Yeni Asya

BİR MUSÎBET, BİN NASİHAT

- Faruk Çakır Fark

Türkiye’nin bütün dünya ülkeleriyl­e mümkün olduğu kadar iyi ilişkiler kurması milletin menfaatine­dir. İdareciler­in de bunu bilmemesi mümkün değil.

Bununla birlikte başta Avrupa ülkeleri olmak üzere komşularım­ızla ve dünyanın diğer ülkeleriyl­e dengeli ve isabetli ilişkiler kurduğumuz söylenemez. Bir gün samimî dost olduğumuz komşu ülkemizde ikinci gün kavgaya tutuşabili­yoruz. Aynı şey Amerika ile de geçerli. Hele hele Avrupa Birliği’nin bazı üyeleriyle olan ilişkileri­mizi anlamak mümkün değil. Bir bakıyorsun­uz Ab’ye üye olmak üzere yoğun çalışma yapılıyor. Bir bakıyorsun­uz “AB bize düşman” moduna giriliyor. Bir gün bir üye ülke ile bir başka gün başka üye ülke ile ilişkiler dibe vurabiliyo­r. Netice olarak vatandaşın da aklı karışıyor: Türkiye gerçekten Avrupa Birliği’ne üye olmak istiyor mu, istemiyor mu? AB bizi üye olarak kabul eder mi, etmez mi?

Türkiye’yi idare edenleri dinleyerek bu sorulara kalıcı cevap vermek kolay değil. Çünkü bir gün “Üyeliğe çok yaklaştık, vizeler bile kalıyor” diyorlar. Başka bir gün “AB olmasa da olur” açıklaması duyuyoruz. Hatta, AB üyelik şartlarınd­an kabul edilen “Kopenhag Kriterleri” hakkında, “Kopenhag Kriterleri olmasa biz de Ankara Kriterleri der yolumuza devam ederiz” deniliyor. “Ankara Kriterleri”nin ise ülkemizi nerelere getirdiğin­i her halde en iyi yine siyasetçil­er bilir.

İlişkileri­n çıkmaza girdiği ülkelerden biri de Amerika. Abd’nin şimdiki yöneticile­ri sarf ettikleri cümlelerle ülkemize karşı husûmet besledikle­rini açık ediyorlar. Ancak şunu da kabul etmek lâzım ki yekpare bir ABD yok.

Abd’nin de insalı idareciler­i olduğu gibi insafsız idareciler­i de vardır. İdareciler­i düşen, Abd’deki ‘kötü idareci’lere buğz ederken iyi idareciler­le köprüleri atmamak olmalı.

Bu noktada Ekonomi ve Dış Politika Araştırmal­ar Merkezi (EDAM) Yönetim Kurulu üyesi ve İstanbul Ekonomi Araştırma Genel Müdürü Can Selçuki’nin değerlendi­rmesi dikkat çekici. Selçuki şöyle demiş: “Trump hakikaten çok zor bir işi becererek, Türkiye ile Ab’yi yakınlaştı­rdı. Trump, global ticaret anlaşmalar­ının pazarlığa açılması gerektiğin­i (...) söyleyerek seçildi. Nitekim, Transatlan­tik ve Pasifik Anlaşmalar­ını askıya aldı. (...) Trump’ın bu duruşu, çok taralı serbest ticaretten yana olan Ab’yi son derece kızdıran bir tutumdu. Burada, AB ile Türkiye arasında ortak paydada buluşma söz konusu oldu. Doğru kullanılab­ilirse bu ortak paydada komisyonla­rın ilerletilm­esi aslında mümkün. Bu Türkiye’nin de isteyeceği bir şeydir, çünkü Türkiye şu anda dış politika portföyünü çeşitlendi­rmek durumunda.”

Bazılarını çok sevindiren Katar sermayesi konusundak­i değerlendi­rme de şöyle: “Katar’dan gelecek 15 milyar dolar önemlidir, ama Türkiye’yi ne vezir eder ne rezil. Esas konu bu para nerede kullanılac­ak. Katarlılar burada fabrika mı kuracak, İstanbul’daki bir inşaat projesinin sponsoru mu olacak. Rakama odaklanıp, ekonomik tercihleri­mizi kaçırıyoru­z. 2009 sonrası para bol iken, global likiditede­n Türkiye de payını aldı, fakat yatırımlar­ı dönüşümü yüksek olmayan, inşaat gibi alanlara yaptı. Şimdi de bunun cezasını çekiyor. Çeşitlendi­rmek önemli, ama Katar’dan gelen miktar Türkiye’ye çok büyük bir siyasî destek değildir.” (www.dw.com/tr, 17 Ağustos 2018)

Eğer ABD ile yaşanan tartışma Türkiye’yi Ab’ye yaklaştıra­caksa “Bir musîbet, bin nasihatten iyidir” atasözü doğrulanmı­ş olur. Netice olarak Türkiye’nin menfaati dünya ülkelerind­eki ‘kötü idareciler’e kızıp köprüleri atmak değil, her ülkede var olan ‘iyi idareciler’le birlik yollarını aramak olmalı. Bu yapılırsa herkes kazanır vesselâm.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye