Dinî kimliklerimiz ve cemaatler
Tarikat ve cemaat, farklı meslek ve meşreptekilerin bir dayanışma müessesesi olarak tarihin her devresinde var ola gelmiştir. Bundan sonra da var olacaktır.
Aynı tornadan çıkmış, tek tip varlıklar değiliz. Farklı meslekler gibi, farklı cemaatlerin bulunması da sosyal hayatın tabiî bir sonucudur. İnsan tabiatında medeni olduğundan hemcinsleriyle bir araya gelip, yekdiğerine teselliye, yardımlaşmaya, dayanışmaya mecburdur. Bu, fıtrî bir meyil, psikososyal bir ihtiyaçtır.
Cemaat aynı zamanda, maddîmanevî işlerde ve hizmetlerde iş bölümü yapmalıdır. Tıpkı çeşitli meslekler ve pazarcı esnafı gibi:
Kimi giyim-kuşam, kimi kap-kaçak, kimisi sebze-meyve, soğan, biber pazarlar... Dikkat edilirse, pazarcılar, kendi malının değerini ve güzelliklerini nazara verir. Başkalarını mahsûlünün eksikleriyle, acılığı, ağlatıcılığıyla uğraşmaz!
İslâmî hizmetlerde de herkes kendi üretiminin özelliklerini, güzelliklerini dikkate sunmalı. Başkalarını kötülemek, meslek ve meşrebini eksik göstermek, kendine değer katmaz. Zaten, zararlı olan farklı cemaat ve tarikatın bulunması değil; biribirlerini yermeleri, tenkit etmeleridir.
Osmanlı Devleti’nde; emniyet, kontrol, vergi toplama, sulh ve anlaşma gibi temel meseleler dışındaki eğitimden sağlığa, imar işlerinden belediye hizmetlerine kadar bütün işleri vakılar, tarikatler, cemaatler, bir anlamda gönüllü kuruluşlara devretmişti…
1850’lerden sonra, “sanayi devrimi” ile birlikte palazlanmaya başlayan Deccalizm, sekülarizm dine, manevî değerlere dolayısıyla cemaate, tarikata savaş açtı. 1925’lerde tekke, zâviye ve medreseleri kapatarak, okullardan din derslerini kaldırarak işe başlandı. Cumhuriyet adı altında seküler, demokrasisiz, hak ve hürriyetlerden mahrum, yarı askerî bir yapı üzerine kurulduğundan dini, vicdanlara hapsetmek ve toplumun hayatından silmek istendi. Dindarlar horlandı, sosyal bir yapılanma olan cemaatleşme de resmen illegal kabul edildi.
Din ve inancın evvelâ fert, sonra aile ve sonra toplum hayatından tamamen silinmesi hedelendi. 30 Kasım 1925 tarihinde tekke ve zâviyeleri kapatarak, ehl-i tarîk, cemaat ve dinî ekol, mektep ve medrese ehli faaliyetten men edildi. Cemaatler de otomatikman bu yasaklar kapsamına alındı. Üç kişi bir araya gelip Kur’ân tefsiri okuyamazdı. Mevlid için bile izin istenirdi ve jandarmanın gözetimi altında okutulurdu.
Ama devlet eliyle tarikat ve cemaatleri ortadan kaldırmak mümkün değildir. Cemaatler, toplumun bir gerçeği olarak yaşamaya devam edecektir.