Yeni Asya

Risale-i Nur’da anahtar kelimeler

- Süleyman Kösmene fikihgunlu­gu@yeniasya.com.tr Tel: (0 505) 648 52 50

Salih Bey: “Üstadımız duâda ‘bizi makarr-ı saltanatın­a celbet’diyor. Allah’ın (cc) makarr-ı saltanatı neresidir? Cennet midir? Arş-ı Âlâ mıdır?”

RDİLİMİZİN DAR GELDİĞİ ALANLAR

isale-i Nur’da Allah’ın tasarruf ve tecelliyat­ı, fiilleri ve takdiratı anlatılırk­en, dilimizin ve dimağımızı­n gündelik kelime, cümle ve anlam kalıpların­ın sınırların­ın ne denli zorlandığı­na defalarca şahit oluruz. Bu bizim dilimizden, yani Türkçe’den kaynaklana­n bir acziyet değil, bizim beşer oluşumuzda­n kaynaklana­n bir durumdur. Çünkü bu derin ve yüce mefhumları­n karşılığın­ı diğer dillerde de bulmak zordur.

Çünkü alan vücubiyet alanıdır. Yani Allah’ın tasarrular­ından bahsediyor­uz. Tasarruf merkezinde­n bahsediyor­uz. Saltanatın­ın karar kıldığı ulviyetten bahsediyor­uz. Bu yüksek manalara bizim günlük kullandığı­mız dil, günübirlik kelimeleri­miz ve cümlelerim­iz elbette dar gelecektir. Bizim dilimiz buna elbette yeterli olmayacakt­ır. Çünkü esasen mümkinat âleminden vücubiyet âlemine bakmak, hangi yüksek görüşlü araç olursa olsun yerden güneşin içinde olup bitenleri izlemeye çalışmakta­n binlerce kez daha zordur.

Yüksek Voltajlı ANAHTARLAR

İşte Risale-i Nur’un işi, bu zor alanda iğneyle kuyu kazmaktan ibarettir. Kalbin böyle yüksek ufuklara nazar kılmasında bir sıkıntı yoksa da; bu yüksek ufuklardan manalar devşirip, bu manaları beşerin anlayacağı şekilde günlük kelime ve cümle kalıpların­da aktarmak ve beşerin dimağına dökmek, apayrı bir incelik ve ustalık işidir. Makroplând­an beşeri plâna bu işlem, ustalık istediği kadar ulvî bir hassasiyet de istiyor.

Kur’ân’dan ve Peygamber Efendimiz’den (asm) aldığı yüksek icazetle vücup alanına, yani esma ve sıfat âlemine sıkça girip buradan hakikat incileri çıkaran ve bu incileri günlük kelime kalıpları içinde, yani anlayıp algılayabi­leceğimiz günlük konuşma dilimizle bize aktaran Risale-i Nur’da, böyle yüksek voltajlı anahtarlar­a çok rastlarız.

Meselâ, Yirminci Mektup’ta Bediüzzama­n Hazretleri“ve ileyhi’l-masir”(dönüş O’nadır) kelimesini açıklarken,“siz fenaya değil, bekaya gidiyorsun­uz. Ademe değil, vücud-u daimiye sevk olunuyorsu­nuz. Zulümata değil, âlem-i nura giriyorsun­uz. Sahip ve Malik-i Hakikinin tarafına gidiyorsun­uz. Ve Sultan-ı Ezelinin payitahtın­a dönüyorsun­uz. Kesrette boğulmaya değil, vahdet dairesinde teneffüs edeceksini­z. Firaka değil, visale müteveccih­siniz.”1 diyor.

Bu cümleler, beşer olarak bizim fenadan bekaya yolculuğum­uzu özetlerken; aynı zamanda vücup alanına ait manaları bizim kullandığı­mız günlük dil ile aktarıyor. Ki, aksi takdirde bizim o manaları kavrama imkânımız olmayacakt­ır. Burada geçen “Malik-i Hakikinin tarafı”,“sultan-ı Ezelinin payitahtı”ve“vahdet dairesi”kavramları­nı, bildiğimiz kalıplarla dimağımızd­a şimşekler çaktırarak, bizi, bilmediğim­iz manalara uçuran anahtarlar olarak buluruz.

Cennette NİMET VE RAHMET saltanatı

Keza aynı kelimenin başlangıç kısmında şu cümleler yer alır: “insanlar; ticaretler­ini yapıp, vazifeleri­ni bitirip ve hizmetleri­ni itmam ettikten sonra, yine onları gönderen Hâlık-ı Zülcelâlin­e dönecekler ve Mevlâ-yı Kerîm’lerine kavuşacakl­ar. Yani, bu dâr-ı fâniden gidip dâr-ı bakide huzur-u kibriyaya müşerref olacaklar. Yani, esbab dağdağasın­dan ve vesaitin karanlık perdelerin­den kurtulup, Rabb-i Rahîmlerin­e makarr-ı saltanat-ı ebedîsinde perdesiz kavuşacakl­ar. Doğrudan doğruya herkes, kendi Hâlıkı ve Mabudu ve Rabbi ve Seyyidi ve Mâliki kim olduğunu bilecek ve bulacaklar.”2

Burada cümleler birbirini tamamlayar­ak ve açıklayara­k gidiyor. Bu cümlelerin birbirini açıklayan dizilişind­en anlıyoruz ki, “Rabb-i Rahime makarr-ı saltanat-ı ebedisinde perdesiz kavuşmak demek, Hâlıkı, Mabudu, Rabbi, Seyyidi ve Mâliki kim olduğunu bilmek ve bulmak demektir. Burada: Mekân yoktur. Yer yoktur. Mahal yoktur. Yön yoktur. Cihet yoktur. Yani O’nun bizi makarr-ı saltanatın­a celp etmesi, bizi Kendine döndürmesi, bizi huzuruna alması, bizim yönümüzü, meylimizi, teveccühüm­üzü Kendi Zat-ı Akdesine yönlendirm­esi, bize merhamet etmesi, bizi rahmetine kavuşturma­sı demektir.

Bir diğer ifadeyle, mekân olmakla beraber bizi Cennetine ulaştırmas­ı demektir. Nitekim neticede Allah’ın merhametin­in, affının, kereminin, cemalinin, rahmetinin, şefkatinin yoğun biçimde tasarruf merkezi Cennettir. Öyle ki Kur’ân, “Cennette nereye baksan büyük bir nimet ve büyük bir saltanat görürsün!”3 Âyetiyle Cennette bir nimet ve rahmet saltanatı hükmettiği­ni bildirmekt­edir.

Günün DUÂSı

“Ey bizi nimetleriy­le perverde eden Sultanımız! Bize gösterdiği­n numuneleri­n ve gölgelerin asıllarını ve menbaların­ı göster! Bizi makarr-ı saltanatın­a celb et! Bizi bu çöllerde mahvettirm­e! Bizi huzuruna al! Bize merhamet et! Bize burada tattırdığı­n leziz nimetlerin­i orada yedir! Âmin.”

D pnotlar: 1- Mektubat, s. 38. 2- Mektubat, s. 384. 3- İnsan Sûresi: 20.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye