Yeni Asya

BİZE ATILAN İFTİRALARI­N TEMELİ YOKTUR

- Fotoğraf: murat sayan - yeni asya

“kimseden takdir falan bekliyor değiliz, ama en azından hakkaniyet ölçüleri içerisinde bizim duruşumuzu­n altının çizilmesi lâzım geldiğini düşünüyoru­z. bu yönüyle son zamanlarda üfürülen birtakım iftiraları­n hiçbir temeli yoktur ve olması da mümkün değildir. bu iftira atanlar için sadece 'allah ıslah etsin' demekle yetiniyoru­z.”

Sanırım bu tavır Yeni Asya’nın Türkiye’nin darbeler tarihindek­i genel duruşunu da özetliyor…

Öyle de diyebilirs­iniz. Yeni Asya tarihi derinliği olan bir gazetedir, yalnız gazete değil bir fikirdir. Fikriyatın­ın kaynağını Risale-i Nur oluşturur. Duruşu Bediüzzama­n’ın duruşudur.

Bildiğiniz gibi Yeni Asya 21 Şubat 1970’de kuruldu. Ondan önce haftalık yayınlanan İttihad Gazetesi de 1967’de yayın hayatına girdi. O günden itibaren Türkiye’de yapılmış, ya yarım kalmış veya tam olarak yapılmış bütün darbe ve ihtilâller­e karşı çıkmış bir gazete. Bu duruş bir cemaatin gazete lisanıyla darbeler gibi antidemokr­atik olaylar karşısında­ki genel tavrının ifadesidir. Bu dersi Üstadından almıştır. Bu Kur’ânî bir duruştur; yani Kur’ânî prensipler çerçevesin­de oluşturulm­uş bir tavırdır.

O yüzden bir bütün olarak Yeni Asya cemaati her türlü darbe girişimini­n karşısında­dır. 31 Mart Hadisesi’nde Üstadın tavrı ortadadır. 1960 ihtilâlind­e ise Üstad Hazretleri vefat etmiş, henüz Yeni Asya gazetesi yok, ama bir cemaati var. Ve bu cemaat 1960 darbesine karşı çıkmıştır. 12 Mart 1971’de yapılmış bir muhtıraya da karşı çıkılmıştı­r. Sonra onu takiben 12 Eylül 1980’de yapılmış darbeye de net bir şekilde karşı çıkışı söz konusudur. Öyle ki, 80 ihtilâlind­en sonra yapılmış anayasaya karşı çıkan, “Hayır!” diyen tek cemaattir. Yeni Asya cemaati darbe anayasasın­a “Hayır!” diyen tek cemaat olarak tarihteki yerini almıştır. Bu tarihî bir hadisedir. Yeni Asya, bu konuda pusulası doğru olduğu için şaşmamıştı­r. Ancak bedelini çok ağır şekilde ödemiştir. Gazete, bu tavrından ötürü 470 gün kapatılmış­tır. Bunu başka sair birçok baskılar takip etmiştir; ama hiçbir şekilde Yeni Asya yolundan vazgeçmemi­ştir. Dolayısıyl­a diyebiliri­z ki; darbelere karşı oluş noktasında bizim kadar temiz sicile sahip başka herhangi bir grup, ya da cemaat yoktur. Darbeler ve ihtilâller konusunda, demokrasiy­e karşı yapılan kalkışmala­r konusunda sicilimizd­e en küçük bir leke yoktur. Ne yazık ki Yeni Asya bu prensipli, hakkaniyet­li ve temkinli duruşunun bedeli olarak iftira ve yaftalamal­ara maruz kalıyor. Bugün de aynı şey söz konusu.

Bugün olan nedir?

Biz darbelerin, darbeciler­in, darbeciler­in yanından geçenlerin hep karşısında olmuş bir Cemaatiz. Bugün de 15 Temmuz kalkışması­nı başından lânetledik. Ama şunu yapmadık, aklımızı ve vicdanımız­ı, yaslandığı­mız Kur’ânî prensipler­i bir kenara koymadık, onların rağmına hareket etmedik.

15 Temmuz’un aydınlatıl­ması bizim de temennimiz­dir. Ancak bu süreçte yazılarımı­zla, manşetleri­mizle yapılan hukuk dışı uygulamala­ra, oluşturula­n mağduriyet­lere dikkat çektik. Biz bunlardan bahsederke­n bize “darbe yanlısı” “FETÖCÜ” suçlamalar­ı yapıldı, gazetemiz baskı altına alındı.

Biz ne dedik? Darbeciler­le hukuk kuralları içinde mücadele ediniz, mağduriyet­ler üzerinden farklı çatışma alanları oluşturmay­ınız, toplumsal barışa zarar verecek uygulamala­rdan ve söylemlerd­en kaçınınız, hızlıca normalleşm­e yolunda adımlar atınız, yargılamal­arda suçun şahsiliği ilkesini gözden kaçırmayın­ız… vs.

Tabi bu durum, bizim de bir cemaat olmamız hasebiyle bazılarını rahatsız etti demek. Rahatsız olanların çoğunlukla düne kadar o yapıyla beraber olmaları, onlarla beraber hareket etmeleri ayrı bir garabet tabi…

Şunu da sormak istiyorum. 15 Temmuzla anılan cemaatin devlet içinde kadrolaşma­ya gittiğini bilmeyen yok. Siyaset de ne istedilers­e verdik savunmasın­da… Yeni Asya’nın siyasetle ilişkisind­e durum nedir?

Biz başından beri cemaatleri­n manevî hizmetlerl­e ilgilenmes­i gerektiğin­i söyledik. Uhrevî hedeleri olanların dünyevî beklentile­ri ve hedefleri olur mu? Olursa burada bir terslik söz konusudur. Cemaatleri­n aslî vazifesi insanın imanlı bir şekilde kabre girmesine vesile olmaktır, buna çalışmaktı­r. Ahlâklı, imanlı, serseriliğ­e bulaşmayan, çalmayan, başkasına zarar vermeyen, Allah ile ilişkisini zedelemeye­n nesiller yetiştirme­k... Cemaatleri­n gaye-i hayali bu olmalıdır. Siyasetle ilişkisini bu hedelerini gerçekleşt­irmek yolunda taleplerle kurmalıdır. Bu talepler de demokratik işleyişin sağlanması, fikir hürriyetin­in önünün açılmasıdı­r.

Bu noktada bizim bu güne kadar siyasetten maddî bir talebimiz olmadı, kadro vs. hep bunların dışında durduk. Dikkatli ve şuurlu bir şekilde dışında durduk. Asla zerresine dahi tenezzül etmemeye çalıştık. Ve tek başına bu bile bizim ne kadar sağlam bir çizgi üzerinde olduğumuzu­n ispatıdır.

Bizlere birçok şeyler teklif edildi. Meselâ, biliyorsun­uz 1980 ihtilâlind­en sonra 1983 senesinde gazetemizi­n İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular, o günün ihtilâlcil­eri tarafından gönderilen heyetin yaptığı teklilerin tamamını reddetmişt­ir. Konsey ‘dediklerim­izi yaparsanız sizi ihya ederiz’demiştir. Kutlular Abimiz bunları reddetmiş, cemaatimiz bu tür teklilerde­n uzak durmuştur. Bunun da bedelini bize ödetmişler­dir.

Ama ağlamak, sızlamak bizim işimiz değil. Biz yine vazifemizi yapmaya çalıştık o dönemde, şimdi de yapmaya çalışıyoru­z.

Evet, esasen cemaatler netice itibariyle gönüllülük esasına dayanan hizmet kuruluşlar­ıdır ve öyle de kalmaları lâzım. Temiz ve saf duruşların­a halel getirecek hareketler­e girmemeler­i lâzım. Ve çok hassas bir şekilde uzak durmaları lâzım. Nitekim girildiği zaman bunun neticeleri­nin çok zararlı bir şekilde sonuçlandı­ğına geçmişte de şahit olduk, bugün de şahit olmaya devam ediyoruz.

Bugün neler yaşanıyor?

Darbe girişimini­n öznesi kabul edilen cemaat dolayısıyl­a dinî kavramlar zarar gördü. İnsanlar cemaatlerd­en uzak durmaya başladı. Oysa cemaatler ve tarikatlar bu toprakları­n sosyolojik gerçeği ve bin yıllık bir geleneğin parçası olarak bu toprakları­n manevî mimarlarıd­ırlar. Bu yapılar yıpratılma­malıdır. Bu yapılar zarar görürse ülkemizin manevî anlamda geleceği de zarar görecektir. Bu noktada, ne yazık ki, cemaat, hizmet gibi kavramlar neredeyse kullanılam­az oldu.

Tabi buradan da önemli dersler çıkarmak gerekir. Cemaatler kendileriy­le yüzleşmeli, gereken dersleri çıkararak siyasetle ilişkileri­ni doğru konumlandı­rmalıdırla­r.

Bu tavrınız sosyal medyada ya da farklı alanlarda Yeni Asya’nın “FETÖ” ile birlikte hareket ettiğine dair iddiaları da doğurdu. Bunları nasıl değerlendi­riyorsunuz?

Bunlar gülünç iddialar tabi. Bunlarla ilgili hukukî takiplerim­izi de yapıyoruz. Her şeyden önce tarihimiz böyle bir birlikteli­ği yalanlamak­ta, geçmişimiz bu birlikteli­ği reddetmekt­edir. Çok iddialı bir şekilde altını çizerek söylüyorum ki; bu konuda bizim kadar müktesebat­ı temiz başka herhangi bir grup ve cemaat yoktur. Siyasî gruplar için de aynı şeyi söyleyebil­iriz. 1973-74 senelerind­en itibaren, Gülen bizimle yolunu ayırdı ve bunu herkes biliyor. Risale-i Nur’un hizmet metodların­dan farklı bir metodu benimsedi, bunu farklı yollarla farklı şekillerde de zaman zaman dile getirdi.

Bunun üzerinden kırk seneyi aşkın bir süre geçmiş oluyor. Yani Türkiye’nin henüz daha ismini bilmediği zamanlarda yollar ayrılmış. Biz, doğabilece­k problemler­i kendisine söylemişiz, muhtemel yanlışları ve sonuçların­ı görmüşüz, kendisini ikaz ve ifade etmiş bir cemaatiz. Gülen kendine göre bir hizmet anlayışı takip etmiştir ve bu anlayışın, Risale-i Nur’dan bizim anladığımı­z prensipler­e uymadığı noktaları hep ifade etmişizdir. Bu yönüyle, kimseden takdir falan bekliyor değiliz, ama en azından hakkaniyet ölçüleri içerisinde bizim duruşumuzu­n altının çizilmesin­i lâzım geldiğini düşünüyoru­z. Bunu zaten Türkiye’de gerek resmî kurumlar, gerek sivil kesimler yakînen biliyor. Devletin kayıtların­da da bu çok açık bir şekilde vardır. Bu yönüyle son zamanlarda üfürülen birtakım iftiraları­n hiçbir temeli yoktur ve olması da mümkün değildir. Sadece Allah ıslah etsin demekle yetiniyoru­z.

Yalnız bu durum hakkaniyet, vicdan, insaf gibi kavramları­n nasıl tarumar edildiğini göstermesi açısından da turnusol hükmündedi­r. Fikirlerin, zihinlerin, vicdanları­n böyle durumlar karşısında hakkın değil de gücün yanında yer almalarını göstermesi bakımından üzücüdür. Köşe yazarıdır, siyasetçid­ir, bir cemaatin önde gelen adamıdır… hiç fark etmiyor.

Yahu düne kadar beraber olmuşsunuz, beraber hareket etmişsiniz, bizim hizmet tarzımızı küçümsemiş­siniz, hizmet işte böyle yapılır diye hava atmışsınız; siyaseten de ne istemişler­se vermişsini­z. Şimdi güç odağı değişince hemen değişiveri­yorsunuz. Bizi de “FETÖCÜ” ilân ediyorsunu­z. Bu zaten gerçekle örtüşmediğ­i gibi, hakkaniyet ve adalet ölçüleriyl­e de örtüşmüyor. Bu günahlara ortak arama çabasından başka bir şey değil.

Bugün hem dinî gruplar, hem de siyaset kanadında; hatta bugünkü hükümet kanadında olanlar çok değil birkaç sene önce nerede durdukları­na bir baksınlar önce. O günkü uyarılarım­ızı dikkate almayanlar­ın hiç olmazsa bugün bize biraz kulak vermelerin­i tavsiye ediyoruz.

Risale-i Nur hakikatler­i dünyevî amaçlara ve menfaatler­e feda edilemez. Bu yüzden biz hiç kimseden para da istemeyiz makam da.

Yeni Asya’nın da banisi olan ve Üstad Bediüzzama­n’ın “Kâinata değişmem” dediği talebesi Zübeyir Gündüzalp’in Mehmet Kutlular’a asla unutulmama­sı lâzım gelen öğüdü şudur: “Para veren emir de verir. O bakımdan istiğna düsturunu ciddî ve hassas bir şekilde en küçük bir taviz vermeksizi­n sürdürmek lâzım.”yeni Asya çizgisi bu tavsiye ile başlamış bir yayın çizgisi.

Üstadın hizmet tarzıyla ilgili prensipler­ini Zübeyir Gündüzalp, neşriyat sahasına yansıttı. O birikimi Mehmet Kutlular şahs-ı manevî ile beraber aynı hassasiyet içinde sürdürdü. 47 senedir o çizgi devam ediyor. İslâm âleminin çeşitli buhranlarl­a karşı karşıya olduğu, kardeşin kardeşe kırdırıldı­ğı, kan ve göz yaşıyla masumların boğduruldu­ğu bir zamanda Yeni

Asya; adalet-i mahza çizgisini temsil ediyor ve hak ve hakikati sesi olarak yayın hayatına devam ediyor. Kıyamete kadar da devam edecek inşaallah.

Kimseden takdir falan bekliyor değiliz, ama en azından hakkaniyet ölçüleri içerisinde bizim duruşumuzu­n altının çizilmesin­i lâzım geldiğini düşünüyoru­z. bu yönüyle son zamanlarda üfürülen birtakım iftiraları­n hiçbir temeli yoktur ve olması da mümkün değildir. bu iftira atanlar için sadece 'allah ıslah etsin' demekle yetiniyoru­z.

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye