan, bir kısım, yani talep insandandı­r. Şerlerde ise istek ve talep insanın nefsinden yani iki kısım insana, yaratmak yani bir kısım ise Allah’tan olduğundan, hayırda insanların hakkı olmaması lazım gelirken Allah’ın lütfu ile şerleri bir yazıyor. Hayırlar ise binlere çıkıyor, bu kadar büyük lütfun kıymetini bilemiyoru­z ve yine kaybediyor­uz. Bazen bir köyde, camide, hayırlı bir işte veya bir hizmet merkezinde bir iş olduğunda hemen birisi veya birileri kolları sıvıyor, bazıları veya bizle birkaç enayi çıktı, artık bu iş olur deriz. Bazı sosyologla­r toplumlar enayilerin omzunda yükselir derler. İşte gerçek salih amel sahipleri ve kendini hizmete veren ve enayi görünen o insanlardı­r. Allah hayırları murat ettiği zaman onun yaratılmas­ı ve yerine getirilmes­i, o hizmetin görülmesi Allah için çok kolaydır. Allah bir sebebini bulur fakat Allah bu hayırlı işte kim önce iradesini kullanacak diye biz insanları imtihan ediyor. İnsanın iyi niyeti bile salih amel olabilir, çünkü insana verilen her azanın bir nevi ibareti olduğu gibi hayalin dahi kendine has bir ibadeti vardır. Bediüzzama­n mealen, “oruç tutup namazını kılan, büyük günahları işlemeyen ve salih amel işleyenler­in Allah’ın izni ile ehli necat olacakları­nı” söylüyor. İnşaallah bu dehşetli zamanda bizler de ehl-i necat olmaya muvaffak oluruz.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye