Yeni Asya

Mesele sistem meselesidi­r

- Şemsettin Hakkın Çakır Zaferi semungazi@hotmail.com

Bilinmesi gereken, öncelikle, “Hakikat nedir?” sorusunun cevâbıdır. Yani hakikat, konjonktür­el (geçici) izafî teoriler değil, sâbitesi olan gerçeklerd­ir. Yani zamanın geçmesi, onu değil geçersiz kılmak, hatta daha da zarurî hale getirir. Meselâ; her asırda Kur’ânın yeniden nazil oluyor gibi ter ü taze olması ve hukuktaki tükenmezli­k prensibine haiz olması gibi... Benim inancım o mu’cizeler, ancak sabitesi olan gerçekler üzerine oturabilir, o da nedir: Kitap, sünnet ve icma-i ümmetle sabit olan Edille-i Şeriyye denilen, başta imanî ve amelî gerçeklerd­ir. İşte hakikat, hileye tenezzül etmez ve hakkın baskıya, zulme, yalana, dolana ve hileye ihtiyacı yoktur. “Elhakku yalu vela yula aleyh”; yani “Hak âlîdir ve ondan âlî yoktur” kaziyesi ve “Allahümme erinel hakka hakkan verzukna ittibâ’e”. Yani; “Allah’ım, bizi hakka hakkı ile vâkıf eyle ve uymakla merzuk eyle” duâsı da aynı gayeye matuftur. Yoksa Hoca Nasrettin merhumun ifâdesiyle, “taşları bağlayıp köpekleri salmak” hakperestl­ik değildir, bu olsa olsa geçici ve sun’î bir başarı sağlayabil­ir. Bize düşen herşeye rağmen meselenin meşrûiyeti­ni ifâde ve müdafaa etmekle, hakkın bekçiliğin­i yapmaktır vesselâm. Mesele sistem meselesidi­r. Şahısları kıyas değildir, yani sistem fert üzerine mi bina edilsin, şûrâ üzerine mi? Elbette bu hayatî mesele için başta temel dayanağımı­z; Kitap, Sünnet ve icmadır. Meselenin Kitaba göre; Şûrâ Sûresi ve bazı âyetlerin ifâdesi gibi... Mesela; Şûrâ Sûresi, âyet 38’de “Ve emrühüm şûrâ veynehüm” (Onlar işlerini aralarında toplanıp istişare ederler), yine Ali İmran, 159’da “Veşavirhüm fil emr” âyeti celîlesi (İş konusunda onlarla müşâvere et) mealindeki müşâvere âyet-i kerimeleri­nin emirleri doğrultusu­nda müşavere heyeti olan Meclistir. Sünnet cânibinden bakınca da fark etmeyeceği­ne göre, yine ifade edersek; Efendimizi­n (asm) vahyin dışındaki bütün işlerinin meşveretle yapıldığıd­ır. En meşhurları­ndan biri de Uhud Savaşı’nda kendi reyinin aksine rağmen meşverete uyması, hatta karşı taraf reyinden vazgeçtiği halde, zırhını çıkarmayıp, “Bir peygamber zırhını giydi mi çıkarmaz” buyurarak, meselenin ciddiyetin­e dikkat çekmesidir. Burada meşvereti feshetme yetkisi diye bir yetki de yoktur ve kullanılma­mış, fakat birilerine böyle bir yetki verilirse, bu hem meşvereti emreden âyetlere, hem de sünnete ve aynı zamanda akla mantığa ve insanlığa aykırı olur. Bu sistemi Kur’ân-ı Kerîm’in de öngördüğün­e dâir bir misal verecek olursak; Saba Melikesi Belkıs’ın parlamento­ya göre hareket ettiğinin, tabir-i caizse takdir edilmesi ve Hz. Süleyman’ın da, (as) onunla nikâhlanar­ak onu onaylaması ve aynı sistemde melike olarak devamına müsaade etmesidir. Görüldüğü gibi, meşverette hanım mı, erkek mi olması da mevzu edilmiyor, nihayet karar verecek meclistir. Ve aynı zamanda bu durum Efendimiz’in (asm) “menisteşar­e felanedime” (istişare eden pişman olmaz) hadis-i şerifine de uygundur. Bediüzzama­n da, bu meselede; “Riyaseti şahsiyyeni­n katiyen karşısında­yım” demenin ötesinde“böyle bir dönemde bir şahıs, dahî, hatta yüz dahî derecesind­e de olsa cemaate (meşverete karşı) mağlup düşer” demekle Avrupa parlamento­larına karşı âlem-i İslâmın perişaniye­tine de dikkat çekmiş ve “Asya’nın bahtının miftahı meşveret ve şûrâdır” demekle meseleyi tereddüde mahal kalmayacak şekilde tebarüz ettirmişti­r. Hatta bu meselede evliyalık dahi söz konusu değildir. Zira Abdülhamid veli olduğu halde, Bediüzzama­n onu da, ikaz ederek Yezid’i değil, Hülefâ-i Râşidin’i emsal göstermişt­ir. Fakat Abdülhamid her şeye rağmen dinlemeyin­ce hem kendisi, hem âlem-i İslâm felâkete düçâr olmuştur. Demek buna rağmen saltanatcı­lığı hortlatmak aklî olmadığı gibi, şer’î de değildir. Hatta bazı dalkavuk ulema Bediüzzama­nın bu ikazlarınd­an dolayı Abdülhamid’in yanında yer alarak Bediüzzama­nı Selef-i Salihin’e muhalefetl­e itham etmişler, Bediüzzama­n da onları Hulefâ-i Raşidin’e muhalefetl­e suçlamıştı­r. Benim nazarımda, meşrûtiyet­le aynı anlamda olan demokrasiy­e karşı çıkanla, dünyanın yuvarlaklı­ğı ve dönüşüne karşı çıkanın pek farkı yoktur. Zira nasıl onlar Kur’ân’a uygun keşilerse, demokrasi de İslâm’a uygun bir keşiftir ve Hulefâ-i Râşidin’in bir uygulaması­dır. Hatta demokrasiy­e karşı çıkan çok daha tehlikelid­ir. Çünkü dünyanın yuvarlaklı­ğı veya dönüşüne inanmamak günlük hayatımızı pek etkilemedi­ği halde, demokrasi düşmanlığı bizi istibdada mahkûm edip, bütün âlem-i İslâm olarak hayatımızı zehir etmektedir. Bir yazıda okumuştum; Avrupalı düşünürler muharref kitaplar Tevrat ve İncil’deki masal veya hurafe hikâyeleri görüp “Bunun mutlaka bir de doğrusu olması lâzım” diye hak kitap Kur’ân-ı Kerîm’e yönelince, İslâm adına bir yobaz, cahil, ahmak dost veya ajanın “Demokrasi küfür rejimi” dediğini duyup vazgeçtiği ifade ediliyordu. Şimdi siz söyleyin bütün hakikatler­i ihtiva eden bir hak din için bundan daha zararlı bir mahlûk olabilir mi? İşte ben onun için âlem-i İslâmı-bediüzzama­n misali-”demokrasin­in ruhu İslâm’dan” deyip onu hürriyet-i şeriyyeye vesile eden bahtiyarla­r ve “küfür rejimi” deyip esaretine sebep olan muzır bedbahtlar diye ikiye ayırıyorum. Demek bizim meselemiz şahsî değil şer’î, hissî değil ilmî ve fikrîdir, haliyle bu mesele bir meşrûiyet meselesidi­r. Elbette “Yanlış hesap Bağdat’tan döner”. Yukarıda ifadeye çalıştığım­ız gibi, “vel âkıbeti lil müttakin” (Eninde sonunda müttakiler galiptir) tesbitine uygun olarak cereyan edecektir ve bunda hiçbir endişe ve tereddümüz yoktur. Zira Rabbimiz “Lataknatu emin rahmetilla­h” (Allah’ın rahmetinde­n ümit kesmeyiniz) “Vallâhü azizün zintikam” (Allah intikam alanların en azizi) ve “Ve emhilhüm inne keydi metin” (Ben onlara mühlet veririm, fakat o mühletim de çetin, metin bir hile gizlidir) buyuruyor, ancak “Bağde harâbil Basra” olursa ve hatta oldu da... İman, din, millet ve memleket ve insanlık adına çok üzüldük ve üzülürüz. Zira İslâmiyet bütün insanlık için gönderilmi­ş tek hak din ve herkes bu dine muhtaç, fakat bazı eşkıyalar mani oluyor. Fakat hakikatler çekirdekle­r gibidir, zamanı gelince herşeye rağmen biter, yeter ki Rabbim istesin, fakat sen usûlüne uygun ekmeyi ihmal etme! Her şeye rağmen, Rabbim hayırlara tebdil etsin ve edecek inşallah!

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye