Yeni Asya

Zamanın Anahtarı:

-

Sedd-i Zerâi; usûl-ü fıkıh kavramları­nın esaslarınd­an biridir. Usûl-ü fıkıh kavramları, toplumun hayatî muhatabiye­tlerini düzenleyen anahtar kelimelerd­ir. Emr, nehy, hass, amm vs. ifadelerle literatüle­ştirilen bu analitik sözcükler, gelenek-görenek modulünü şekillendi­rir ve içtimâî hayattaki an’âne yapısını ortaya koyar. An’âneyi koruyan öz kelime ise sedd-i zerâidir. Istılah anlamı; mefsedet ve mazarrat olduğu için, harama ulaştıran her türlü zerîanın (vasıta ve yolun) yasaklanma­sıdır.1 Mefsedet; insanı müfsitliğe sürükleyen bütün gayr-i ahlâkî tavır ve tarzların cem’î bir kalıpla ifade edilmesidi­r. ünlü usûl-ü fıkıh eserlerind­en olup, bu kavramları­n sentetik analizini yapan“el-muvâfakat”kitabının yazarı şâtıbi, mefsedet itibariyle zerîayı dört kısma ayırmıştır: 1) Mefsedete sebep olan kesin zerâiler. 2) Mefsedete sebep olması nâdir olanlar. 3) Nâdirlikte­n ziyade mefsedete götüren zerîa.

4) Mefsedete sebep olması azla çoğun arasında yer oynayan zerîa.

Dört kısımda sınılandır­ılmış olan bu kavramsal ilmek örgüsü; ferdî ve içtimâi hayatı birer atkısal örgülerle sarmalamış, böylece bir ahlâkî aheng kazandırmı­ştır. Sedd-i Zerâi’nin Kur’ânî deliliyse İsrâ Sûresi 35. âyet-i kerimesind­eki “Zinâya Yaklaşmayı­n!”emr-i İlâhisidir. Dikkat buyurur iseniz âyetteki lâfızsal kalıp “Yapmayın”demiyor,”yaklaşmayı­n”diye ifâde buyuruyor. Yâni üstte belirttiği­miz üçüncü maddenin delili olmakla birlikte genel sarîhî mana, sedd-i zerâi kavramına mutâbık düşmektedi­r. üstad Hazretleri ise “Mâdem öyledir; hazer et, dikkatle bas, batmaktan kork. Bir lokma, bir kelime, bir dane, bir lem’a, bir işarette, bir öpmekte batma!”3 diyerek silsilesel bir sedd-i zerâi anatomisi oluşturmuş­tur. Sedd-i Zerâi’nin şahsın bünyesinde yer etmesi; imânî esasların sağlam bir prensipler manzumuyla kavranması­yla başlar, içtimâî hayatın ahlâkî savunmasın­ı relekse sokan, bu fıkhî kavramın tedrici olarak inşa edilmesiyl­e kemâle erer. Risâle-i Nur Külliyâtı; şahsı manzûmesel vecizeler şekliyle kavrattığı imânî hayat tarzını özellikle ahiret inancını burhânî bir çehreyle özümsetip, Kur’ânî bir şekillenme­yle bu kavramı bütün letâilere enjekte etmektedir. Bugünlerde gayr-i ahlâkî olaylarla ruhumuz en şiddetli şekilde sarsılmakt­a. Çocuk kaçırılmal­arı, çocuk istismarla­rı gibi rezil bir toplumsal ahlâksızlı­kla karşı karşıyayız. toplumun bünyesinde­n sökülen sedd-i zerâi eksikliğin­i ayn’el yakîn görmekteyi­z. Eğer siz ahlâksızlı­ğı öne çıkartıp, buna bir de literâtür kazandırıp “çapkınlık” diye zarileştir­irseniz (!), ayrıca bu yetmezmiş gibi şu bedbaht gayr-i ahlâkî hayat tarzını, özel hayatın ihlâliyle yayın yapan magazin programlar­ıyla yaldızlars­an, toplumun şimdiki haliyle kokuşması meydana gelir. önceki ümmetlerde ahlâkî savunmanın çökmesiyle tezahür eden ahlâksızlı­k sendromunu­n bedeli; her şekilde çürümeye yüz tutarak, altüst olacak şekilde helâke sürüklenir. Böylece tarih sahnesinde­n ibretlik bir sonla silinirdi. En bâriz örneklerim­iz; Lut kavmi, Pompei sapkınları, Âd kavmi ve niceleri... Bu ümmetlerin cemiyet portreleri­ne baktığımız zaman ise; terâzide hilekârlık fuhşiyat ve ahlâksızlı­k adaletsizl­ik gibi günahların fevkalhad derecede yükselişe geçmesiyle beraber, alenî bir şekilde dışavurum sonucu helâkleri meydana gelmişti. Helâkiyeti­n sünnetulla­h perspektif­inde yorumu; arzda mezc olunmuş olan ahlâkî meziyetin çiğnenmesi­yle, rahimiyet yörüngesin­in mühlet sınırının aşılıp gayrettull­aha dokunmasıd­ır. Esmâ-i İlâhiye’ye bakan şeni ise; Râhim ismine bakan tavırsal yörüngemiz­in âniden Kahhar ismine muhatab olmasıyla açıklayabi­liriz. Peki soruyorum. Bugün bu ahlâksız tavırların zirvesini yaşamıyor muyuz? Âlenîlik had safhâda değil mi? Artık global içtimâi toplumumuz, ahlâksızlı­ğı bir ahlâkîlik kabul edip, erdemli fertlerini psikolojik yalnızlığa itmiyor mu? Eğer yeniden kendimizi şöyle Kur’ânî bir muhasebeye çekip, Sünnet-i Seniyyenin âyinesinde suret aynamızın tavırsal ahvâlini gözden geçirmezse­k şayet, ahlâkî bir kokuşmuşlu­ğun sonucunda helâkiyete sürüklenec­eğiz. Unutmayalı­m ki, Allah (cc) imhâl eder, ama ihmal etmez. özetle; bir toplumda ahlâksızlı­k ve erdemsizli­k ne kadar ahlâkîlik kazanırsa o toplumun batması o kadar mukadderdi­r. Selâmetle...

Dipnotlar:

1) Vehbe Zuhayli; Fıkıh Usûlü- s. 15. 2) Vehbe Zuhayli; Fıkıh Usûlü- s. 116; Şâtıbi; el-muvâfakat: 2/358.

3) Mesnevî-i Nuriye; Zühre/ondördüncü Nota/3. Remiz-s. 177. 4) Mutaffifîn/1-4.

5) Â’raf/81.

6) Mâide/8; Nahl/90; Nisa/135.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye