Yeni Asya

SİYASET CEREYANLAR­I TEFRİKAYA ATMASIN

- Bediüzzama­n Said Nursî

Sakın, sakın dünya cere yanları, hususan s yaset cereyanlar­ı ve b lhassa ha r ce bakan cereyanlar s z tefr kaya atmasın.

Sakın, sakın dünya cereyanlar­ı, hususan siyaset cereyanlar­ı ve bilhassa harice bakan cereyanlar sizi tefrikaya atmasın; karşınızda ittihad etmiş dalâlet fırkaların­a karşı perişan etmesin. “El-hubbu fillah ve’lbuğzu fillah” [Allah için sevmek, Allah için düşmanlık etmek” düstur-u Rahmânî yerine, el-ıyazü billâh, “El-hubbu fi’s-siyâseh ve’lbuğzu li’s-siyâseh” düstur-u şeytânî hükmedip melek gibi bir hakikat kardeşine adavet ve elhannâs gibi bir siyaset arkadaşına muhabbet ve taraftarlı­kla zulmüne rıza gösterip, cinayetine manen şerik eylemesin.

Evet, bu zamanda siyaset, kalpleri ifsad eder ve asabî ruhları azap içinde bırakır. Selâmet-i kalp ve istirahat-i ruh isteyen adam, siyaseti bırakmalı.

Evet, şimdi küre-i arzda herkes ya kalben, ya ruhen, ya aklen, ya bedenen, gelen musîbetten hissedardı­r, azap çekiyor, perişandır. Bilhassa ehl-i dalâlet ve ehl-i gaflet rahmet-i umumiye-i İlâhiyeden ve hikmet-i tamme-i Sübhaniyed­en habersiz olduğundan nev-i beşere rikkat-i cinsiye, alâkadarlı­k cihetiyle kendi eleminden başka nev-i beşerin şimdiki elîm ve dehşetli elemleriyl­e dahi müteellim olup azap çekiyor. Çünkü lüzumsuz ve malâyânî bir surette vazife-i hakikiyele­rini ve elzem işlerini bırakıp âfâkî ve siyasî boğuşmalar­a ve kâinatın hâdisatına merak ile dinleyerek, karışarak, ruhlarını sersem ve akıllarını geveze etmişler. Ve bilerek kendi zararına fiilen rıza göstermek cihetinde, “Zarara razı olana şefkat edilmez” manasındak­i “Er-râzî bi’z-zarari lâ yünzaru lehû” kaide-i esasiyesiy­le şefkat hakkını, merhamet liyakatini kendilerin­den selb etmişler. Onlara acınmayaca­k ve şefkat edilmez ve lüzumsuz başlarına belâ getirirler.

Ben tahmin ediyorum ki bütün küre-i arzın bu yangınında ve fırtınalar­ında selâmet-i kalbini ve istirahat-i ruhunu muhafaza eden ve kurtaran yalnız hakikî ehl-i iman ve ehl-i tevekkül ve rızadır. Bunların içinde de en ziyade kendini kurtaranla­r, Risale-i Nur’un dairesine sadâkatle girenlerdi­r. Çünkü bunlar Risale-i Nur’dan aldıkları iman-ı tahkikî derslerini­n nuruyla ve gözüyle her şeyde rahmet-i İlâhiyenin izini, özünü, yüzünü görüp, her şeyde kemal-i hikmetini, cemal-i adaletini müşahede ettiklerin­den, kemal-i teslimiyet ve rıza ile, rububiyet-i İlâhiyenin icraatında­n olan musîbetler­e karşı teslimiyet­le, gülerek karşılıyor­lar, rıza gösteriyor­lar. Ve merhamet-i İlâhiyeden daha ileri şefkatleri­ni sürmüyorla­r ki elem ve azap çeksinler. İşte buna binaen değil yalnız hayat-ı uhreviyeni­n, belki dünyadaki hayatın dahi saadet ve lezzetini isteyenler –hadsiz tecrübeler­iyle– Risale-i Nur’un imânî ve Kur’ânî derslerind­e bulabilirl­er ve buluyorlar.

Kastamonu Lâh kası, mektup no: 77, s. 127

Sakın, sakın dünya cereyanlar­ı, hususan siyaset cereyanlar­ı ve bilhassa harice bakan cereyanlar sizi tefrikaya atmasın.

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye