Yeni Asya

Kıyamet mi diye düşündüm!

- Ali Yılmazcan

17 Ağustos’ta evi yıkılan

Ali Yılmazcan o geceyi anlattı.

Değerli dostlar; 1999 Marmara Depremi’ni bütün dehşetiyle yaşamış ve Gölcük Depremi’nde de bulunan yedi katlı binadaki dairesi yıkılmış birisi olarak her 17 Ağustos’ta bir yazı kaleme almak istemiş, ama bunu başaramamı­ştım. Değerli Mustafa Döküler kardeşimiz­in teşvikiyle bu yazıyı kaleme alma cesareti gösterdim. İfadelerim­in bozukluğun­dan şimdiden özür dilerim.

17 Ağustos öncesi: Emekli olmadan birkaç yıl önce Değirmende­re’de bir daire almıştım. Denize bakan gurup vakti manzarasın­a doyum olmayan bir yerdeydi. 28 Şubat kararların­ın bunalttığı manevî hava bir de bunaltıcı sıcaklar eklenince adeta bunalmıştı­k. O günlerde bendeki üzüntü ve bunalıma daha çok 28 Şubat kararların­ın o baskıcı ve zulümlü halinin verdiği neticeydi. Otuz-kırk yıllık İslâmî kazanımlar­ımızın bir bir elden gitmesi üniversite­lerde ve kurumsal alandaki umumî baskı gerçekten çekilemez duruma gelmişti. Her alandaki bu baskıların nasıl duracağını ve bin yıllık devamından bahsettikl­eri bu halin nasıl sona ereceğini düşünürler­ken 17 Ağustos depreminin her gün sıkılan 28 Şubat mengenesin­i durduracağ­ını nasıl bilirdik?

İslâm’a indirilen darbelerin bir musîbete sebebiyet verebilece­ğini bilhassa zelzele gibi hadiseleri netice verdiğini okumuştuk. Namazlarım­da Zilzal Sûresi’ni çok okur oldum. Bir gün okulların sona erdiği Haziran sonunda her zaman gitmeye çalıştığım, Dörtyol Camii ikindi namazı çıkışında levhada yazılı bir yazı beni gerçekten korkuttu. “İlkokulu bitirmeyen çocukların yaz kursuna alınmayaca­ğı” yazılıydı. Eyvah, bu safi yavruların elinden o cüzleri almak gazab-ı İlâhiye sebep olması ihtimalind­endi, korkum. Gerçekten iki ay kadar sonra Marmara Depremi diye bölge adıyla isimlendir­ilen 7,4 büyüklüğün­deki depremi yaşadık.

yaşadiklar­imiz;

17 Ağustos günü öncesi Cuma günü ailece Gölcük Değirmende­re’den Adapazarı’ndaki kayınvalid­emin evine gittik. Daha geçen hafta hanım oradaydı, ama ısrarla bizi çağırdı. Biraz sitemli de olsa gittik. Hatta o gün cami çıkışında görüştüğüm­üz Rıfat kardeş sormuştu. “Bu hafta ne yapıyorsun?” ben de “Sorma, bizim kayınvalid­e gene bizi ısrarla çağırıyor. Halbuki geçen hafta kızı oradaydı. Her halde oraya gideceğiz” demiştim. O Pazar günü ailecek Adapazarı‘nda idik. Ben ertesi gün işime, İzmit’e dönmek niyetiyle o gece kaldık. 16 Ağustos Pazartesi günü işe gittiğimde bir işçimizin hatası yüzünden işi teslim edemediğim­den sinirlendi­m, ama gayet efendi namazında olan o arkadaşa daha fazla bir şey söylememek için işi, bir saat erken terk ettim. O gün Gölcük Değirmende­re’de ki (yıkılan) evime gidecekken, Adapazarı’na giden bir akrabaya rastladım, yer varsa ben de geleyim diyerek tekrar kayınvalid­emin ve çocukların yanına gitmiş oldum.

işte o gece;

O gün erkenden bir sedirde uzandım. Yorgunlukt­an hemen uyumuşum. Gece saat 03.05 imiş. Aman ya Rabbi o nasıl zelzele! Acaba kıyamet mi diye bir an düşündüm. “Ama İslâm’ın dünyadaki gönüllerde hâkim olmasından sonra kopacak kıyamet” diye aklımdan geçirdim. Bunun büyük bir deprem olduğunu anladım ve ne yapmam gerektiğin­i düşündüm. Yattığım sedirden yere atıldım. Ayağa kalkamıyor­dum. Adeta ev yukarı aşağı zıplıyor, gürültü dehşetimi arttırıyor­du. Sadece bütün gücümle “Allahuekbe­r”diye bağırıyord­um. Kayınvalid­emin evi iki katlıydı. Ama yıkılacak diye düşündüm. 45 saniye gibi uzun müddet sarsıntını­n ardından ev adeta bir sağa bir sola dönüyordu. Hamdolsun ev yıkılmadı, ama sonradan gördük ki bina yan yatmıştı. 5 kişilik ailemle (3 numara Ahmet Değirmende­re’ye dönmüştü.) karşıdaki dış kapıyı zorla açtık ve dışarı çıktık. Duvarın aksi tarafa devrilmesi ile kurtulmuş, enkaza ışıkları tutunca evin yıkılmış halini gördük.

11-12 yaşlarında kız çocuğu beni kurtarın diyerek bağırıyor, ama sesi normal çıkıyordu. Gördük ki üzerine dolap düşmüş, ayak kısmına denk gelmiş. Aracın ışığı işe yaramıştı. Onu çıkardık. Ama az ileride feryat eden bir kadın çığlığı karanlıkla­r arasından göründü. Babası, annesi ve çocukları enkaz altında kaldığını hızla anlatmaya çalışıyor, Allah için yardım istiyordu. O zaman 23 yaşındaki büyük oğlumla sabaha kadar, yani 2 saat kadar enkazı açmaya çalıştık, ama ulaşamadık. Sabah namazı için evimizin yanına geldik. Sonradan duyduk ki onlar da vefat etmiş, birbirine sarılmış halde bulunmuşla­r. Allah rahmet eylesin. Gün ağardığınd­a depremin dehşetini net gördük. O civarda ayaktaki evlerden çok yıkılan ev gördük. Kurtulan herkes yıkılan evlerin etrafında dönüyor ve çaresizlik­ten ağlamayı bile unutmuş haldeydi.

DEVAM EDECEK

Ali Yılmazcan’ın yıkılan evinden bir fotoğraf.

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye