SADRA ŞİFA TEKLİFİ OLAN VAR MI?
Bilhassa ekonomik anlamda sıkıntılı bir süreçten geçtiğimiz her halde inkâr edilemez. Türk Lirası, tahminlerin de üzerinde bir nisbette yabancı paralar karşısında değer kaybetti. Elbette bu tablo bir günün meselesi değil. Yıllardan beri devam eden bir anlayışın, bir politikanın neticesini görmüş oluyoruz.
Ortaya çıkan mevcut tabloya rağmen kabahati üstüne alan, “Bir gram olsun hatamız oldu” diyen bir idareci, bir siyasetçi ya da bir uzmana rastlamıyoruz. Atalarımız her halde bu günleri de görüp “Hata kürk olsa giyen olmaz” demişler...
Mesele sadece döviz fiyatlarının artması, Tl’nin değer kaybetmesi değildir. Bütün bunlar bir neticedir. Bu tabloyu ortaya çıkaran sebepler üzerinde durmaz, düşünmez ve çare aramazsak çıkış yolu da bulamayız. Her krizin bir çıkış yolu mutlaka vardır. Ve bu krizden de bedel ödeyerek de olsa mutlaka çıkılacaktır. Ancak ilk adım olarak yaşanan hadisenin ciddî bir kriz, önemli bir mesele olduğunu kabul etmek gerekir.
Döviz krizinin ayyuka çıktığı gün ve saatten sonra başta idareciler olmak üzere bazı Sivil Toplum Kuruluşları’nın yaptığı açıklamalara bakınca meselenin ehemmiyetini kavramadıkları akla geliyor. Ya konuyu anlayamamışlar ya da öyle görünmek işlerine geliyor. Ortada çok önemli bir mesele var. Ortaya bir fatura çıktı ve bunu da birlikte ödeyeceğiz. Bir günde belki de bir yıllık fakirleşme yaşandı. TL bir günde neredeyse yüzde 20 değer kaybetti. Bunu görmeden devam etmek mümkün mü?
“Bize ne! Biz dolarla maaş almıyoruz. İthalatçı ya da ihracatçı değiliz. Dolarla iş yapanlar düşünsün” ya da “Dolar 10 TL olsa bize ne? Mühim olan birlik ve beraberliğimiz” gibi sanal âlemde yapılan paylaşımlar belki çok ‘beğeni’ alır ve kulağa hoş gelir, ama bu tavır içinde bulunduğumuz sıkıntıları aşmamıza fayda verir mi?
Başkasını ve dünyayı kandıramayız, en iyisi kendimizi de kandırmayalım: Bu anlayışla, dertleri, hastalıkları, sıkıntıları görmezden gelerek ya da inkâr ederek bir yere varamayız. Hele hele “Bize bir şey olmaz. Döviz de neymiş. Biz işimize bakalım” tavrı hastalığın büyümesini ve yaranın derinleşmesini netice verir.
Tabiî ki bu kriz hepimizi etkiler ve çıkış yolunu da birlikte bulmalıyız. Fakat idarecilerin dertleri inkâr tavrı çıkış yolunu bulmayı da zorlaştırıyor. Hele hele iş adamlarının temsilcileri ve Stk’lar adına yapılan açıklamaların Türkiye ve dünya gerçekleriyle bir örtüşmesi, bir uyumluluğu var mı? Sadece hamaset, sadece kendini kandırma tavrı. Yahu, ortada ciddî bir yangın var. Bu yangını görmemek, “Ortalık güllük gülistanlık” demek yangını söndürür mü?
Türkiye’yi idare edenlerin gerçek dostları onlara tabloyu tam olarak gösterenlerdir. STK ya da iş dünyası adına yapılan açıklamalarda sadra şifa, derde derman olacak bir açıklama okuyan oldu mu? Tamamı “Bize bir şey olmaz. Dünya bize düşman” tavrı sergiliyor. Yapmayın, etmeyin. Ortada çözüm bekleyen ciddî meseleler var. İdarecilerin ve görünüşte dost olan STK ve iş dünyasının temsilcileri bu yanlış beyanlarında devam ederlerse çıkış yolunun bulunması mümkün olmaz ve Allah muhafaza etsin çok daha büyük bedeller öderiz.
Dost acı söyler ve söylemeli. Türkiye’yi idare edenlerin dostu olarak görünenler maalesef acı gerçekleri söylemek yerine ‘tatlı yalan ve oyalama’ları tercih ediyor. Türkiye’nin asıl problemi de bu olsa gerek. Gerçekleri gördükleri halde bunu söyleyemeyen ‘dost’lar ve ‘uzman’lar. Bakalım yanlışta bu inat nereye kadar gidecek ve bize neye mal olacak?