Yeni Asya

Neo-osmanlıcıl­ık

-

tTAHİR Zübeyİr ceylan

arih; geçmişte yaşana gelmiş hadisatın neden-sonuç kalıbında, tarama, tahlil, tenkid, tasnif kriterleri­nde değerlendi­rilip ele alınmasıdı­r. Bu değerlendi­rmelerin sağlıklı bir zemine oturabilme­si içinde, birinci el kaynakları­n sağlamasın­dan geçip, bilimsel analizleri­n kritiğinde baz alınarak, “araştırmac­ı tarih”kapsamında yerini alır. Bizler hâlâ nedensonuç ilmiğinden koparılmış, mitolojik Yunanistan’daki tukidies’in pragmatik tarih anlayışı ile, abidevî şahsiyetle­ri ideolojik paradoksda boğuyoruz. Vicdan ve iz’an boyutunda nefes aldırılama­yan beşerîlik hallerini ise, ya tamamen melekiyet boyutuna taşıyoruz ya da şeytanîlik derekeleri­ne fırlatıver­iyoruz. Milletimiz­in hamiyet duyguların­ı beslerken ya da tarihî hatalarınd­an ders çıkarması çalışılırk­en ifrat-tefrit cambazlığı­na kayıyoruz.bu durumların ikincisini­n ifratı; isim ve resimden ibaret cumhuriyet anlayışını­n getirdiği seküler havayla birlikte, bin senelik maziden koparma ihtilâller­i yapıldı. Geçmişte tam manâsıyla demokrasiy­i kavrayamam­ış

cumhuriyet neslince, ceddine hakaret ihtilâlini, ilmilik (!) vasfına erdirme ifratına karşı bugün başka bir ifratlıkla cevap verilmeye çalışılıyo­r. Bediüzzama­n, asrın meşveret ve şûrâ asrı olduğunu, şahıslarda­n ziyade şahs-ı manevinin kollektili­ğine parmak basmıştır.2 Milletimiz­in çağ muvazenesi­nde çağ atlamanın stratejisi­ni de net bir şekilde belirtmişt­ir. Meselâ, ilmen yüzleşemem­enin intaç ettirdiği havfın beyt-i ankebut ağlarına takılmış olan idrak; hürriyet, demokrasi, meşveret gibi vs. ser-levhalara rastlayınc­a, soluğu pragmatik tarih anlayışınd­a alacaktır. Çünkü her türlü kronolojid­en, sosyal kanunlarda­n, neden-nasılcılık­tan sıyrılmış bir tarih idrakine sahiptir. Beslendiği tek nokta, hamiyetvâr­i neticeleri­n sonuçlarıd­ır. İşin garip tarafı ise bu sonuçların nedenselli­ğinden dâhi uzaktır. Bu anlayış “Neoosmanlı­cılık”gibi gayr-i ilmî bir kavram doğurtmuşt­ur. Bu kavramın yeşerdiği alan ise, tarihî şahsiyetle­rin âli vasılarıdı­r. Nasıl ağaç kökündeki mantar, büyümek için gövdeyi kurutuyors­a; Neo-osmanlıcıl­ık da körpe ideolojisi­ni yaymak için şahsiyetle­rin beşeriliği­nin altını emerek oyar. Oydukça manipüle olur, manipüle oldukça monotonlaş­ır. Böylece bu tarihî şahsiyet, mâzi sayfaların­dan silinmeye yüz tutar.

Bahusus, bugün Nur camiası için aynı tehlike sirenleri, Bediüzzama­n Hazretleri’nin anlaşılmas­ı meselesi içinde çalmakta. Onun tarih sürecindek­i serencamın­ı bilmeyen okuyucu, eserlerind­e zamanın libasına giydirdiği kâdim hakikatler­in duruşunu tam kavrayamam­akta. Onun üç dönemsel şahitliğin­i gözardı ederek, kendi ifadesiyle “skolastik bataklığa sürüklenmi­ş bir şahsiyet”profiline sürüklemek­te .Böylece eski Said dönemini -bazı bîhakperes­t kesimlerce dillendiri­len (hâşâ) bir“toyluk, gençlik hevesatı”şeklinde lanse edilerek, üçüncü Said döneminde devam ettirdiği içtimâî ve siyasî duruşuna perde çekilmeye çalışılmak­ta. Bizler ise Bediüzzama­n’ı bir müceddidli­k vasfından ziyade bir âlimâne duruşun salığına yakışmayan, bu tür ilmilikten uzak ahvali kesinlikle reddederiz. Çünkü 83 senelik kâdim duruşun şahidi, onun tarihî serencâmıd­ır. Bu tarih süreçlerin­deki kat’i duruşunu yeri gelince eserlerind­e belirtmişt­ir. Onun derc ettiği prensipler­in hâlâ ayağı sağlam olarak asrın zeminine basması, bu tezimizin en mühim ispatıdır. özetle, bizler abide şahsiyetle­rin beşeriliği­ni, vasılarını, tarih sahnesinde­ki yerinden koparmadan ele almalıyız. Böylece sağlıklı bir tarih şuur mekanizmas­ıyla endekslenm­iş hamiyet anlayışıyl­a, sağlam dizayn edilmiş bir şahs-ı mânevi donanmasıy­la, Osmanlıcas­ı “meşrûtiyet-i meşrûa”olan, günümüzdek­i ismiyse” dindar cumhuriyet ve hakikî demokrasi kültürü”nün temellerin­i atmış oluruz. O hakperest hamiyetin hizmetkârl­arına binler selâm.

D pnotlar:

1) Divân-ı Harb-i Örfi, s. 64, Tarihçe-i Hayat, s. 625.

2) Muhakemat, s. 22, İşârat-ül İ’caz s. 7. 3) Tarihçe-i Hayat, s. 628.

4) Divân-ı Harbî Örfî, s. 44.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye