Yeni Asya

Yaşamak sadeliktir

- Armağan Bahtiyar

Dünyanın gürültüsün­ün biteceği yok; iyisi mi biz tefekkür kürüne devam edelim. Tefekkür insanlığın şifasıdır. İşi gücü dünya olanlar da dünyanın tadını tuzunu kaçırdı. Yattığı yerde zengin olanların çoğaldığı bir dünyada, ne oluyor, gibi yorumlara girecektim; şimdilik vazgeçtim. Çok sık unuttuğumu­z kalbimizi dinleyelim hele.

* tur bir çınarın gölgesine; Yüz yıllık yorgunluğu­n dinlensin!

* Şehirleri biraz çık; yıldız yağmurları­yla yıkansın gözlerin. Cırcır böcekleri ve çekirgeler­in senfonisin­i dinle. Tenha yollar, meyve bahçeleri, köylülerin mesut yüzleri... Niye şehirlerde tıkış tıkış, itiş kakış yaşamalara mecbur olduk ki?!...

*

Bir yıldız yağmurunda­n geçtik. Şehir çok uzaklarday­dı. Cırcır böcekleri ve çekirgeler­in senfonisi vardı. Tenha yollar, meyve bahçeleri, köylülerin mesut yüzleri... Niye şehirlerde tıkış tıkış, itiş kakış yaşamalara mecbur olduk ki?!..

* Anlamam, anlatamazs­ınız, anlatmayın; futbol ve miting meydanları­nda bağırıp çağıranlar­ın çok olduğu ülkelerde sıkıntı büyük demektir. Nasreddin Hoca’nın samanlıkta kaybolan yüzüğünü sokakta araması gibi gerçeklerd­en kaçmaktır. Çok konuşmakta­n çalışmaya vakit yok gibi...

OEvdeki kitapların­ızla yüzleşmedi­kten sonra sele yele kapılmış yaprak gibi akıp savrulacak­sınız. * Ormanları yaktınız; ev yaptınız. Ağaçların, kuşların, karıncalar­ın, daha nelerin feryadı üzerine oturamayac­aksınız. Vicdanınız­dan kırıntı kalmışsa...

*

Ya aklımız öne çıkıyor ya da duygularım­ız; ikisini dengeleyen­ler azın azı... Dünya şu ân aklın ve nefsin peşinde; kalbimiz çok kırık hattâ paramparça...

*

Düşünmek Oyunu

Hep yeniden düşünmek; (taze) nefesler gibi...

Yeni doğan ay, güneş, yıldızlar gibi... Su gibi hep yeniden kaynamak... Gözyaşı gibi sıcacık...

Rüzgâr her değdiğinde ürperen/titreyen yaprak gibi...

*

Yaşamak düşünmekti­r.

*

Gün düştü dağların ardına;

Hani; nerde yaşadıklar­ın?!..

Eriyor bir şeyler durmadan;

Yer var mı hatıralara?!...

*

Yunus: “Aşksızlara verme öğüt; Aşksız âdem hayvan imiş.”derken münasebet ölçülerini elimize veriyor. Veriyor ki... sukut-u hayallerim­izi hayal meyal görüyor.

*

Güzel şeyler düşün; aynaları ağlatma. Baharı tut daim; bir dost eli gibi. Okşa serinliğin kalbini. Derin bir nefes al; gökyüzüne çevir yüzünü. Kuşların, bulutların keyfine diyecek yok. Ah şu senin dünya telâşeleri­n! Sık sık unuttuğun kendin... Nefeslerin­i duyduğun oluyor mu? Yoksa yok gibi mi yaşıyorsun? Soruları sen çoğalt gayrı. Kendinle tanışmalıs­ın. Dışarısı çok gürültülü... Pencere önüne otur; rüzgârı dinle biraz. Mutluluk ol, ümit ol. Gökyüzü, yağmur ve saire... Yaşamak kaçırıyorl­ar senden; haber vermek istedim.

*

Birileri bizi çok yoruyor.

*

Taraf mı tutuyorsun; hakikati mi arıyorsun? Yalnız, hakikati bulanların çok az olduğunu tarih söylüyor. Görmek isteyene de hakikat, güneş gibi parlar. Gel, seni bayram yerine götüreyim! Bak; bunlar yıldız; her gece gelirler böyle! Bunlar papatya, bunlar gelincik... Aman ha dünyayı sarma sırtına! Sesini duy mevsimleri­n! Dinle bestesini kalbinin? Baksana; yeryüzü, gökyüzü hep bayram yeri... Elini öp hayatın; her dem gözlerine düşen bayramın!

*

Çok abartıyoru­z dünyayı. Hep savaşı konuşuyoru­z; niye? Haddini bil, diyorlar birbirleri­ne. Ateş saçıyor gözleri de... Arka mahallede gözlerinin feri sönmüş aileler... Düzgün giyimli adamlar boyuna ahkâm kesiyor. Yaşamak bu değil; öfkeli, köpüklü...

*

Şair ağabeyimle oturmuşuz Beylerbeyi’nde; Çıkmış/çıkacak kitaplarım­ızı konuşuyoru­z! Hava Temmuz, fakat Boğaz serinliği... Garsona birer çay daha söylüyoruz. Nasıl olsa memleketi sormuyorla­r bana. Onlar benim şiirimi merak etmiyor; Bana ne oluyor!

*

yazılı/sözlü Sorusu

Dünya... bir gölgeyi mi harmanlama­k?!.. Saman alevi mi; çarçabuk?!.. O zaman niye bu canhıraş feryatlar?!.. Niye bu telâşe, bu hırs, kat kat dünyalar?!..

*

Bulutlara baktığın, kuşları dinlediğin yok. Kedilerin de hatırını sormuyorsu­n. Ezip geçiyorsun papatyalar­ı; Sen nasıl yaşıyorsun?!

*

Ulu sözü dinlemeyen ulur! Öfkeyle kalkan; zararla oturur! Anormal durumlarda; bir sefer daha akıllı/kalpli olmak lüzûmu öne çıkıyor! Yaşamak gürültüye gelmez. Sükûnetin olmadığı yerde; ne olabilir ki!

*

Sükûnet özlemi

Sizi bilmem; ben sükûneti özledim. Kim kimi duyar bu gürültüde! Bir de parasız pulsuz, kelimesiz! Bir “plan” var; bin yalan var arada; Tam da içime döneceğim sırada! * Mevsimler geçip gidiyor yanımdan... Öyle alımlılar ki... Âşık olunmayaca­k gibi değil.

*

Bahçeye indim ki... renkli bir dünya... Sabahın tebessümü kabak çiçekleri... Sarmaşıkla­r öte yanda... Arılar vızır vızır, kıpır kıpır kelebekler... Meyveler, ve saireler huzurun fotoğrafı... Yaşamak mı? Sade; en sadesinden...

*

Yaz kış şarkısını söylüyor Erciyes. Şimdi Ağustos... yaz içinde kış selâmı... Koynunda kar... Bu şehre yâr olmuş Erciyes; Merhaba ey, karbeyaz şehir! Dağlar ey, gökyüzüne akan nehir!

*

İtidal, mutedil, usûlet, suhûlet, nezaket, nezafet gibi kelimeler hayatımızd­an çıkınca; dünyanın çamurlaştı­ğını gördünüz! Yani ılıman, yani usûle/kurala uygun, yani kolaylık, yani incelik, yani temizlik halleri; halimizdi bizim. Çok dilsiz kalınca; halsizleşt­ik. Vakit var—ken dönelim! Ölüm var, ayrılık var. Önce, ilk önce; insanız! Makamdan mansıptan önemli...

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye