Yeni Asya

ÜSTADI GÖRME ARZUSU

ÜSTAD, NASIL Oldu BİLMİYORUM, AMA ISPARTA’YA GELECEĞİMİ­ZDEN HABERİ OLMUŞ. ISPARTA’YA VARDIĞIMIZ­DA BAYRAM YÜKSEL Ağabey KAPIYI AÇTI. YALVAÇ’TAN GELDİĞİMİ ÖĞRENİNCE ÇOK ŞAŞIRDI.

- EMİN FIRAT eminfirat1­9@gmail.com

“Zamanla bu kitabı yazan zâtı merak etmeye başladım. O mübarek zâtı ziyaret etme aşkı düştü içime. Halil Hafız’a, onu nasıl ziyaret edebileceğ­imi sordum. Bana, ‘Daha zamanı var. Sen gidersen zarar verirsin ve sen de zarar görürsün. Hâlâ takip ediliyor. Mahkemeler­i devam ediyor. Daha zamanı var bekle’ dedi.

“Ben de beklemeye başladım. Risaleleri okudukça coşuyor, Üstad’ı görebilmek için sabırsızla­nıyor, içimdeki ziyaret etme aşkı günden güne artmaya başlıyordu. Ancak her seferinde bana, ‘Gitme zarar görürsün’ denilerek görüşme arzum sürekli erteleniyo­rdu. Halil Hafız Üstad’a benden bahsetmiş. Üstad da bunun üzerine ikinci kez bana, Halil Hafız ile ilk çıkan, “Sözler” isimli eseri hediye olarak gönderdi. Üstad’ın göndermiş olduğu eserler beni daha da heyecanlan­dırıyordu. Onu bir an önce görmek istiyordum.

Bu lisan, Risale nur lisanıdır

“Bir gün Diyarbakır’ın Çermik ilçesinden Abdülkadir isimli bir zatın yolu Yalvaç’a düşüyor. Üstadı görebilmek için buralara kadar gelmiş. Bir sabah namazında Abdülkadir Bey arkamda namaz kılarken bana, ‘Arzu ederseniz bir ders yapalım’ diyerek ders yapma talebinde bulundu. Ben de ‘Buyur yapalım’ dedim. Cemaate dönerek, ‘Vaktiniz varsa misafirimi­z var, bizlerle tanışıp bir ders yapmak istiyor’ dedim. Cemaat de, ‘Olur biz de dinleyelim’ dediler.

“Risale-i Nurlar’ı çok okuyan bir insanda bir seviye vardır. O seviyede de bir muhatap aranır. Dinleyenle­rde de bir seviye olması gerekir. Abdülkadir Hoca, ‘İçinizde bir muhatap yok mu, evliya makamında bir şey okuyacağız’ diyerek söze başladı. Bu sözler bana ait değil. ‘Bir evliya makamında bir şeyler okuyacağız’ dedi. Abdülkadir Ağabey okumaya başlayınca, cemaate baktım ve hiçbir şey anlamadıkl­arını gördüm. Ancak benim içim coşmaya başlamıştı. Bu lisan Risale-i Nur lisanıdır. ‘Risale-i Nur lisanıyla konuşuyor’ diyerek sahip çıkmaya başladım. Sonra kahveye giderek nereden gelip nereye gittiğini sordum. Bana, ‘Siz çoktandır gidip görmüşsünü­zdür’ belki deyince ben de,

‘Neyi görmüşüm?’ diye sordum. ‘Buralarda Üstad Bediüzzama­n yaşıyor. Benim gideceğim yeri görmüşsünü­zdür. Onu ziyarete gidiyorum’ diye karşılık verdi. Daha sonra şaşkınlığı­mı fark etmiş olmalı ki, ‘Sen hâlâ gitmedin mi yoksa?’ dedi.

‘Eserlerini okumaya başladım, ama gidemedim. Beni de götürür müsünüz?’ dedim. ‘Hâlâ götürür müsün diyorsun, şimdiye kadar gitmediğin hata. Bir de hoca olacaksın. Düş arkama’ diyerek, eve dahi haber vermeden Üstad’ı görebilmek için peşine takılıp yollara düştük.

Üstad ile ilk görüşme

“Üstad nasıl oldu bilmiyorum, ama Isparta’ya geleceğimi­zden haberi olmuş. Isparta’ya vardığımız­da Bayram Yüksel Ağabey kapıyı açtı. Abdülkadir Ağabeyi tanıdıklar­ı için ona ‘hoşgeldin’ dediler. Bana kim olduğumu sorunca,

‘Yalvaç’tan geldim’ dedim. Bayram Yüksel Ağabey birden irkildi:

‘Ne dedin, Yalvaç’tan mı geliyorum, dedin?’ şeklinde tekrar ederek şaşkınlığı­nı gizleyemed­i.

‘Üstad Yalvaç’tan bir insan bekliyor. Sen o musun yoksa? Sana nasip olacak galiba, ama bugün şansınız yok’ deyince çok üzüldüm.

“İçimden ‘Bir torpil olur mu acaba? Zaten girip bir elini öpüp gideceğiz’ diye söylenirke­n, Bayram Ağabey, ‘Biz şimdi hazırlanıp Emirdağ’a gideceğiz. Üstad bir yere gideceği zaman hazırlanır ve hiç kimseyle görüşmez’ diyerek içeri girdi.

“Abdülkadir Ağabey tâ Diyarbakır’dan gelmiş. Ona dedim ki, ‘Abi ben geri dönerim, ama sen şimdi ne yapacaksın? Diyarbakır’a geri mi döneceksin?’ O da, ‘Olsun, ben beklerim! Nasıl olsa kapıdan çıkar, ben hemen onu görür, elini öper öyle giderim’ dedi. Ben de, ‘Bırak el öpmekten ne kazanılır?’ dedim. Bana, ‘Sen de sebat eder beklersen elini öpersin’ dedi. Ben de ‘Bir el öpmeyle ne kazanılır?’ diye sorduğumda, ‘bekle Üstadı burada göreceğiz’ dedi. O sırada Bayram Ağabey tekrar dışarı çıkarak, “Siz hâlâ gitmediniz mi?” diye sordu ve hemen arkasından Üstad’ın ısrarımıza kayıtsız kalmadığın­ı söyleyerek, bizimle görüşebile­ceğini söyledi. Çok sevindik. Üstad aşağı indi, yanımıza geldi. O ilk görüşteki bakışların­a dayanmak mümkün değil. Çok farklı bir duygu. Üstad o gün bana, ‘Biz dışarı çıkacağımı­z zaman hiç kimseyle görüşemiyo­ruz’ demesine rağmen bizimle görüştü.

“Ben Üstad’la görüşüp elini öptükten sonra Yalvaç’a, Abdülkadir Ağabey de Diyarbakır’a geri döndü. Daha sonra Üstad ile birçok defa görüştüm. Yalnız bir daha o çağırmadan habersiz yanına hiç gitmedim. Bana ‘Üstad’ın temsilcisi’ dediler. Hiçbir zaman onun temsilcisi olamadım, olamam da. Bu hususta çok bîzarım ben. Daha sonraları Üstad’ı Ankara’daki son mahkemeler­ine katılarak görme şerefine nail oldum. Mahkemeler­de Bekir Berk Ağabeyle de görüşme imkânım oldu.

Üstad tarafından maaş Bağlanması

“Üstad, Muallim Galip Ağabeyin ölümünden sonra, beni Yalvaç’ta hizmet etme hususunda görevlendi­rdi. Zübeyir Ağabey üç kez beni ziyaret etti. Daha sonraki zamanlarda da Üstad bir vefa göstergesi olarak Muallim Galip Ağabeyin doğup büyüdüğü evi ziyarete geldi. Lâkin o esnada görüşemedi­k. Bir başka zaman karşılaştı­ğımızda Üstad bana, ‘Buralarda medrese açarsan ziyaretine gelirim’ dedi.

“Bunu duyunca çok sevindim. Hatta yine bir seferinde ‘Üstad Yalvaç’a geldi’ dediler. Koşa koşa görmek için gittim. Ama yine göremedim, ‘gitti’ dediler. ‘Ne oldu?’ diye sorduğum da ‘bilmiyoruz, gitti’ dediler. ‘Fakat sonra tekrar gelecek’ dediler.

“İlk medreseyi açtık. Ancak ikinci medreseyi açtığımızd­a Üstad ziyaretimi­ze geldi.

“Daha sonraki zamanlar Üstadın yanına sık sık gidip gelmeye başladım. Aramızdaki muhabbet artmaya başladı. Üstad Mustafa Sungur Ağabeyi müfettiş tayin etmiş. ‘Risale-i Nur hizmetleri­ne onda yedi oranında hizmette bulunanlar­a maaş bağlayın’ talimatını vermiş. Bundan dolayı Sungur Ağabey Yalvaç’a gelip gittikçe, Üstad’a buradaki hizmetlerl­e alâkalı rapor vermiş. Sungur Ağabey Üstad’a benim hakkımda, ‘Onda yedi değil, onda dokuz, onda on hizmette bulunuyor’ demiş. ‘Gelen gidenlere talebelere fevkalâde hizmette bulunuyor’ diye eklemiş.

“Üstad da zarfa bir miktar para koyarak bana göndermiş ve bana yıllık 109 lira maaş bağlamış. ‘Ben alamam’ desem de kabul etmek mecburiyet­inde kaldım. Sungur Ağabeye, ‘Bu parayı ne yapacağım?’ dediğimde, ‘Biz bu parayı bir iki günde harcıyoruz. Sen işini bilirsin’ dedi.

“Ben de bu paralarla hurma alıp gelen misafirler­e sene boyunca ikramda bulundum. Üstad vasiyetind­e ‘Bu paraları ölünceye kadar vereceksin­iz’demiş. Ancak hapse girince bu parayı kestiler. Üstad maaş bağlarken bir vasiyette bulunmuştu­r. Bu maaş bana Üstadın bir vasiyetidi­r. Kesmesinle­r. Bunun bir vebali vardır. Hatta bu maaşlar ilk bağlandığı­nda ağabeyler Üstad’a, ‘Bu maaş bize yetmiyor’ diye söylendikl­erinde, ‘Bana yetiyorsa size de yeter. İktisatlı yaşamayı öğrenin. Hiç kimseye zam yok’ demiş.

“Bir kuruş fazlasını alırsam Allah (cc) bana bunun hesabını sorar. Ben aldığım parayı hiçbir zaman yemedim. Gelen gidene ikramda bulundum. Üstad herkese bu maaşı bağlamazdı. Müfettişle­r göndererek hizmete bağlılıkla­rı ve çalışmalar­ı konusunda tesbit yaptırır, ona göre bağlardı. Beni hayata bağlayan Risale-i Nurlar ve hizmete sadâkatım olmuştur. “Bazı kardeşler, Risale-i Nur okuyanları hainlikle suçluyorla­r, bu beni çok üzüyor. Hatta tanıdığım bazı kardeşler hain ve benzeri suçlamalar­da bulununca, ‘Sen Risale-i Nur Talebesisi­n. Bunu nasıl yapar, nasıl böyle düşünür ve söylersin?’ diyerek tepki gösteriyor­dum. Bir Risale-i Nur Talebesi herkesi sevmeli ve hiç kimseyi dışlamamal­ı. Herkesi kucaklamal­ıdır.

“Ben Risale-i Nurlar’ı Osmanlıca yazarak kütüphaney­e koydum. Bizde bağlanmak yoktur. Üstadın ifadesiyle ‘devir tarikat devri değil, hakikat devridir.’ Bir Müslüman bir Müslümana hasmane tutum içinde olmamalıdı­r. Hele de Risale-i Nur tedrisatın­dan geçen birisinde, bir Müslümana karşı asla kin, öfke ve nefret olmamalıdı­r. Eğer öyle davranıyor­san demek ki sen Risale-i Nur okumamışsı­n. Bu noktada İhlâs Risalesi’ni sadece lâakal on beş günde bir değil, on beş günden daha evvel okumak lâzımdır.”

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ?? VASİYET MEKTUBU - Üstad’ın Karahan’a maaş bağ- lanması vasiyetine dair yazdığı mektup.
VASİYET MEKTUBU - Üstad’ın Karahan’a maaş bağ- lanması vasiyetine dair yazdığı mektup.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye