DÖRDÜNCÜ Kuvvet
M. LATİF SALİHOĞLU
Başta basın-yayın (neşriyat) işleri olmak üzere, günümüzde “kitle iletişim araçları”nın tamamı Latince kökenli “medya” tâbiriyle isimlendiriliyor.
“Halkın gözü-kulağı” diye de şöhret bulan medya, aynı zamanda “yasama, yürütme ve yargı” erkinden sonra “dördüncü kuvvet” olarak da nitelendiriliyor.
Medyanın gelişmiş dünya ülkelerindeki fonksiyonu, hâlen de “dördüncü kuvvet” derecesinde ve mesabesinde sayılır.
Türkiye’de ise, medya, bilhassa son yıllarda hissedilir derecede bir gerileme, bir pasifize olma tirendi içine girmiş görünüyor. “Tek seslilik” korosuna katılarak siyasî iktidarın borazanlığını yapmaya razı olmasıyla birlikte, “dördüncü” sırada tasavvur edilen o “kuvvet”ini de büyük ölçüde kaybetti.
Medyadaki iç kanama ve kıvrandıran sancılanma, son zamanlarda biraz daha artmışa benziyor. Bu gidişle, iyiden iyiye takattan düşme riskiyle karşı karşıya gelecek gibi...
* **
Siyasî iktidar ile adeta “bilek güreşi” tutarcasına davranan bir medya, asıl vazifesini yapması mümkün olmadığı gibi, iktidarın gücüne yaslanarak, yahut sığınarak da üzerine düşeni yapıyor sayılamaz.
Medya, aslî vazifesini yapabilmesi, “ifrat” gibi “tefrit”ten de uzak durması, yani “vasat” yolu tercih etmesi ile mümkün olur ancak.
Özetle, gazeteler, öncelikle kendi vazifesini yapmalı. Milletin lehinde aslî görevini yaparken, devlet-hükûmetle papaz olmaktan imtina etmesi gerektiği gibi, nüfûz veya menfaat temin etmek için iktidarda bulunanlara yaranmaya, onlara tabasbus edercesine bir zilletin içine düşmemeye son derece dikkat ve itina göstermeli.
Aksi takdirde, yapmış olduğu hatalar, içine düştüğü aşırılıklar, günün birinde döner onu vurur. Tıpkı, şimdilerde olduğu gibi...
Bu can alıcı noktaya muhtelif eserlerinde temas eden Bediüzzaman Said Nursî, 1908 baskılı “Nutuk” isimli eserinde de, bilhassa gazetecilere hitaben şu çarpıcı tesbit ve izahatta bulunuyor: “Evvel ‘Haydar Ağa’lık vardı. Şimdi siz de ‘Haydo’ yaptınız. Hâlbuki bize lâzım ‘Haydar’dır. O elmas kılıca benzeyen lisân-ı matbuata (gazete lisânına) îtidâl ile saykal (cilâ) vurun; tâ ki, ifrat ve tefrit ile pas tutmasın.”
Bu nasihat ve izahlardan, gereken derslerin çıkarılması ümit ve temennisiyle...
FECİ ÇOCUK ÖLÜMLERİ
Küçük Eylül'ün acısından sonra, minik Leyla'nın cansız bedeni.
- İşte sözün bittiği yer, - Acının son raddesi, - Toplumdaki çürüme ve kokuşmanın dip noktası.
Ailelerine, yakınlarına sabır yâ Rabbî!