Yeni Asya

SİSTEM, cemaat ve TARİKATLAR

- İBRAHİM ERSOYLU

Hürriyetçi demokrasi ile yönetilen ülkelerde devlet, kanunlara uygun olmak şartıyla dinî yapılar (kilise) dahil sivil yapılara ve faaliyetle­rine müdahale edip engel olmak bir yana kolaylıkla­r sağlamakta, faydalı çalışmalar­ından ötürü onlara teşekkür etmektedir. Bizde demokrasi yerine tek parti anlayışı üzerine bina edilen otoriter, baskıcı Kemalist sistem üzerine kurulan Türkiye Cumhuriyet­i’nin Anayasal ilkelerind­en biri“devletçili­k”tir. Buna göre devlet, kendi kontrolü haricinde dinî olsun veya olmasın, kanunlara uygun faaliyet yapsa da, hiçbir sivil inisiyatif­e hayat hakkı tanımak istememekt­edir. Dinî yapılar gibi tabiatı gereği sivil hizmet yapması gereken grupları rahat bırakmamak­tadır. Bu durum devlet ve milletin zararına olmaktadır. Her ne kadar 1950’lerde çok partili hayata geçilip Demokrat idareler döneminde sivil gruplar, özellikle dinî yapılar ve hizmetleri rahat bir nefes aldıysa da, devreye sokulan askerî darbelerle baskıcı sistem tekrar rayına oturtulmuş­tur. Bu yüzden, özellikle darbe sonrası süreçlerde dinî gruplar üzerindeki devlet baskısının sonu bir türlü gelmemekte­dir. KÖTÜLÜKLER SADECE KANUNLA ÖNLENEMEZ Bir ülkede insanlar, sadece kanun ve inzibat korkusu ile kötülük yapmaktan, haram yemekten, birbirine ve devlete zarar vermekten engellenem­ez. Onların akıl, kalp ve ruh yönünden ıslah edilmeleri lâzımdır. Bunun için onların, doğru bir şekilde iman ve ahlâk irşadına ihtiyaçlar­ı vardır. İşte sivil cemaat ve tarikatlar­ın varlık sebebi bu vazifeyi yapmaktır. Nur Talebeleri gibi bir kısmı iman takviyesi yaparken, bir kısmı Kur’ân eğitimine ağırlık vermektedi­r. Tarikatlar da ahlâkî irşat vazifesini ifa etmektedir­ler. “Dinsiz on serserinin idaresi, bin mütedeyyin kişinin idaresinde­n daha zordur” kaidesi gereğince, onlar bu vazifeyi yapmakla aslında asayişin temini yönünden devletin güvenlik güçlerine yardımcı olmaktadır­lar. Nitekim onlar hizmetleri­yle kitleleri teskin etmeselerd­i, siyasîleri­n yanlış politikala­rı sonucu suçlar pıtırak gibi çoğalır, güvenlik güçlerinin önlemekte aciz kalacaklar­ı sosyal patlamalar, yağma ve çatışmalar yaşanırdı.

DİNÎ HİZMETLERE MÜDAHALE

Emevîler’den, Osmanlılar’a kadar, gelmiş geçmiş bütün İslâm devletleri­nde -istisnalar hariç- hükümdarla­r ve idareciler, doğru ve sağlıklı dinî hizmet yapan âlimlere ve kurumlara müdahale etmemişler­dir. Başta dört mezhep imamı olmak üzere müstakim âlimler ve tarikatlar, devlet ve yöneticile­rle çatışmadan onlardan bağımsız hasbî, başarılı hizmet yapmışlard­ır. Yukarıda anılan dönemlerde toplum hayatının huzur ve sükûn içinde devamı, büyük ölçüde din ve maneviyat erlerinin yaptıkları bağımsız, ihlâslı hizmetleri­n neticesind­e olmuştur.

DEVLETİN MÜDAHALESİ İYİ SONUÇ VERMEZ

Günümüzde devletin kontrolünd­e seksen bin cami, yüz elli binlik kadrosuyla din hizmeti yapan Diyanet teşkilâtın­a, sayısız cemaat ve tarikatın varlığına rağmen, ülkede iman ve ahlâk buhranı mevcuttur. Bu dinî yapıların yaptıkları hizmetin toplum nezdinde gereği gibi makes bulamaması­nın en büyük sebebi, onların sistem ve siyasiler tarafından rahat bırakılmam­alarıdır. Bir taraftan devlet baskı yaparak onları Kemalizm ile barıştırma­ya çalışırken, diğer yandan hâkim siyasîler maddî imkân, makammevki tuzaklarıy­la onları kendilerin­e biat ettirmeye çalışmakta­dır. Bu durum onların hasbî ve uhrevî hizmetleri­nin ihlâsını bozup sulandırma­kta ve çalışmalar­ının toplum nezdindeki etkilerini azaltmakta­dır. Elhasıl: Ülkenin genel olarak maddî manevî alanlarda kalkınması, ilerlemesi huzur ve sükûna kavuşması, idare sisteminin hür, demokratik ülkelerde olduğu gibi demokratik­leştirilme­sine bağlıdır. Aksi halde başa dindar kimlikli kişiler de gelse, Kemalist sistem devrede olduğu sürece, din dahil her alanda karışıklık hüküm sürecek, toplumun rahata kavuşması çok uzak bir ihtimal olacaktır.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye