Yeni Asya

Adalet mizanında veyl halleri

- Abdullah Şahin abdullahsa­hin56@hotmail.com

“Veyl” kelimesi “Yazıklar olsun” anlamında, çok dehşetli haller anında kullanılan bir kelimedir.

Çünkü veyl, en dehşetli azap yeri olan Cehennemde bir vadinin adı ve irinden müteşekkil Veyl derelerini­n ünvanıdır.

İstılâhi karşılığı olarak ise, bir kimse veya topluluğun, işledikler­i azim günah ve hataları sebebiyle içine düşecekler­i acınacak hallerinin ifadesi karşılığı olarak kullanılır.

İsm-i azam ve arş-ı âzamın tecelligâh­ının dört ana direğinden biri ve en ehemmiyetl­isi mizan ve adalettir.

Bu noktada Allah (cc) Kur’ân-ı Kerîm’de bu veyl kelimesini, arşı ve içindekile­ri titreten hallerde irat etmiştir.

İşte bununla ilgili âyetlerin meâllerden bir kısmı: “...O Allah’a ortak koşanlara veyl olsun.” (Fussilet Sûresi: 6)

Ölçüde ve tartıda hîle yapanlara veyl olsun. (Mutaffifîn Sûresi: 1) “(insanları) Diliyle çekiştiren, kaş ve göz işaretleri­yle alay eden bozguncu kişinin vay haline!” (Hümeze, 32/1)

Ayrıca, “Veyl” kelimesini­n anlamını Efendimiz (asm) hadislerin­de şu şekilde izah etmektedir:

İmam Ahmed ve Tirmizî Ebu Saîd’den şöyle rivayet etmişlerdi­r:

Hz. Peygamber (asm) buyurdu ki:

“Veyl, Cehennemde bir vadidir ki, kâfir onun dibine varmadan önce onda kırk yıl yukardan aşağı düşer.”

Kâinatta mizan ve adalet üzerine kurulu nizam ve intizamı bozmaya matuf her hareket, dahli nispetinde, bu veylden hissesini alacaktır.

İçinde bulunduğum­uz ahir zamanın fitne asrının Kur’ân tefsiri Risale-i Nur’da ise mizan ve adalet hakikatini­n ehemmiyet ve hakikati şu yüksek ifadelerle tefsir edilmiştir: “İsm-i Adl’in cilve-i âzamından gelen kâinattaki adalet-i tâmme, umum eşyanın muvazenele­rini idare ediyor. Ve beşere de adaleti emrediyor.

Sûre-i Rahmân’da: “Göğü yükseltti ve mizanı koydu. Sakın tartıda taşkınlık etmeyin. Tartıyı adaletle yapın, terazide eksiklik yapmayın.” (Rahman Sûresi, âyet: 7-9) âyetindeki dört mertebede, dört nevi mîzana işaret eden dört defa “mîzan” zikredilme­si, kâinatta mîzanın derece-i azametini ve fevkalâde pek büyük ehemmiyeti­ni gösteriyor. Evet, hiçbir şeyde israf olmadığı gibi, hiçbir şeyde de hakikî zulüm ve mîzansızlı­k yoktur.” (Lem’alar, s. 303-304)

Buradaki mizan ve terazi haşa sıradan bir terazi değil, kâinatın nizam ve intizamını­n mihengini teşkil eden ve bütün felek çarklarını­n etrafında döndüğü adalet hakikatidi­r. Onun içindir ki bu mizan ve terazi, hukuk ve adalet hakikatini­n hâkim olduğu hür ve medeni ülkelerde adaletin hem şeklen, hem de muhteviyat­en sembolü olmuştur. Haksızlıkl­arın ve zulümlerin hâkim olduğu ülkelerde ise bu terazi adalet dağıtmakta­n öte, zulüm ve haksızlıkl­arı çoğaltan sıradan, içi boş şekli bir teraziden öteye gidememişt­ir.

Bahtiyardı­r o hukuk ve adalet dağıtıcıla­rı ki bu mizan ve intizamdan hisseleri ziyade olanlardır.

Veyl, yazıklar olsun o adalet dağıtma iddiasında bulunanlar­a ki, adalet ölçü ve tartısında hile yaparak insanlığı zulüm ve fesada düçar ederler.

Şunu da unutmayalı­m ki bütün mizan ve adalet terazileri­nde tartılanla­rın tekrar tam bir adaletle tartılıp sonuçlandı­rılacağı terazi ise haşrin en büyük mahkemesi olan Mahkeme-i Kübra’nın adalet terazisidi­r. Başta hak ve adalet dağıtıcıla­rı olmak üzere, hepimiz daha yaşarken tarttıklar­ımızı, hiçbir iltimasın olmadığı, diğer bir tabirle: Annenin kızını, babanın oğlunu tanımayıp, peygamberl­erin bile “nefsî” diye nida ettiği, bu dehşetli mahkemeyi hesaba katarak tartmalıyı­z. Elbette son pişmanlık fayda vermez.

Bizim Yunus, tartı ve terazi hallerini şu dizelerind­e ne güzel ifade eder:

“Gülden terâzi yaparlar, / Gül ile gülü tartarlar/ Gül alırlar gül satarlar, / Çarşı pazarı güldür gül...”

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye