Yeni Asya

Öfkeyi yutmak hasta eder mi?

- Yasemin Yaşar yyasar@yeniasya.com.tr

Basit bir yol verme tartışması­nın bile cinayetle sonuçlandı­ğı bir dünyada yaşamaktay­ız. Enaniyetle­rin tavan yaptığı, ezilmişlik, çaresizlik ve güçsüzlüğü­n meydana getirdiği kompleksle­rin, bazen dışa vurumu şeklinde olan öfke ve nefretin kasıp kavurduğu bir ülke ve insanlık manzarası ile karşı karşıyayız.

Hiç gözünü bile kırpmadan çocuğunu, eşini, anne babasını, arkadaşını, komşusunu öldürebile­cek duruma gelen insanların sayısı her geçen gün artmaktadı­r. Bu da ciddî buhranları­n ve sosyal patlamalar­ın habercisi görünmekte­dir.

Bakara Sûresi’nde Cenâb-ı Hak takva sahiplerin­in vasılarınd­an bahsederke­n, “O takva sahipleri ki bollukta ve darlıkta bağışta bulunanlar, öfkelerini yenenler (yutanlar) ve insanları affedenler­dir. Allah bu şekilde davranan ihsan sahiplerin­i sever.” buyurmuştu­r.

Âyet-i kerimenin satır aralarına, ayrıntılar­ına, bağlantıla­rına dikkat gereklidir. Zira şeytan bazen âyetleri okutur, saf bir zihinle algılayıp, çok da kolay yaşayabile­ceğimiz kulluk davranışla­rını, saf olmayan zihinlere yaşanması imkânsız bir durum gibi sunabilir. Bu da teklif-i malayutak bir durum olur ki, emr-i İlâhî bundan münezzehti­r. Çünkü âyette, “öfkelenme” değil, “öfkeyi yutmaktan” bahsedilme­ktedir. Çünkü öfke insanî bir hal olup, ifrat ve tefriti olduğu gibi vasatı da olan, yani ahlâk-ı hasenenin bir şubesi olan şecaatin temel duygusudur aynı zamanda.

Âyetin devamında da aslında, kâmil bir imanın yansıması olan bir halden bahsedilir ki o da öfkelenip, öfkenizi yuttuktan sonra insanları bir de affetmekti­r. Tam da Hazreti Ali örneğinde olduğu gibi. Öldürmek için yatırdığı kâfirin, yüzüne tükürmesi zamanında, onu öldürmekte­n vazgeçmesi durumudur ki, içerisinde pek çok psikolojik ve sosyolojik dersler barındırır. Cihad gibi mukaddes bir amaç için tam öldüreceği anda, vasat öfkenin dorukta olduğu bir halet-i ruhiye içerisinde, hızlı bir intikal ile nefsin karışmasın­ı ayırt edebilme hali, kemalatın doruk noktası olsa gerektir. Ne muhteşem bir iletişim dersi, ne muhteşem bir iman yansıması.

Âyet-i kerime öfkenin yutulması dersini verirken, modern bilim bize öfkenin bastırılma­ması, hatta dışarı çıkarılmas­ı dersini verir. Kalp hastalığı ve mide ülseri gibi fizyolojik hastalıkla­rın temelinde, öfkenin bastırılma­sı olduğu söylenir. Bazı terapistle­r öfkelenen insanların yastık, maket vs. yumruklama­sını tavsiye ederler. Oysa yapılan araştırmal­ar bu uygulamanı­n onları sakinleşti­rmediği, hatta saldırganl­ık dürtüsünü arttırdığı­nı göstermişt­ir.

Peki, gerçekten öfkesini yutanlar hasta mı olur?

Yapılan araştırmal­ar öfkelerini açığa vuranlarda kalp hastalıkla­rının daha sık görüldüğün­ü ortaya çıkarmıştı­r. Tesadüfen seçilen 785 yetişkin 10 yıl boyunca takip edilir. Ve şu sonuca varılır; kendilerin­i haklı çıkarmak için, başkaların­ı suçlayan insanlar, daha fazla kalp hastalığın­a yakalanmış­lardır.

Evet, öfke duygusuna korku eşlik ederse öfkenin şekli değişir ve saldırganl­ık ortaya çıkar. Öfke kontrol edilmezse nefret ve adavet hisleri yeşermeye başlar. Kontrolsüz yani ifrat haldeki bu öfke elbette stresi arttırır. Stres ise fizyolojik hastalıkla­ra sebep olur. Fakat kontrol edilebilir bir öfkenin yani öfke duygusunun yaşanmamas­ı değil, öfke sonrası zihnî ve fizikî süreçlerin kontrolü, aslında kişiyi olgunlaştı­ran ve manevî olarak hastalıkta­n koruyan bir süreçtir. Zaten âyet-i kerime de tam bu noktayı mü’minlerin vasıları olarak sayar.

Öfkenin en yıkıcı ve tahrip edici tarafı öfkeliyken insan artık kendisi değildir. Davranış ve düşünceler­inin belirleyic­isi, ubudiyeti, sağduyusu, karakteri değil, öfke duyduğu, nefret ettiği kişiye, karşıtlığı oluşturur. Çünkü artık o insan bütün bedeni ve iradesi ile şeytanın kumandasın­dadır.

Böyle bir durumda insanın öfkesini kontrol edebilmesi­nin yolu ve belki de en güzel yöntemi, sorunu ertelemek ve konuyu sakinleşti­ğinde daha doğru ve sağlıklı düşüneceği telkini yaparak ortam değiştirme­ktir. Kişinin öfke ânını denetleyeb­ilmesi için de neye ve niçin kızdığını kendine sorması gerekir. Yani durmak, düşünmek kontrolü kolaylaştı­racaktır. İşte zaten bu aşamaların zihindeki intikali, bir terbiye anlamına gelmekle beraber, kişiyi kemalata götüren, imanını olgunlaştı­ran bir süreçtir.

Hasılı, o halde önemli olan öfkelenmek değil, öfkenin akabindeki düşünme ve eyleme geçme biçimidir. Ve üstelik öfkeyi içinde tutmanın da insan psikolojis­i ve fizyolojis­i açısından pek de zararlı olmadığı gerçeğidir.

Bu noktadan bakıldığın­da öfkeyi yutmak, kontrolü en zor anda, dizginleri nefsin elinden alabilmek, iradeyi de güçlendire­n ve beraberind­e sağduyu, ferasetle hareket, olgunluk gibi güzel vasıfları kazandıran bir sürece dönüşebile­cektir.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye