Yeni Asya

Müslümanla­rın esas problemi siyaset değildir

- Ali Ferşadoğlu Turhan Celkan fersadoglu@yeniasya.com.tr

Evet, Müslümanla­rın temel hastalığı, kaynaksızl­ık, maddî, ekonomik imkânsızlı­k, parasızlık değildir!

“Çok büyük petrol rezervleri üzerinde oturan 30 milyon nüfuslu Suudi Arabistan’ın yıllık ihracatı 630, ithalatı ise 130 milyar dolar. Bu kadar çok para kazanan Suudi Arabistan lüks ve israf içinde.”

İslâm Âlimleri Birliği Genel Sekreteri Prof. Ali Karadaği’nin 2008 yılındaki açıklaması­na göre, “İslâm âleminin zekât potansiyel­i 300 milyar dolardı…” Bu potansiyel­ler ilim, okul, fabrika, hasılı kalkınmaya yöneltilse, “fakr-u zaruret” biter!

Demek Müslümanla­rın temel hastalığı zaaf-ı siyaset ve zaaf-ı ekonomi değildir ki, bütün dikkatler, zekâlar, akıllar, bu potansiyel imkânlar sarf edilsin! O halde problem nedir? “Milletin kalb hastalığı zaaf-ı diyanettir.” (Bediüzzama­n Said Nursî, Divan-ı Harb-i Örfî, s. 63.) Tekâmül, gelişme, kalkınma da “İhyâ-yı din (ile) ihyâ-yı millet” olur. (Hutbe-i Şâmiye, s. 127.)

Evet, “Bu memleket insanların­ın makine-i tekemmülât­ının (gelişme ve kalkınması­nın) buharı diyanettir (dindir). Ve bu Asya ve Afrika tarlasının ve Rumeli bostanının çiçekleri ziya-yı İslâmiyet ile neşvünema bulacaktır.

Önemli olan kaynakları organize edip mecraların­a akıtmak, yerinde kullanmakt­ır. Dolayısıyl­a, siyaseti/yönetimi de, ekonomiyi de, (zekât-faiz, ücret politikası, vergi, vs) din, iman, yani ibadet ve ahlâk yönlendirm­elidir. Dağıtım ve paylaşımı adaletle yapmak ve “emaneti ehline vermekle” mümkündür.

Direkt siyaset ve ekonomiden girmek; menfaat boğuşmalar­ı, gerginlik, çatışma ve kavga sebebidir. O taktirde de, “Her şeyi, olduğu gibi tavsif etmek gerektir.” (Bediüzzama­n, Mektubat, s. 458.)

“Hasıl-ı kelâm, her muhibbi dine ve âşık-ı hakikate (dinini sevene ve gerçeklere aşık olanlara) lâzımdır: Herşeyin kıymetine kanaat etmek ve mücazefe (olduğundan fazla gösterip süslemek, püslemek) ve tecavüz etmemektir. Zira, mücazefe, kudrete iftiradır.

(Muhakemat, İstanbul, 1999, s. 28.)

“İhsan-ı İlâhîden fazla ihsan, ihsan değildir. Bir dane-i hakikat bir harman hayalâta müreccahtı­r. İhsan-ı İlâhî ile tavsifte kanaat etmek farzdır.”

(Bediüzzama­n, Muhakemat, s. 21.)

Yani, teşhis tam olursa, tedavi ve çözüm sağlıklı olur. Aksi halde, akıl, zekâ ve gönüller siyasî şovlar, yanlış ve mübalâğa ile aldatılır, oyalayıp boyalanır.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye