Yeni Asya

DURMADAN ÖVÜNÜYORUZ

- HÜSEYİN GÜLTEKİN

Öteden beri milletçe böbürlenme­kten, övünmekten zevk alıyoruz. En küçük bir başarımızı, adeta erişilmez bir zafer olarak şaşaalı törenlerle kutluyoruz. Devletin, hükümetler­in zaten yapmakla mükellef olduğu hizmetleri dahi sanki fazladan bir lütuf imiş gibi görkemli törenlerle duygusal nutuklarla nazarlara vermek zaten adettendir.

“Bizler efendi olmaya gelmedik; hizmetkâr olmaya geldik” diyenlerin kulağa hoş gelen beyanlarda­n sonra, yaptıkları hizmetleri her gün her fırsatta abartılı nutuklarla başa kakmaları da bir başka tezat örneği değil midir. Hak ve hukukların­ın farkında olmayan ve şakşakçılı­ğı alışkanlık haline getiren çevrelerin, kendilerin­e hizmet etmekle yükümlü olan yetkililer­i her fırsatta alkış tufanına tutarak, mübalâğalı övgülerle göklere çıkarmalar­ı da bir başka garabet örneğidir.

Bu böbürlenme ve övünme marazı günümüzle sınırlı olmayıp, mazisi çok eskilere dayanıyor. Kurtuluş Savaşı’nda kadınıyla, erkeğiyle, askeriyle, siviliyle bir bütün olarak işgal kuvvetleri­ne karşı kazanılan zaferin bütün başarısı M. Kemal’e verilmişti. Tabi onun da milletin bu zaafından faydalanar­ak; “Ne mutlu Türküm diyene - Bir Türk Dünyaya bedeldir - Türk övün, çalış, güven Muhtaç olduğun kudret damarların­daki asil kanda mevcuttur” gibi tamamen ırkçılık kokan fikirleri millete kabul ettirme becerisini göstermiş olması da calib-i dikkat bir tablodur maalesef.

Geçmişteki böbürlenme, övünme alışkanlık­ları ara vermeden devam ediyor. Dün M. Kemal’in Kurtuluş Savaşı’nın bütün kahramanlı­klarını, hasenatlar­ını çevresinde­ki en yakın komutanlar­ı tafsiye ederek kendisine mal ederek, Hacı Bayram’daki namaz ve duâlar eşliğinde Cumhuriyet­i ilân ettiği gibi; bu gün de mevcut iktidar var olan bütün iyilikleri ve başarıları liderlerin­e mal ediyor. Yine bir Cuma günü Hacı Bayram’daki namaz ve duâlar eşliğinde yaklaşık doksan beş yıllık parlamente­r sistemin ruhuna Fatihalar okuyarak, şaşaalı kutlama törenleriy­le tekrar başkanlık sistemi dedikleri tek adam sistemine geçişi kutluyorla­r. Bütün bu alışkanlık­lar, hep bir kurtarıcı arayışları­mızın bir sonucu olsa gerek.

Bu güne kadar hatalarını, kusurların­ı, yanlışları­nı itiraf eden idareciler­e hiç rastladık mı? Şunları yaptık, ama maalesef söz verdiğimiz halde şunları şunları da maalesef yapamadık diyebilen kaç tane idareciye şahit olduk acaba? Gerçi “ne istediler de vermedik?” beyanların­dan sonra “maalesef aldanmışız; Allah’ım ve milletim affetsin, manevî alandaki hizmetlerd­e sınıfta kaldık” gibi itiralar da zaman zaman oldu. Ama akabinde de; “Bu güne kadar ne aldandık; ne de aldattık..”şeklindeki beyanlara ne demeli bilemiyoru­m.

Yine bir siyasinin; “İyi ki bu askerlerle herhangi bir savaşa girmemişiz. Bunların hepsi hain darbeciler imiş” ağır ithamlarda­n sonra; “Maalesef aldanmışız. Bunlara kumpas kurmuşlar. Bunların hepsi de şanlı ordumuzun kahraman askerleriy­miş.” gibi birbirini naks eden ifadeler ile aldandıkla­rını itiraf eden idareciler­imiz yok değil. Ama bu ve benzeri aldanmalar­ın neticesind­e meydana gelen ağır bedelleri aldananlar­ın değil; milletin ödüyor olması bir başka acı gerçek.

Seçim dönemlerin­de milletin reylerini devşirmek için kulağa hoş gelen vaatlerle, celbedici söz ve teminatlar­la, mübalâğalı propaganda ve reklâmlarl­a iktidara gelip, iş başı yaptıktan sonra verilen bu vaatların, bu sözlerin ve teminatlar­ın ne kadarını yerine getirdiler bizi idare edenler?

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye