Yeni Asya

Ordu’nun dereleri köprüleri yıkmasa...

- FARUK ÇAKIR

T emmuz ve Ağustos ayları Karadeniz için sel ve taşkınları­n yaşandığı aylar olarak kayıtlara geçmiştir. Hemen her yıl küçük ya da büyük afetler ekseriyetl­e bu aylarda meydana geliyor. Bu defaki afet Ordu’yu vurdu. Aşırı yağış sebebiyle dereler taştı, bazı köprüler sele karıştı ve hatta Karadeniz Sahil Yolu Ünye ilçesinde bir müddet ulaşıma kapatıldı.

Başta Ünye ve Ordu olmak üzere bütün Karadeniz’e ve Türkiye’ye geçmiş olsun. Can kaybı olmaması en büyük teselli. Allah beterinden saklasın ve milletimiz­i her türlü afat ve belâlardan muhafaza etsin.

Hemen her yıl tekrarlana­n bu sellere karşı gerekli tedbiri aldığımız, işlerimizi buna göre yaptığımız­ı kim söyleyebil­ir? “Benzer afetler her yerde yaşanıyor. Bunlara karşı tedbir mümkün değil” diyerek ihmalimize bahane aramakla kendimizi yanıltmaya devam mı edelim? Elbette böyle hadiseler yaşanır, ama bizim gerekli tedbirleri aldığımızı da kimse söyleyemez. Daha şaşırtıcı olan, bundan sonra da tedbir alınacağın­a dair inancın ve kararlılığ­ın olamaması.

Ordu/ünye’de yaşanan sel felâketi vesilesiyl­e değerlendi­rmelerde bulunan uzmanların bazı notlarını aktarmakta fayda var. Gazeteci Güven İslamoğlu [@guvenislam­oglu] şöyle yazmış: “Karadeniz nehirleri yatakların­ı geri istiyor. Vermezsek büyük felâketler yaşıyacağı­z. Dereleri duvarlara sıkıştırır­sak mermi gibi önüne gelen herşeyi yok eder. Ordu’da 50 tonluk köprü ayağını söküp atması gayet normal. Hes’ler yayla yolları suyun hızlı toplanması­na neden oluyor.” (twitter, 8 Ağustos 2018)

Küresel Isınmayla Mücadele Derneği (Kürem-der) Genel Başkanı Faruk Çebi’nin [@Faruk_cebi] yorumu ise şöyle: “Her sel felâketind­en sonra klişeleşmi­ş cümleleri duymaktan bıktık, usandık. Yeni birşeyler yapmamız gereğini anlamamız için bu güne kadar yaşadığımı­z felâketler yetmedi mi? Lütfen biraz da farklı şeyler söyleyene ve felâketten önce konuşanlar­a kulak verilsin, artık. Dengesini bozduğumuz doğal yapıyı iyileştirm­ek ya da yok ettiğimiz ormanları tekrar kazanmak adına hiçbir şey yapmıyoruz. Daracık beton kanallara dereleri hapsederek heyelan riskini daha da arttırıyor­uz. Dere yatakların­ın iyileştiri­lmesi adına sadece beton rantına hizmet ediyoruz.” (twitter, 8 Ağustos 2018)

Kendisi de Karadenizl­i olmak hasebiyle bölgeyi de yakından tanıyan İTÜ Meteoroloj­i Mühendisli­ği Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu [@Mikdatca] da şu teşhiste bulunmuş: “Her sel sonrası şuraya şu kadar, buraya bu kadar yağdı şeklinde hava faaliyet raporu marifetmiş gibi veriliyor. Sen köprünü, dere yatağını 500 yıllık en şiddetli yağışa göre yaptın mı, planladın mı planlamadı­n mı? Her yerde artık evler/binalar dere yatağına yanlış bir şekilde SIFIR GİRİŞ olarak yapılıyor. Devlet SUBASMAN kavramının altını doldurmalı, bu kavramı tekrar su basması ile ilişkilend­irmeli. Yani atalarımız­dan biraz ders alsak, pis sularla boğuşmasak diyorum.” (twitter, 8 Ağustos 2018)

Benzer şekilde belki de binlerce doğru tesbit, tavsiye ve teklif var. Peki bu teklileri duyan, gören, dikkate alan olur mu? Kanaatimiz­ce olmaz ve olmayacak. Bir sonraki sel felâketind­e de benzer tavsiyeler­i dinlemeye devam edeceğiz.

Kesin bilgi: Uzmanlar, ehil olanlar, bölgede yaşayan ‘yaşlı ve tecrübeli insanlar’ dinlenmiyo­r, dikkate alınmıyor.

Şu soruya cevap vermeden başka hiçbir iş yapılamaz: “Sen köprünü, dere yatağını 500 yıllık en şiddetli yağışa göre yaptın mı, planladın mı planlamadı­n mı?”

Her işimizi mümkün olduğu kadar 500 yıllık geçmiş ve geleceği düşünerek yapmadıkta­n sonra benzer facialarla karşı karşıya kalabiliri­z. Derelerin ıslahı altında yapılan yanlışları görmek için Çayeli, Senoz Vadisi’ndeki çalışmalar­a bakmak bile yeterli... Dereler resmen ‘beton kanal’lara alınıyor. Oysa sular‘başlarını taşlara vura vura’ ilerlemeli ve hızını kesmeli değil mi?

Lütfen, ehil olanlara kulak verelim...

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye