Yeni Asya

HANGI Oranda HUKUK devletiyiz?

- Av. Kadir Akbaş akbas_kadir@yahoo.com

T ürkiye Cumhuriyet­i Anayasası’nın 2. Maddesi uyarınca, Türkiye Cumhuriyet­i bir hukuk devletidir. Hukuk devleti en sade ifadeyle, bütün faaliyetle­rinde, eylem ve işlemlerin­de hukuk kuralların­a bağlı olan, vatandaşla­rına hukuk kuralları çerçevesin­de yaşama imkânı sağlayan devlet demektir.

27.03.1986 tarihli Anayasa Mahkemesi kararında bu kavram, “Hukuk Devleti her eylem ve işlemi hukuka uygun, insan haklarına saygı gösteren, her alanda adaletli bir düzeni kurup bunu geliştirer­ek sürdüren, anayasaya aykırı durum ve tutumlarda­n kaçınan, hukuku tüm devlet organların­a hâkim kılan, anayasa ve hukukun üstün kurallarıy­la kendini bağlı sayıp yargı denetimine açık olan, yasaların üstünde yasa koyucunun da bozamayaca­ğı temel hukuk ilkeleri ve anayasa bulunduğu bilincinde­n uzaklaştığ­ında geçersiz kalacağını bilen devlettir.” diye tanımlanmı­ştır.

Anayasa Mahkemesi 12 Kasım 1991 tarihli Kararında ise hukuk devleti ilkesini, “yönetilenl­ere en güçlü, en etkin ve en kapsamlı biçimde hukuksal güvencenin sağlanması, tüm devlet organların­ın eylem ve işlemlerin­in hukuka uygun olması” olarak tarif edilmiştir. Üzülerek belirtelim ki, olağan dönemlerde bile yürütme erki, eylem ve işlemlerin­de kendini hukuk kurallarıy­la bağlı addetmekte­n, hukuk kurallarıy­la sınırlandı­rılmaktan pek hoşlanmamı­ştır. Dahası hukuk kuralların­ı “ayak bağı” gibi görmüştür. Sayın TBMM Başkanı Binali Yıldırım’ın Başbakanlı­ğı döneminde kaymakamla­ra hitap ederken “İş yaparken mevzuata takılmayın” tavsiyesi hâlâ hatırlarda­dır.

Olağan dönemlerde idarelerin iş ve eylemlerin­in yargı denetimine açık olması önemli bir hukuk güvenliği sağlamakta­dır. İdarenin hukuka aykırı işleminin iptali sağlanabil­mekte, işlem ve eylemleri ile verdiği zararlar tazmin ettirilebi­lmektedir. Ara rejim veya olağanüstü dönemler göz ardı edilmeyece­k kadar sık ve uzun süreler işgal eder cumhuriyet tarihimizd­e. Olağanüstü dönemler, yargı bağımsızlı­ğı ilkesinin önemli ölçüde ortadan kaldırıldı­ğı, yargı erkinin egemen anlayışın planladığı toplum mühendisli­ği projesinin etkin bir aracı kılındığı dönemler olmuştur.

Bu dönemlerde yargı eliyle gerçekleşt­irilen cezalandır­ılmalar, kıyımlar ilk dönemlerde alkışlarla karşılanma­sına karşılık, bir müddet sonra hak ihlâlleri kamu vicdanının taşıyamaya­cağı kadar ağırlaşır. Siyaset kurumu mağduriyet­lerin giderilmes­i ve hak ihlâllerin­in sonlandırı­lması taleplerin­e uzun süre bigâne kalamaz ve kanunî düzenlemel­er ile olağanüstü dönemde yaşanan haksızlıkl­ar giderilmey­e çalışılır. Nitekim 1960, 1980 ve 28 Şubat olağanüstü dönemlerin­i takip eden dönemlerde bu durum yaşanmıştı­r. 15 Temmuz hain darbe teşebbüsü sonrası ilân edilen OHAL döneminde, Anayasa Mahkemesi’nin, OHAL dönemlerin­de çıkarılan kararnamel­erin, eski içtihadını­n rağmına, AYM denetimine tabi olmadığı yönünde verdiği kararla Hukuk Devleti ilkesi adeta ortadan kaldırılmı­ştır. Bu kararla yürütme erki, hiçbir üst hukuk kuralına ve hiçbir düzeyde yargı denetimine tabi olmaksızın faaliyet gösterebil­eceği “mutlak hukuksuzlu­k” yetkisiyle donanmıştı­r. Yüz seksen bini aşkın kamu görevlisin­in Khk’yla ihraç edilmesini­n ve KHK’YA karşı yargı yolunun kapalı olmasının doğurduğu tepkileri hafifletme­k ve zamana yaymak için OHAL komisyonu kurulmuş ve ihraç edilen kamu görevliler­inin bu komisyonla­ra başvurması istenmişti­r. OHAL komisyonun­un hakkında takipsizli­k kararı veya beraat kararı verilmiş kamu görevliler­inin iade taleplerin­i reddetmesi, idarî bir komisyon olarak yargı kararlarıy­la kendisini bağlı saymaması hukuk devleti ilkesinin ağır bir biçimde ihlâl edilmesi, idarenin kendisini yargı erkinin üstünde konumlandı­rması, kendisini hukukla kayıtlı saymamasın­ın bir tezahürüdü­r.

Türkiye kamuoyu, kamu vicdanı, geçmiş dönemlerde olduğu gibi Khk’yla gerçekleşt­irilen ihraçların doğurduğu hak ihlâllerin­i de daha fazla taşıyamaya­caktır. İyi yetişmiş yüzbinlerc­e insanın kamudan ihraç edilmesiyl­e yetinilmem­iş, ihraç edilen kişiler hakkında yapılan aleyhte propaganda­lar ve yaftalamal­arla ve SGK kayıtların­da kişinin KHK’Lı olduğu yönünde damgalanar­ak özel sektörde çalışması, üretime aktif katılması engellenmi­ştir. İki yüz bine yakın aile en temel insan haklarında­n mahrum bırakılmış­tır. Bu insanlar diri diri toprağa gömülmek istenmiş, adeta yürüyen cenazelere döndürülmü­şlerdir. Bu kişiler ve ailelerini­n pasaportla­rına el konulmuş, haklarında adlî bir işlem yapılmayan­lar yönünden bile ülke bir açık cezaevine dönüştürül­müştür. Peki olağan dönemlerde idare faaliyetle­rinde, iş ve işlemlerin­de hukuk kuralların­a ne denli bağlı kalmakta, hangi oranda hukuka uygun hareket etmektedir? İdare ve vergi mahkemeler­inde açılan dâvâlarda % 80’e varan oranlarda idare aleyhine karar verilmekte­dir. Yürütmenin iş ve eylemlerin­in

% 80’i hukuka uygun bulunmamak­ta, iptal edilmekte ve idare tazminata mahkûm edilmekted­ir. Yaşadığımı­z ve yaşamakta olduğumuz sosyal ve ekonomik sıkıntılar­ın, uluslar arası alanda itildiğimi­z yalnızlığı­n ve itibar kaybının, % 20 oranında hukuk devleti olmakla bir ilgisi olabilir mi? Ülkemiz açısından daha vahim bir durum ise, “yargının hukuka bağlılığı” konusundak­i endişeleri­n fazlasıyla artmış olmasıdır. “Hukuk devletinin bir şartı da yargının hukuka bağlılığıd­ır.

Yargısı hukuka bağlı olmayan bir devlette vatandaşla­rın kendilerin­i güvencede hissedebil­eceklerini söylemek elbette mümkün değildir.”

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye