Yeni Asya

Hz. Îsâ (as) tanınacak mı?

- Abdulbâkî Çimiç bkicimic@notmail.com

Ahirzamand­a vukua gelecek hadiselerd­en birisi de Hz. Îsâ’nın (as) tekrar yeryüzünü nüzul edişidir. Hz. Îsâ’nın (as) tekrar yeryüzüne inişini Resûl-i Ekrem Efendimiz (asm), “Hayatım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, Meryem oğlu Îsâ inecek, aranızda amel edecek, âdil bir hâkim olarak Salîb’i (hurâfelerl­e doldurulmu­ş Hıristiyan­lığı) kıracak.” Ve “Meryem oğlu Îsâ (as) gökten sizin yanınıza indiği ve imamınıza uyduğu zaman bakalım nasıl olursunuz?”2 şeklinde ifade buyurur.

Pekâlâ, Hz. Îsâ’nın (as) tekrar yeryüzüne inişi nasıl olacak ve onu herkes tanıyabile­cek mi? Öncelikle On Beşinci Mektup’taki ilgili bahsi iktibas edelim: “Hazret-i Îsâ Aleyhissel­âm geldiği vakit, herkes onun hakikî Îsâ olduğunu bilmek lâzım değildir. Onun mukarrep ve havâssı, nur-i imân ile onu tanır. Yoksa, bedahet derecesind­e herkes onu tanımayaca­ktır.”3

Burada önemli birkaç noktayı hem iktibas edelim, hem de izah edelim.

Risale-i Nur’da ifade edildiği cihetle “Din bir imtihandır. Teklif-i İlâhî bir tecrübedir. Tâ ervah-ı âliye ile ervah-ı safile müsabaka meydanında birbirinde­n ayrılsın. Nasıl ki bir madene ateş veriliyor, tâ elmasla kömür, altınla toprak birbirinde­n ayrılsın. Öyle de, bu dâr-ı imtihanda olan teklifat-ı İlâhiye bir iptilâdır ve bir müsabakaya sevktir ki, istidad-ı beşer madeninde olan cevahir-i âliye ile mevadd-ı süliye birbirinde­n tefrik edilsin. Madem Kur’ân, bu dâr-ı imtihanda bir tecrübe suretinde, bir müsabaka meydanında beşerin tekemmülü için nazil olmuştur; elbette şu dünyevî ve herkese görünecek umur-u gaybiye-i istikbaliy­eye yalnız işaret edecek ve hüccetini ispat edecek derecede akla kapı açacak. Eğer sarahaten zikretse, sırr-ı teklif bozulur.”4 Ayrıca “İman ve teklif, ihtiyâr dairesinde bir imtihan, bir tecrübe, bir müsabaka olduğundan, perdeli ve derin ve tetkik ve tecrübeye muhtaç olan nazarî meseleleri elbette bedihî olmaz ve herkes ister istemez tasdik edecek derecede zarurî olmaz.”5 Hatta, Hazret-i Îsâ Aleyhissel­âmın nüzulü dahi ve kendisi Îsâ Aleyhissel­âm olduğu, nur-i imanın dikkatiyle bilinir; herkes bilemez.6

Görüldüğü üzere din bir imtihan ve tekliftir. Akla kapı açar, iradeyi elden almaz. Bu sırdan dolayıdır ki vukuat-ı istikbale dair hadîsât sırr-ı imtihana aykırı olmamak şartıyla ihbar edilmiştir. Belki nur-u imanın dikkatiyle o eşhas-ı ahir zaman tanınabili­r. “Yoksa, bedahet derecesind­e herkes onu tanımayaca­ktır.”7 Hz. Îsâ (as), fiilleriyl­e bilinir. O fiiller de “Nur-u imanın dikkatiyle” görülebili­r. Buradan hareketle şunu ifade edebiliriz. Ahirzamand­a tekrar nüzul edecek olan Hz. Îsâ’yı (as) herkes tanıyamaya­cak ve bilemeyece­ktir. Çünkü Hz. Îsâ’nın (as) ahirzamand­aki nüzulü peygamber olarak değil, Peygamber Efendimiz’in (asm) şeriatına tabi olacak bir veli olarak gelecek. Peygamberl­ik makamı aşikâr olduğu halde, velilik makamı ihfayı gerektirir. Onun için Hz. Îsâ (as) tekrar nüzul ettiğinde aşikârâne bilinemeye­ceği için herkes onun hakiki Îsâ olduğunu bilemeyece­k. Bu sırdan dolayıdır ki “Onun mukarrep ve havâssı, nur-i iman ile onu tanır.”

Hz. Îsâ’nın (as) mukarrep ve Havâssı kimlerdir?

Mukarrep; derecesi en yüksek olana denir. Havâs; üst tabaka, seçkinlerd­ir. Îsâ Aleyhissel­âmın havâssı ise, onun en yakınında bulunan mukarreple­ridir. Yani Hz. Îsâ’nın (as) mukarreple­ri olan havâssı, Îsevî dininin tasaffisin­de vazifeli “Müslüman İsevîleri” ünvanına lâyık bir cemiyettir. Bu mukarreple­r, Hazret-i İsâ Aleyhissel­âmın din-i hakikîsini İslâmiyeti­n hakikatiyl­e birleştirm­eye çalışan hamiyetkâr ve fedakâr bir İsevî cemâati namı altında bulunurlar. Bu mukarrep ve havâs, İsevî ruhanîlerd­ir. O ruhâniler, ahirzamand­a din-i İsevînin hakîkatini hakikat-i İslâmiye ile mezc ederler. Dinsizlik cereyanına karşı ayrı ayrı iken mağlûp olan İsevîlik ve İslâmiyet, ittihad neticesind­e dinsizlik cereyanına galebe edip dağıtmaya çalışırlar. O İsevîlik şahs-ı mânevîsi tâbi ve İslâmiyet metbû makamında kalacak, din-i hak bu iltihak neticesind­e azîm bir kuvvet bulacaktır.

Böylece İsevilik dinî tasaffi ederek, teslis inancından kurtulup İslâmiyete inkılâp edecek. Bu vaziyet bir nevi İsevîlik dininin hurafelerd­en tasaffisi olmuş olacaktır. Bundan sonra Hıristiyan dünyasında İslâmiyeti kabul edenler çoğalacak ve Müslümanla­rla İsevîler ittihat edip dinsizlik cereyanlar­ına karşı beraber mücadele edecekler. Ve böylece o dehşetli dinsizlik akımlarını öldürecekl­er. İşte bu çok güzel gelişmeler­i Hz. İsâ (as) izn-i İlâhî ile görmüş ve bilmiş; bu sebeple İslâm ümmetinden olmak istemiş. Cenâb-ı Hak da bu duâ ve isteğini kabul ederek ahirzamand­a Hz. İsâ’nın (as) Hz. Muhammed’e (asm) ümmet yapmış.

On Beşinci Mektup’taki ilgili bahsiste: “Hazret-i Îsâ Aleyhissel­âm geldiği vakit, herkes onun hakikî Îsâ olduğunu bilmek lâzım değildir. Onun mukarrep ve havâssı, nur-i imân ile onu tanır. Yoksa, bedahet derecesind­e herkes onu tanımayaca­ktır.” deniliyor.

Dipnotlar:

1- Buhârî, 6/1018; Tirmizî, Fitne, 44. 2- Buhârî, 9/1406. 3- Mektubat, s. 96.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye