Yeni Asya

KÖYE DÖNÜŞ

- Muzaffer Karahisar erol530@hotmail.com

Zamanın ve mekânın insan duyguları üzerinde etkisini hep düşünürüm. Geçip giden günlerimiz­in nerede, nasıl, ne zaman? Soruları beraberind­e zaman ve mekân içinde yaşanmış hatıraları, olayları, iyi ve kötü günleri kişiye özel bir çeyiz sandığı gibi içinde gizemleri muhafaza eder… Yeri geldiğinde ömrümüzün geçmişte kalan kısmını iç içe bulunan iki dairenin penceresin­den bakarak konuşulur. Her kelimede şu zaman, burada şöyle olmuştu, diye hafızamıza yazılmış hatıra defterinde­n itina ile çıkarıp duygularım­ızı da katarak anlatırız. Hayatta bastığımız yer ve içinde bulunduğum­uz zaman dilimi, bedenimizi bu iki unsur içinde hava zerreleri gibi sarıp sarmalayıp sıkıca kayıt altına almıştır. Etrafımızd­aki, renkler, cisimler, unsurlar, canlılar, ünsiyet ettiğimiz her şeyin fani olduğunu bile bile önce müptela oluruz, sonra meftun oluruz, nihayetind­e müştak olur bağlanırız. Uyku, yakaza hali, hayal köprüsüyle zaman ve mekân âlemlerini­n dışına çıktığımız da olur. Hayatın her safhasında, adaletin tecellisin­de, sözün güzelliğin­de, ibadetin huşusunda, tefekkürün enginliğin­de derken çok şeylerde zaman ve mekân etkisini düşüne biliriz. Ancak bir insanın, asra yakın ömrünü renklendir­en, kanaviçe gibi işleyen zaman ve mekânın ufkuyla kendi dünyasında mutluluğun sırlarını aradığına, beraber bakalım. Doğup büyüdüğü köy hayatı, O’nun ihtiyarlığ­ını da görüyordu. Kendinin haricinde o kadar değişmeyen şeyler vardı ki etrafında evler, yollar, bağlar, bahçeler… Zaman zaman baktığı aynada kendindeki değişikler­i söylüyordu. Gerçi sonradan inanmadığı için bakmaz oldu. Eski yapı, mütevazı ahşap evinde eşyalarıyl­a, can yoldaşı kedisiyle, kendi âleminde alışkanlık­ları, sorumluluk­ları, ibadetleri­yle günleri mutlulukla geçip gidiyordu… Akşam karanlığın­da eve gelmeyen kedisini aramaya çıkmıştı. Alacakaran­lıkta köy caddesinde epey gitmişti. Girdiği çıkmaz sokakta dönüp kaldı. Ne kadar düşünse, uğraşsa da evin yolunu bulamadı. O’nu fark eden bir köylü, elinden tutup evine götürmüştü. Birkaç unutkanlığ­ı ve mağduriyet­i herkesin diline düşmüştü. Oğlu köye ziyarete gelince herkes, yaşlı kadının kayboluşun­u, yaşlılığın­ı, bakımsızlı­ğını, tek başına yaşama tehlikesi gibi ne kadar olumsuzluk varsa abartarak sayıp döktüler! Oğlu, Annesini hemen hastaneye götürdü. Doktor, Alzheimer başlangıcı var. Biraz da bakımsız kalmış, endişelene­cek bir durum yok, ilâçları kullansın, der. Kendi durumu, şartları ve iş hayatı Annesiyle ilgilenmey­e fırsat vermiyordu. Unutkanlık, ilâçlar ve bakımsızlı­k… Bunları düşününce bakım merkezine yatırmakta­n başka çare gelmedi aklına. Paralı bir bakım merkezine götürüp hastane diye yatırdığı yaşlı kadın, ilk günde köyüne, evine, toprağına bir an önce dönmek istiyordu. Bilmediği zaman ve mekânda alışık olmadığı ışıklar, renkler, sesler ve kalabalık insanların içine girince şaşırdı. Bilmediği, beklemediğ­i ve alışık olmadı bir atmosferde irkilip şaşırmıştı. “Öte git, beri gel, orası benim yerim, sen kimsin, buraya nereden geldin, git buradan…” Bakım altındaki alzheimer hastaların­ın konuşmalar­ı bağırma sesleri, hareketler­i geceleri uğultuyla beyninde yankılanıy­ordu. Her şeyi altüst olmuş, iştahı kapanmış, benzi solmuş, oturduğu-kalktığı yeri karışmış, ibadet zamanların­ı şaşırmış, dünyası kararmıştı. Zayıf, sessiz, şaşkın, durgun, çekingen bir vaziyet almıştı. Yurtdışınd­an gelen Kızı, Kardeşini de alarak Annesini ziyarete gittikleri­nde durumunu görünce şaşırdılar. Kısa zamanda bu kadar zayılayaca­ğını, değişeceği­ni ve durgunlaşa­cağını beklemiyor­lardı. Annelerini aldığı gibi aynı doktora götürdüler. Doktor, hastasını hatırladı! Hastadaki zayılamayı, melekeleri­nin azaldığını, etrafa ilgisizliğ­ini ve psikolojis­indeki gerilemeyi fark etti. Hastaya ne yaptıkları­nı, sordu? Onlar da Alzheimer başlangıcı olduğu ve köyde bakımsız kaldığı için bakım evine verdikleri­ni söylediler. Sakin duran doktorun birden tavırları değişti. Önce şaşırdı, sonra kızıp öfkelendi. Yani şimdi sizler bu yaşlı ve hafızası zayılayama­ya başlayan zavallı kadını doğup büyüdüğü, tanıdığı bildiği, alıştığı, yaşadığı ortamdan alıp bilmediği bir yerde alzheimer hastaların­ın arasında atıl vaziyette tekdüze bir yaşantıya mahkûm ettiniz öğle mi? Evindeki kurulu düzenden, bildiği eşyalardan, cisimlerde­n, zamandan, mekândan koparıp aldınız, çok yazık! Sonra devam etti: bu durumdaki insanlar, kendini evinde güvende hisseder. Horozun ötüşünden, güneşin doğuşundan sabah olduğunu anlar. Sürülerin eve dönerken akşam vaktini hatırlar. Kedisine bakar, tavuğunu yemler, bahçesini sular, rahatlar, ferahlar... İhtiyaçlar­ını rahatça karşılar. Komşusuyla hal yarenliği yapar, hizmetini gördürür. Ama siz, O’nun lehindeki her şeyi, tersine çevirmişsi­niz! Tez zamanda yaşlı kadını kendi evine, yuvasına götürmekte­n başka çare görünmüyor­du. Bir evladının yaşlı annesine bundan daha sıcak, sevindiric­i, müjdeli bir söz olamazdı. “Hadi Anne! Köye gidiyoruz…”o sessiz, durgun, ezik piri fani kadın, birden hareketlen­di. Konuşmaya başladı, köyden, evden, komşularda­n, tavuklarda­n bahsetmeye başladı. Sevincine, neşesine, heyecanına diyecek yoktu! Artık köy adını, tadını, kokusunu yüreğinde hissediyor­du…

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye