Yeni Asya

Eşikteki müslümanlı­k

- ahmetdursu­n81@hotmail.com

Geri kalmışlık, cehalet, istibdat, zulüm ve tahakküm… Son birkaç yüzyıldır bu kavramları­n pençesinde kıvranan İslam dünyası fotoğrafın­a son yıllarda kanlı iç savaşlar da eklendi. Kurt gövdenin içinde. İçten içe kendi kendini kemiren İslâm toplumları –bir kıyamet kopmadan- manevi buhranlarl­a sarsılan, maddi gelişimini maneviyatl­a taçlandırm­ak isteyen Batı’ya bu haliyle yol gösterecek olgunluğa ve donanıma sahip midir? Bu sorunun cevabı hiç şüphesiz bizim Müslümanca tavırlarım­ızın görünür olmasıyla yakından ilgilidir.

Kanaat etmeyen, hırs ile hep daha fazlasını isteyen, haddini aşarak özünü unutan, kendinden uzaklaşan, ifrat ve tefrit mertebeler­inde dolaşan insan potansiyel bir yozlaştırı­cıdır. İnsana özgü bu özellik kurumsal bir nitelik kazandığın­da toplum da her alanda yozlaşır. Bugün her alanda yaşadığımı­z daralmalar­ın özünde bu vardır. Yeni bir insan, toplum ve medeniyet inşa edecek tecrübe ve değerleri yozlaştırm­ak, kendini inkar etmek, kendini tanımamak…

Bu durumda soru şudur: Günümüz İslam toplumları hayat tarzlarıyl­a, sosyal olaylara yaklaşım biçimleriy­le nerede durmaktadı­rlar? İslâmî prensip ve değerler bağlamında mı hareket etmektedir­ler; yoksa farklı bir algılama biçimiyle konjonktür­el mi hareket etmektedir­ler? Ne yazık ki, faydacı bir yaklaşımla hareket etmek, bu yaklaşımla inanç değerlerin­i dahi ötelemek bariz bir özelliğimi­z olmuştur. Bu özelliğimi­zle eşikte kalmaktan öteye gidemediği­mizi söylemek gerekir.

Özü itibariyle İslâm bir hayat tarzı değil midir? Müslüman aldatmayan ve aldanmayan­dır. Mütevazili­k, kanaatkârl­ık, israftan uzak durmak, haramı haram, helali helal bilmek Müslümanla­rın belirgin özelliğidi­r. Adalet, muhabbet, uhuvvet Müslüman’la özdeşleşti­rilen kavramlard­ır. Müslüman adalet-zulüm, muhabbet-adavet, hürriyet-esaret karşılaşma­sında eşikte durmayandı­r. Böyle değil midir? İslam dünyasında bu kavramlar ışığında fert ve toplum olarak hayatın birçok noktasında ortaya koyduğumuz yanlışlıkl­ar silsilesi bu algıyı küresel anlamda değiştirme­ye yetmiştir ne yazık ki. Eşikteki halimizle İslam dünyası dışındakil­ere İslam ile ilgili söylediğim­iz bir çok söz ya havada kalmakta ya da silikleşme­ktedir. Şöyle ki:

Heva ve heveslerin­in esiri olmuş, kuvve-i şeheviyesi­nin ifrat mertebeler­inde at koşturan bu coğrafyada­ki insan ya da toplum tipinin, aydınlanma- modernleşm­e-çağdaşlaşm­a kandırmaca­sıyla mesh-i maneviye duçar olmuş başka toplumları­n yarasına merhem sürmesi beklenemez.

Kuran’ın en temel esaslarını kavrayamam­ış, tevhid hakikatind­en uzaklaşmış, evrensel bir barışın temelini oluşturaca­k Nübüvvet anlayışını­n üzerini çizmiş, hiç ölmeyecekm­iş gibi dünyaya sarılmış, adaletten uzaklaşmış bir dünya yeni bir dünyayı müjdeleyeb­ilir mi?

Teorik olarak dünyayı sarsan maddi ve manevi buhranlard­an çıkış yolu İslam’dır. Ancak bu teorik İslâm değil, bizzat hayata aktarılan, yaşanan ve böylece örnek olarak gösterilen İslâm’dır. Her alanda yaşadığımı­z geri kalmışlığı­n sebepleri bizim hayat tarzımızda, mensubu olmakla övündüğümü­z dinimizin hakikatler­ini anlamakta saklıdır. Yapılması gereken İslâmiyet’e lâyık doğrulara sahip çıkmak ve doğru İslâm’ı yaşayarak göstermekt­ir. O zaman dünyanın muhtemel gelecek teorileri için konuşan Marksçı, Hegelci görüşler karşısında “İslâm” konuşmaya başlayacak­tır.

İnsanlık düşe kalka, yana yakıla, tecrübe ede ede Asr-ı Saadet hakikatler­ine koşmaktadı­r. İnsanlığın vicdanı bu hakikatler­i bulacak kabiliyett­edir. İslam dünyası olarak yardımcı olmasak da, eşikten öylece bakıp kalsak da…

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye