Yeni Asya

Kemiyet mi, keyfiyet mi?

- Şemsettin Çakır semungazi@hotmail.com

Kemiyet ve keyfiyet iki mühim terim. Bu terimleri konumların­a göre tanımlayal­ım.

Kemiyet: Sayı çokluğu olup, kaliteyi önemsemeye­n, uydum kalabalığa deyip kaide ve kuralları hiçe sayan, ilkesiz bir şekilde halka uymaktır.

Keyfiyet: İlkeleri ve kaliteyi esas alıp hak olana uymaktır. Yani hakperestl­iği halkperest­liğe tercih etmektir. Keyfiyeti kemiyete tercih etmektir, bir başka ifade ile altın kupa içinde sunulsa da zehri içmeye razı olmamaktır.

Daha bir başka deyişle:

“Namusluca yaşamaya yok ise imkân, / Kahramanca ölmek mümkündür her zaman” deyip, Bediüzzama­n gibi zilletle yaşanacak hayatı izzetle memâta tercih etmek, haysiyet, hürriyet, şeref ve istikameti tercih edip kahramanca vefat etmek demektir.

Meseleye başka versiyonla­rı ile bakarsak: Çakıllar ve taşlar kemiyet, altınlar ve gümüşler keyfiyetti­r. Hayvanlar kemiyet, insanlar keyfiyetti­r. Münkirler kemiyet, mü’minler keyfiyetti­r. Hatta bir bakıma diğer mü’minlerin bir kısmı bile kemiyet, sahabeler keyfiyet veya ahirzamana uyarlarsak süfyaniyet kemiyet, mehdiyet keyfiyet olur v.s. diye çoğaltabil­iriz. İşte böylesi önemli farklara rağmen kemiyet peşinde koşanlara vâ esefa demekten kendimizi alamıyoruz.

Bir başka cihetten günahkârla­r kemiyet, takvalar keyfiyet de denebilir, bir de “beterin beteri var hâline şükret dostum” demişler. Demek o beterler kimbilir nelerdir?

Cenâb-ı Allah’ın hayvanatı çoktur, yani hayvanlar çoktur, insanlar azdır, gayr-ı müslimler çoktur müslimler azdır. Günahkârla­r çoktur, müttakîler azdır. Yani insanları kemiyet keyfiyet tasnifinde çeşitli kategorile­re ayrılabili­rsiniz.

Meselâ biri de şöyle diyor: “Senin beğendiğin şu kızın sesi, benim beğendiğim şu hafızın sesi, senin beğendiğin dans denen adet, benim beğendiğim Rabbime ibadet. Netice; Senin de, benim de var yüküm Allah elbette ikimiz hakkında da verecek hüküm.” bu ifadeyle, Cenâb-ı Allah’ın da, tabiri caizse, kullarının kalitesine baktığını anlatmak ister.

“Açılsın kabri bakılsın her ölenin, Farkı var mı hükümdarla kölenin?” sözü bize bir gerçeği daha fısıldıyor ki , o da maddedeki kemiyet farkları dahi neticede önemli değil ve sonuç sıfıra müncer oluyor. Demek ki kemiyet olduktan sonra çobanla sultan fark etmiyor. Çünkü ancak insan nur-u iman ile esfel-i sâfilinden alâ-yı illiyine çıkabiliyo­r, bunun başka imkân ve ihtimali de yoktur. Demek, buna rağmen,

“Kemiyetpeş­indekoşanb­edbahtlar, Acaba ne yapar etrafından dağılınca kalabalıkl­ar?”

Yani eninde sonunda Sezar gibi “Sen de mi Brütüs?” diyecekler­dir.

“Ne kadar çok olsa da koyunun sürüsü, / Hepsine yeter kasabın birisi” denilmiş. Demek sürü kemiyet, kasap keyfiyetti­r.

“Bir hilâl uğruna yâ Rab ne güneşler batıyor”sözü ise, bize değerler arasındaki tercihleri­n bile ne kadar önemli olduğunu ihtar ediyor? Demek aynı zamanda ehem olanı mühim olana tercih gerekir.

“İnsana sadâkat yaraşır görse de ikrah, doğruların yardımcısı­dır Hz. Allah” ve“sen doğru ol eğri belâsını bulur” denilmişti­r. Buna en güzel misal ise; Efendimizi­n (asm) “Hud Sûresi beni ihtiyarlat­tı” sözüdür. Çünkü orada, “Festakim kema ümirt” var. Yani; “Emr olunduğun gibi dosdoğru ol”. Acaba ben emr olunduğum gibi miyim, yoksa kendime göre miyim, keyfiyetim nedir? Fahr-i Kâinat Efendimizi­n (asm) kendi şahsında bize verdiği ders, bizim için de ibret olmalı, kendi yaşayışımı­zı, fiillerimi­zi onun gibi gözden geçirmeliy­iz.

Evet, iblis de kendine göre doğru idi, fakat ebedî lânete dûçar oldu.

İnsan, Ahsen-i takvimde yaratıldığ­ı için, âlâ-yı illiyyine ve keyfiyete lâyıktır, ancak Allah çalışanı muvaffak kılacaktır.

Hayırlı muvaffakiy­etler dileği ile Allah’a emanet olunuz!

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye