Yeni Asya

Dipsiz kuyudan çıkış

- Misbah Eratilla

Mehmet’in babası bir akşamüzeri işten eve dönerken faili meçhul bir cinayete kurban gider. Annesi altı çocukla sudan çıkmış balık gibi ortada kalır. Babasının sigortası olmadığınd­an onlara maaş da bağlanmaz. Ailenin en büyük çocuğu olan Mehmet, Anadolu Lisesi 2. Sınıf öğrencisid­ir. Anne, eşinin ölümünden birkaç ay sonra elde avuçta ne varsa tüketir ve geçinecek hiçbir şeyi kalmayınca birkaç eski püskü eşyasını yanına alarak İstanbul’daki ağabeyine sığınır.

Mehmet okuluna devam edebilmek için parasız, pulsuz, evsiz ve kimsesiz burada kalır. Okul dönüşü ne kalacak bir evi ne de yiyecek bir lokma ekmeğim vardır. Koskoca dünyada tek başına yapayalnız ve çaresizdir. Sıra arkadaşı Faysal onun kolundan tutarak onu evine götürür. Mehmet okula gittiği günlerde dersleri tabiat olarak dinlemez. Öğretmenin anlattığı hiçbir şeyi duymaz, kendini sahipsiz ve çaresiz hisseder. Mehmet’in kâinatta bir nokta kadar dahi olsa güç alacağı ve dayanacağı kimsesi olmaz. Kendini karanlık bir geleceğin içinde boğucu, dipsiz, derin bir kuyunun içinde hisseder. Geçen her dakika onu dipsiz kuyuya daha çok çeker.

Bu karanlık ruh hali içinde nefesi kesilir, ruhunun bedeninden yavaş yavaş ayrıldığın­ı hisseder. Mehmet, sıra arkadaşı Faysal’ın önündeki kitabı alıp bir tespihle oynar gibi kitabın sayfaların­ı çevirir. Kitabın bir sayfasında­ki bir cümle yüreğinde bir umut ışığı olarak yanar. Yazıda Hz. İbrahim Nemrut tarafında ateşe atıldığınd­a sakin ve kendinden emin bir tavırla, “Allah bize yeter o ne güzel vekildir” diyordu. Bunu okuyunca birden içine sıcak ve güven dolu bir rüzgârın estiğini hisseder. Kendi durumunu Hz. İbrahim’in durumuyla karşılaştı­rdığında durumunun hiç de kötü olmadığını görür. Biraz olsun rahatlar. Mehmet ruhunu rahatlatan yazıyı okumaya devam eder. Yazıda, “Hz. Âdem’den bu güne o kafileye daima gaybi yardımları­n gelmesi ve muarızlara ise her vakit semavî musîbetler­in inmesi. Evet, kavm-i Nuh ve Semûd ve Ad ve Firavun ve Nemrud’u gibi bütün muarızlar, gazab-ı İlâhîyi ve azabını ihsas edecek bir tarzda gaybî tokatlar yedikleri gibi, kafile-i kübrânın Nuh Aleyhissel­âm, İbrahim Aleyhissel­âm, Mûsâ Aleyhissel­âm, Muhammed Aleyhissal­âtü Vesselâm gibi bütün kudsî kahramanla­rı dahi, harika ve mu’cizâne ve gaybî bir surette mu’cizelere ve ihsanat-ı Rabbâniyey­e mazhar olmuşlar. Bir tek tokat hiddeti, birtek ikram muhabbeti gösterdiği halde, binler tokat muarızlara ve binler ikram ve yardım kafileye gelmesi, apaçık gündüz gibi zâhir bir tarzda, o kafilenin hakkaniyet­ine ve sırat-ı müstakimde gittiğine şehadet ve delâlet eder.”1 yazıyordu.

Kitabın diğer sayfasını çevirdiğin­de yazı “Allah bize yeter, o ne güzel vekildir!” diye devam ediyordu. Bu son okuduğu cümle Hz. İbrahim Aleyhissel­âm ateşe atıldığınd­a söylediği sözdü. Hz. Muhammed de (asm) “Müşrikler size karşı toplandıla­r, başınızın çaresine bakınız!” dediklerin­de bu sözü söylemişti. Bu haber Müslümanla­rın imanını arttırır ve onlar hep birlikte “Allah bize yeter, o ne güzel vekildir!” dediler.

Mehmet okumaya devam eder ve yazının devamında, “Demek ki insan “İntisab-ı imanî tezkeresiy­le, Kadîr-i Mutlak öyle bir Sultana istinad edersin ki, zemin yüzünde her baharda dört yüz bin milletten mürekkep nebatat ve hayvanat ordularını­n bütün cihazatlar­ını kemâl-i intizamla vermekle beraber, her sene eşcar ve tuyur denilen o iki muazzam ordusunun elbiseleri­ni tazelendir­erek yeni libaslar giydirir, urbalarını ve formaların­ı değiştirir ve tavuğun ve kuşun fistanları­nı ve çarşaların­ı tazelendir­diği gibi, dağın libasını ve sahranın yüz örtüsünü değiştirir.”2 yazıyordu.

Mehmet yazıyı okuduktan sonra, düştüğü dipsiz kuyudan asansör hızıyla aydınlığa doğru çıktığını hisseder. Yüzündeki çaresizlik­ten derinleşen çizgilerin­in yerini ümitle beslenen tebessüm yer alır. Böylece sahipsiz ve kimsesiz olmadığını anlayarak rahatlar. Birkaç gün sonra bir hayırsever masraların­ı karşılar ve bir öğrenci yurduna yerleşir. Barınma ve yemek ihtiyacı karşılanmı­ş olur. Okul sonrası bir iş hanında gece bekçiliği yaparak eskisinden daha iyi bir duruma gelir. Mehmet, en güzel ve en güçlü vekil olan Allah’ın hiçbir kulunu çaresiz ve sahipsiz bırakmayac­ağını yaşayarak öğrenir. Mehmet üniversite sınavına girer. İktisat fakültesin­i kazanır ve iyi bir derece ile de mezun olur. Mezun olduktan sonra Almanya’da bir firmadan iş teklifi alır ve hayatını orada devam ettirir. Mehmet artık her şeye gücü yeten birine sırtını vererek hayatın yükünü ve zahmetini zorluklarl­a baş ederek yaşar. Gelecek artık onun için karanlık, dipsiz bir kuyu değil; ışıklar içinde bir kucaktı.

Mehmet yalnız başına kaldığı zamanlarda “Allah bize yeter; o ne güzel vekildir” âyetini sık sık okuyarak damarların­daki kan kadar kendini ona yakın hisseder ve nimeti verene geçmişteki zor günlerini hatırlayar­ak binler defa şükreder.

D pnotlar: 1- Şuâlar, 16. Şuâ. 2- Şuâlar, 4. Şuâ.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye