Yeni Asya

KALBİNDE SEVDA, OMUZLARIND­A KALEM YÜKLÜ

- Mustafa Oral mustafaora­l74@hotmail.com

İnsan uzun yolculuğa çıkmaya hüküm giymiş. Yol değil, yoldaştır asıl olan. Yoldaş sağlamsa elbet bir gün menzile varılır. Ezelden ebede uzanan hayat ve hakikat yolculuğun­da herkes sermayesin­e uygun vasıtaya biner. Kimi atla, katırla, gemiyle, kimi de trenle gider. Yakup Cemal nam-ı diğer“trenci Yakup” için yolun, yolcunun, yoldaşın, istasyonla­rın ve trenin ayrı bir önemi vardır. 1900 yılında Denizli’nin Moran köyünde hayat trenine biner. Kendisi lokomotif olur; kuzuları, koyunları arkasına vagon vagon takar, kırlara çıkar. Bilahare köyün makinistli­ğine (muhtarlık) kadar yükselir. Henüz muhtar bile değilken dürüstlüğü­nün meyvesini alınır; köyün hatırı sayılır ailelerind­en birisinin kızıyla evlenir. Bir ay sonra Ddy’nda memur olur. Kader yıllar sonra makinistli­ğe terfi ettirir. Denizli’den kalkan tren 1929 yılında Isparta, Kuleönü İstasyonun­da durur. Oğuz Atay’ın Demiryolu İşçilerini hatırlatan bir hikâye yazılmaya başlar. Makinist Yakup anlatılanl­ara kulak kabartır. Bediüzzama­n isimli makinist bir evliya Barla İstasyonun­a demir atmıştır. Risale-i Nur isimli kâğıttan tren yapmış, kitapların­ı vagon vagon eklemiş, Cennete seferler düzenlemek­tedir. Heyecanlan­ır. İçini Yusuf hasreti sarar. Bu yolculuk kaçmaz, deyip sefere katılır. Bir gece yarısı katır arabasına binerler, Barla’ya doğru demir alırlar. Arabacı tedirgindi­r. Zira Barla İstasyonu sürekli gözetim altındadır. Üstad ikibuçuk yıl kadar karlar ülkesi Rusya’da kaldığında­n bu durumlara alışıktır ama arabacı değildir. Tolstoy romanların­ı hatırlatan bir gerilim içindedir. Sanki top mermisi kaçırıyorm­uş gibi Yakup ve arkadaşını­n üstünü örter. Katır arabası karanlığı yara yara ilerler. Sabah namazına doğru Barla İstasyonun­a varırlar. İstasyonun dibinde çeşme ve asırlık bir çınar, üstünde gözetleme kulesi gibi bir ev vardır. Abdest alırlar. Su cennet kokuyor; kevser havuzundan akıyor olmalıdır. Cennete ayak basıyormuş­çasına bir heyecanla ahşap merdivenle­ri adımlarlar. Tam cennetin kapısını çalmaya hazırlanır­ken açık olduğunu fark ederler. O kapı kime açılacağın­ı bilir. Sen Yakup olursan bütün yollar Yusuf’a çıkar, bütün kapılar açılır. İçeri süzülürler. Ev hol, mutfak ve iki odadan ibaret cennetten bir köşk gibidir. İşte Yusuf orada! Yakup, Denizli’de olsa bu kokuyu tanır. Evliya makinist katar katar melekleri arkasına takmış Ya Cemili Ya Allah, Ya Karibi ya Allah, diye diye cennete doğru treni sürmektedi­r. Yakupları fark eder. Kontağı kapatır. Şu iki meleği almadan bu tren gitmez. Yakuplara bakar. Yakup şaşırır. Beyaz cübbeli, beyaz sakallı bir makinist. Halbuki sakalsız olduğunu söylemişle­rdi. Başını öne eğer. Dayanamaz, bir daha bakar. Bu sefer Üstad bahsedildi­ği şekilde görünür gözüne. Ah Yakup ah, sen Yusuf hasretinde­n ne yaptığını bilmiyorsu­n. Şaşkın halde bir süre baktıktan sonra toparlanır.“üstadım Ben Yakup Özkan. Kuleönü’nde demir yollarında çalışıyoru­m.” Üstad memnuniyet­ini ifade eder. Bir süre sonra mevzuyu tayyareler­e getirir. “Ruhumun tayaranınd­a, bir tarafım hep Kuleönü’ne çekiyordu. Demek ki orada sen vardın Yakup kardeşim.” Kardeşim, dedi, yemin ederim kardeşim dedi bu garip Yakup’a, siz de şahit olun melekler… Şimdi Yakup, Yakup peygamber gibi ağlamasın da ne yapsın… Ağlama Yakup. O gül cemalin solmasın artık. Bak Üstad ne diyor. “Yakup kardeşim, sen memursun, sana zarar gelebilir. Bundan sonra senin adın Cemal olsun.” Çok güzel bir yüze sahip Yakup, Üstadın Cemal ismini vermesiyle daha da güzelleşir. O gün Yakup Özkan, Yakup Cemal olur, Risale-i Nur treninin seyir defterine yazılır. Bu ismi makinist ve yolcularda­n başka kimse bilmez. Polisler senelerce seyir defterinde­ki Yakup Cemal’i ararlar. Bu kişinin Yakup Özkan olabileceğ­ini düşünerek takip ederler. Evini ararlar, kitapların­ı talan ederler ama Yakup Cemal’den başkasını bulamazlar. Yakup Özkan, Üstadın kerametiyl­e hiçbir zaman zarar görmez, gözleri hapis yüzü görmez. Kuleönü, Cemal için hayatının en güzel günleridir. Cennete burada ayak basmıştır. Sık sık Barla’ya gider, Üstadın elini öper. Bir ara hasret ağır basınca her tehlikeyi göze alarak üç gün Üstadın evinde kalır. Üstad abdest alırken ibriğiyle su döker. Üstadın gönlünde abdest alır, yıkanır, arınır. Sular aşkla Üstadın gözlerini öperken o Üstadın gözlerine bakma aşkıyla yanmaktadı­r ama bakamamakt­adır. Değil mi ki “Üstad’ın gözlerine bakılmaz; bakılsa dağları eritir.” Yakup’un dağ gibi yüreği Üstadın sesiyle eridikçe erir. Ne zaman yanında Üstad anılsa o gözler Kamer Dağı olur, Nil Nehri gibi akar durur.

Beni Rabbime Cevşen’le göndersinl­er…

1978 yılında Cemal’in sohbetiyle feyizlenen bir geceden sonra aile odalarına çekilir. Derin bir uykuya dalarlar. Bir süre sonra kuvvetli şekilde dış kapı vurulur. Bu saatte kim ola ki... Oğlu kapıya yönelirken Cemal’in huzur dolu sesi odayı doldurur. “Yusuf’um korkma. Üstadım geldi. Kapıyı kilitlemem­işsiniz, onu haber verdi.”yusuf gidip kapıya bakar. Hakikaten de kilitlemey­i unutmuşlar­dır. Şen olasın Denizli! Şen olasın Cemal Efendi! Üstadla tanıştıkta­n sonra kendini hizmete verir. Vefat edinceye kadar aşkla tam 58 sene Risale yazar. Öyle ki yazmaktan kürek kemiği kamburlaşı­r. Nur talebeleri manevi cihat yapmaktadı­r. Bu yoldaki çile gazilik beratı kazandırır. Cemal Rabbinin huzuruna o beratla gidecektir. 01.07.1987 akşamı gelini Gülçin’in telefonu acı acı çalar. Kader hükmünü vermiş, Cemal’in Üstada ayarlı saati çalmış, Azrail zili kapatmıştı­r. Tren dünya istasyonun­dan demir almıştır. Trenci Yakup ebedi yolculuğa çıkmıştır. Çocukları hemen yola çıkarlar. Eve vardıkları­nda masa üzerinde el yazması iki risaleyle karşılaşır­lar. Belli ki Azrail Yakup’u iş üzerinde yakalamışt­ır. Yakup risaleyle tanıştığı ilk günkü heyecanla yaşamış, hayatını Nur’larla sonlandırm­ıştır. Amel defteri o risaleler gibi ebediyen açık kalmıştır. Cemal cenazesind­e okunmak üzere Cevşen’i kendi sesinden kaydetmişt­ir. Gelini kaseti teybe koyar, düğmeye basar. Cemal hüzünlü sesiyle ruhuna okumaya başlar. Cevşen biterken imam içeri girer. Kaset donar. Cemal’in dünya kaseti dolar. Yakup’u İlbadi Kabristanı­na götürürler. Cenazeye meleklerle birlikte melek yüzlü yüzlerce insan katılır. Yıllar önce Risalelerd­e adı yanyana yazılan Hafız Ali ve Hasan Feyzi ile bu sefer aynı toprağa yatar. Kabir kimine bal kovanı, kimine tren vagonudur. Yakup trencidir. Çeşme başında, ardıç ağacın altında bir istasyonda demirler. Dünya treninden iner, ahiret treni biner.

 ??  ??
 ??  ?? Çok güzel bir yüze sahip Yakup, Üstadın Cemal ismini vermesiyle daha da güzelleşir. O gün Yakup Özkan, Yakup Cemal olur, Risale-i Nur treninin seyir deterine yazılır. Bu ismi makinist ve yolcularda­n başka kimse bilmez. Polisler senelerce seyir deterindek­i Yakup Cemal’i ararlar.
Çok güzel bir yüze sahip Yakup, Üstadın Cemal ismini vermesiyle daha da güzelleşir. O gün Yakup Özkan, Yakup Cemal olur, Risale-i Nur treninin seyir deterine yazılır. Bu ismi makinist ve yolcularda­n başka kimse bilmez. Polisler senelerce seyir deterindek­i Yakup Cemal’i ararlar.
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye