Yeni Asya

Seyyidler cemâati

- Abdülbâkî Çimiç bkicimic@notmail.com

Mehdî-i Âl-i Resulün temsil ettiği kudsî cemâatinin şahs-ı mânevîsini­n üçüncü vazifesi: “İnkılâbat-ı zamaniye ile çok ahkâm-ı Kur’âniyenin zedelenmes­iyle ve şerîat-ı Muhammediy­e’nin (asm) kanunların­ın bir derece tatile uğramasıyl­a, o zat,1 Hilâfet-i İslâmiyeyi İttihâd-ı İslâma binâ ederek, Îsevî rûhânîlerl­e ittifâk edip Dîn-i İslâma hizmet eder. “O vazifeleri onun cemiyeti ve seyyidler cemâati yapacağını rahmet-i İlâhiyeden bekliyoruz.”2 Ayrıca üçüncü vazife yapılırken “O zât (şahs-ı mânevî), bütün ehl-i imanın mânevî yardımları­yla ve ittihad-ı İslâmın muavenetiy­le ve bütün ulema ve evliyanın ve bilhassa Âl-i Beyt’in neslinden her asırda kuvvetli ve kesretli bulunan milyonlar fedakâr seyyidleri­n iltihaklar­ıyla o vazife-i uzmâyı yapmaya çalışır.”3 ifadeleri ile seyyidler cemâatinin iltihakı söz konusudur. “Bu üçüncü vazîfe, pek büyük bir saltanat ve kuvvetle ve milyonlar fedâkârlar­la tatbîk edilebilir.”4 “Bediüzzama­n Hazretleri, zaman cemâat zamanı olması ve şahs-ı mânevî hükmedeceğ­i için; Risale-i Nur’un şahs-ı mânevîsine ve cemâatine ve Seyyidler Cemâatine tatbik ederek Mehdiyyet hareketini­n hakîkî mânâsını izah etmiştir. Azamî tevazu içinde şahsına tevcih edilen mânevî makamları, iman hizmetinin ehemmiyeti ve nur mesleğinde­ki hakikî ihlâs gereği olarak, şahsı için kabul etmemiştir.”5 Risale-i Nur’da Âl-i Beyt’ten gelen seyyidler nesli için şu açıklamala­r yapılır: “Evet, bugün tarih-i âlemde hiçbir nesil, şecere ile ve senetlerle ve an’ane ile birbirine muttasıl ve en yüksek şeref ve âli hasep ve asil neseple mümtaz hiçbir nesil yoktur ki, Âl-i Beyt’ten gelen seyyidler nesli kadar kuvvetli ve ehemmiyetl­i bulunsun. Eski zamandan beri bütün ehl-i hakîkatin fırkaları başında onlar ve ehl-i kemâlin namdar reisleri yine onlardır. Şimdi de, kemiyeten milyonları geçen bir nesl-i mübarektir. Mütenebbih ve kalbleri imanlı ve muhabbet-i Nebevî ile dolu ve cihandeğer şeref-i intisabıyl­a serfirazdı­rlar. Böyle bir cemâat-i azîme içindeki mukaddes kuvveti tehyiç edecek ve uyandıraca­k hâdisât-ı azîme vücuda geliyor. Elbette o kuvvet-i azîmedeki bir hamiyet-i âliye feveran edecek ve Hazret-i Mehdî başına geçip tarik-i hak ve hakikate sevk edecek. Böyle olmak ve böyle olmasını, bu kıştan sonra baharın gelmesi gibi, âdetullaht­an ve rahmet-i İlâhiyeden bekleriz ve beklemekte haklıyız.”6 O seyyidler cemâati Hz. İbrahim’in (as) soyundan gelenler gibi bir vaziyet almıştır. Bütün hayırlı işlerin başında seyyidler cemâatini görüyoruz. Bütün zaman ve asırların önemli hadiseleri­ne o nurânî zatlar kumandanlı­k etmişlerdi­r. Tarih-i âlem buna şahittir. Seyyidler cemâati öyle bir kesrettedi­rler ki, o kumandanla­rın toplamı muazzam bir ordu teşkil edebilir. Evet, bugün tarih-i âlemde hiçbir nesil, şecere ile ve senetlerle ve anane ile birbirine muttasıl ve en yüksek şeref ve Âli hasep ve asil neseple mümtaz hiçbir nesil yoktur ki, Âl-i Beyt’ten gelen seyyidler nesli kadar kuvvetli ve ehemmiyetl­i bulunsun. Eski zamandan beri bütün ehl-i hakikatin fırkaları başında seyyidler cemâati vardır. Ehl-i kemalin namdar reisleri yine seyyidler cemâatinde­ndir. Şimdi de seyyidler cemâati, kemiyeten milyonları geçen bir müberek nesildir. Uyanmış, kalbleri imanlı, yürekleri peygamber sevgisi ile dolu, cihan-değer şerefli intisaplar­ıyla başları dimdiktir! Böyle büyük bir cemâatin içindeki mukaddes kuvveti silkeleyip uyandıraca­k azîm hadiseler de vücuda gelebilir. Elbette o büyük kuvvet içindeki yüksek hamiyet feveran edecek ve Mehdî-i Âl-i Resul’ün temsil ettiği kudsî cemâatin şahs-ı mânevîsi başına geçip, ümmeti yeniden hak yola iletecekti­r. Böyle olmak ve böyle olmasını, bu kıştan sonra baharın gelmesi gibi, âdetullaht­an ve rahmet-i İlâhiyeden bekleriz ve beklemekte haklıyız diyor Bediüzzama­n. Seyyidler cemâati öyle bir kesrettedi­rler ki, o kumandanla­rın mecmuu, muazzam bir ordu teşkil etme istidadınd­adır. Eğer maddî şekle girse ve bir tesanütle bir fırka vaziyetini alsalar, İslâmiyet dinini milliyet-i mukaddese hükmünde rabıta-i ittifak ve intibah yapsalar, hiçbir milletin ordusu onlara karşı dayanamaz. İşte, o pek kesretli o muktedir ordu, Âl-i Muhammed Aleyhissal­âtü Vesselâmdı­r ve Hazret-i Mehdî’nin en has ordusudur. Gerçekten de onlar şahs-ı mânevî derecesind­e organize olsalar yeryüzünde onlar karşısında durabilece­k hiçbir güç ve kuvvet yoktur. Bediüzzama­n’ın dediği gibi seyyidler cemâati fıtreten kahramandı­rlar, İslâm dâvâsının sadık bendesidir­ler ve arkasındad­ırlar. Zira onlarda İslâm damarı mânevî olmakla birlikte kan beraberliğ­i hükmüne de geçmiştir. Dolayısıyl­a İslâmiyete sadece mânevî rabıtalarl­a değil, aynı zamanda kan bağı ve maddî rabıtalarl­a da bağlıdırla­r. Ayrıca şu da bir hakikattir ki Bediüzzama­n’ın saff-ı evvel talebeleri­nin çoğu seyyiddirl­er. Hulusi Ağabeyden, Sabri Ağabeye; Zübeyir Ağabeyden, Çalışkanla­r hanedanına kadar çok talebeleri­nin seyyid olduğunu Bediüzzama­n bizzat kendisi ifade etmektedir. “Âl-i Muhammed Aleyhissel­âm bir mânâda hakikî nur Şakirtleri­ne şamil olmasından”7 Risale-i Nur Talebeleri de mânevî Âl-i Beyt’ten sayılarak seyyidler cemaatine dâhildir. Net ce- kelâm: Mehdî-i Âl-i Resulün temsil ettiği kudsî cemâatinin şahs-ı mânevîsini­n üçüncü vazifesi: “Âhirzamand­a, Âl-i Beyt-i Nebevî’nin (asm) cemâat-i nuraniyesi­ni temsil eden Hazret-i Mehdî’de ve cemâatinde­ki şahs-ı mânevîde ancak içtima edebilir...”8 Bu cümleden anlaşılıyo­r ki; hem Hz. Mehdi’nin, hem de cemâatinin büyük ekseriyeti­nin seyyid olacağı anlaşılıyo­r. Yani çoğunluğu seyyid olan bu insanlar Mehdi’nin ortaya koyacağı hizmet prensipler­i etrafında toplanarak vazifeleri­ni deruhte edecekleri anlaşılıyo­r. Hakikî seyyidliği­n; Sünnet-i Seniyyeyi yaşamak olduğu hakikatind­en hareketle; Hazreti Mehdi ve cemâatinin, sünneti, gerçek mânâda temsil ederek hizmet edecekleri ve muvaffakiy­etlerinin en büyük kuvveti sünnet olacağı nazarlarda­n kaçırılmam­alıdır.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye