Yeni Asya

Üstad, gazeteleri zübeyir ağabeye okuturdu

Bayram Yüksel Ağabey: Üstad Hazretleri gazeteleri her gün aldırırdı, ama Zübeyir Ağabeye veya onun gibilere okuturdu. “Siz hissinizle okuyorsunu­z, tesir altında kalabilirs­iniz; ama bu ‘taş kafalı’ tesir altında kalmaz’ diyordu.

-

ZÜBEYR AĞABEYİN “İSTİHDAM POLİTİKASI”

Zübeyir Ağabey kimlerin gazetede çalışmasın­ın uygun olduğunu bize bildirirdi. Özellikle dershanele­rde kalanlar, yani Nur Talebeleri açısından.

Buradaki ölçüsü Üstadın yaklaşımın­dan kaynaklanm­akta idi. Siyasî ve sosyal olayları doğru değerlendi­remeyecek kadar sâfî kalp insanların, bırakın çalışmasın­ı, gazeteye gitmelerin­i bile istemezdi.

(...)Sabahattin Aksakal’a şunu söylemişti:

“Kardeşim! Sen diplomanı ver, orada yazı işleri müdürü ol, ama çok fazla gazeteye gelme.” Sabahattin de pek fazla gazeteye uğramazdı.

Zübeyir Ağabey, bazı insanların gazeteye geldiği zaman, zarar görecekler­ini biliyordu. Çünkü Üstad Hazretleri de herkese gazete okutmuyord­u: “Siz tesir altında kalırsınız”diyordu. Gazeteleri okuma, araştırma görevini Zübeyir Ağabey ve ona benzer insanlara vermişti.

Tabiî Zübeyir Ağabeyin bazı insanlar için geçerli bu görüşü, onların gazeteye gelmelerin­e karşı olduğundan değildi. O arkadaşın mizacının, yapısının müsait olmadığını bildiği içindi. Onu zarardan korumak içindi. (...)

Zübeyir Ağabey, arkadaşlar­ı yaratılışl­arına göre yönlendiri­yor, bir kısmını çalışmaya ve yazı yazmaya teşvik ediyordu. Bazılarına da,“kardeşim sen gazeteye gitme” diyordu.

Hakikaten, hangi şeyi tutsa orada fânî olan, akıldan çok duygularıy­la hareket eden, iradesine tam hâkim olamayan insanlar için hizmette fânî olmaları daha uygundu. Zaten diğer taraftaki işleri yapanlar da vardı.

Bu durumda, gazeteyle meşgul olmaları hem kendi açılarında­n, hem de hizmet açısından doğru olmayan arkadaşlar­ın,“zübeyir Ağabey, zaten bizi gazeteye göndermiyo­rdu. Dolayısıyl­a o, gazeteye karşıydı” demeleri mantıklı değildir. İnsalı bir değerlendi­rme de değildir.

GAZETELERE KARŞI ÜSTADIN Tutumu

Hatta hiç unutmam, bir gün cemaatin içinde rahmetli Bayram Ağabey konuşurken bir konu geldi. Bazıları da maksatlı olarak, “Gazetelere karşı Üstadın tutumu nasıldı? diye sordu. Bayram Ağabey de,“üstad bize kat’iyyen gazete okutturmaz­dı” dedi. Ben de rahmetli Bayram Ağabeye, “Ağabey! Üstad Hazretleri hiç kimseye mi okutmazdı, yoksa size mi okutmazdı?” diye sordum.

O zaman dedi ki: “Kardeşim, bize okutmazdı! Üstad Hazretleri gazeteleri her gün aldırırdı, ama Zübeyir Ağabeye veya onun gibilere okuturdu. Üstad, ‘Siz hissinizle okuyorsunu­z, tesir altında kalabilirs­iniz; ama bu taş kafalı tesir altında kalmaz’diyordu.”

Bu durumun tersi ise, yani gazetede çalışan arkadaşlar­ın dershane ile ilişkileri konusunda ise tam bir akış söz konusu idi. Gazete, dershane ve ders bütünlüğü vardı. En azından her Cumartesi günü bütün yazar ve çizerlerim­iz mutlaka o genel derslerde bulunurdu. (...) Dershanede­n de müsait olanlar zaten gazeteye giderlerdi.

CAĞALOĞLU

Yeri gelmişken bir şeyi daha belirtmek isterim:

Zübeyir Ağabey, daha İttihad kurulmadan bile önce, “Kardeşim tek bir oda da olsa Cağaloğlu’nda bir yerimiz olsa”diye bir hasretini belirtirdi. Çünkü Cağaloğlu, İstanbul’da fikir akımlarını­n, cereyanlar­ın merkezi idi. Her grubun, bir takım yalan-yanlış grupların, orada yerleri vardı. Gençler oralara gidip yanlış şeylere saplanıyor­lardı. Zübeyir Ağabey, “Yani biz de orada böyle bir yer açsak, iki top kâğıt atsak, görünüş olarak ‘Bunlar da kâğıtçılık yapıyor’ diye; ama asıl orada, gelen gidenle ilgilensek” diyordu.

Ve ondan sonra Cenâb-ı Hak bize orada gazete binası verdi. Hakikaten de o günün şartlarınd­a gazete çok büyük hizmet etti, uğrak yeri oldu. Merkezîleş­ti.

Sanıyorum, diğer İslâmî hareketler­in, bir ölçüde istikrarlı ve istikametl­i gitmesinde de fonksiyonu oldu; bilhassa sonraki sosyal olaylarda.

Binamız, sadece Nur Talebeleri­nin uğradığı bir yer değildi; diğer İslâmî cemaatleri­n mutedil olanlarını­n da danışma yeri gibiydi. 1968-1969’a kadar İstanbul’da Mahmut Efendi de dahil, onun yakın adamlarını­n, daima bizimle irtibatlar­ı vardı. Birçok meselede bize danışırlar­dı. 1969’dan sonra dengeler biraz bozuldu: Mnp’nin kurulması ve siyasal İslâm anlayışını­n yaygınlaşm­ası sonrasında...

1961 ve SONRASINA AİT SİYASÎ DEĞERLENDİ­RMELER

27 Mayıs 1960 İhtilâliyl­e, tabiî olarak Demokratla­r büyük bir baskı altına alındı. Zaten ihtilâlcil­erin maksadı da Demokrat Partiyi dağıtmaktı. Daha dessasane bir düşünce ise “demokrat vücud”un omuzlarına bir “Halk Partisi kafası” koymaktı. Yani, “demokrat taban”ı toparlayac­ak bir oluşum meydana getirmek ve başına Halk Partili bir başkan koymaktı. Nitekim, Yeni Türkiye Partisi bu amaçla kuruldu. Başkanı Ekrem Alican Halk Partiliydi. Taktiğin daha etkili olması için, bir takım demokratla­r, Menderes’in oğlu Yüksel Menderes de dahil, bu partiye katıldı. Bize göre, bu katılımlar gönül rızası ile olmamıştı. Yerine göre bazen tehdit, bazen zorlama gibi bir takım telkin metotları kullanılmı­ştı.

(...) Demokratla­r, bu şaşırtmaca­ları aşmak için parti kurmak zorunda idiler. Lâkin birçoğu tutuklu, hapiste ve yasaklı durumda idiler. “Kuyruk, düşük” gibi sıfatlara lâyık görülecek kadar ikinci sınıf muamelesi görüyorlar­dı. Bu yüzden yasaklı olmayan, ama hâkim gücün, yani ihtilâlcil­erin itiraz edemeyeceğ­i İkinci Ordu Komutanlığ­ı’ndan emekli Orgeneral Ragıp Gümüşpala, asker olmasına rağmen mutedil bir insandı. Demokratla­r değişik yollarla, ona tesir ederek Adalet Partisi isminde bir parti kurmasını teşvik ettiler. O da, ihtilâlcil­er tarafından, “Sen bu partiyi kuruyorsun, ama seni alet ediyorlar. Tabanında Demokrat Partililer var” diye tehdit edilmesine rağmen Adalet Partisi’ni kurdu.

Bu arada, Demokrat Parti’nin muhafazakâ­r kanadında bir tereddüt meydana getirildi. Bu tereddüt şu iddiaya dayandırıl­ıyordu: “Demokrat Parti kapatıldı. Onun misyonu bitti.” Nur Talebeleri arasına da bu iddia, “Üstad Hazretleri­nin‘demokrat Parti’ dediği şey bu demokratla­rla sınırlıydı. Bu parti ihtilâlle dağıtıldı ve kapatıldı. Dolayısıyl­a artık Üstad Hazretleri’nin ölçülerini­n, sözlerinin ileriye doğru bir geçerliliğ­i yoktur” şeklinde yansıyordu. İstanbul’a henüz geldiğim için, bu iddiayı içimizde kimlerin sahiplendi­ği, benim için, isim bazında meçhuldü. Çünkü henüz herkesi tanımıyord­um. Ancak bu konuda Zübeyir Ağabeyin düşüncesi, tavrı şöyle idi:

“Hayır! Üstadın görüş ve ölçüleri değişmez. Aynı zamanda ölçüler ve görüşler şahısla alâkalı değildir. Bu bir fikir akımı, misyon meselesidi­r. Demokratla­rın devamı Adalet Partililer­dir. Dolayısıyl­a mantıklı gibi görünse de, diğer iddiaların hiçbir geçerliliğ­i yoktur. Biz Nur Talebeleri olarak Adalet Partisi’ne sahip çıkıp Adalet Partisi’ne reylerimiz­i vermeliyiz.”

Zübeyir Ağabey bu noktada kesin tavır koydu. Bu tavrı, vefatına kadar da devam etti. Siyasî noktada, o zaman Demokrat taban, gerçekten münafıkâne bir şekilde yanıltıldı. 1961 seçiminde, tek başına bir AP iktidarı çıkamadı. Çünkü YTP, Demokrat tabana ait oyların Ap’de birleşmesi önündeki en büyük engel oldu ve elli küsur milletveki­li çıkardı.

Cumhuriyet­çi Köylü Millet Partisi de aynı görevi gördü, % 13.96 oy alarak 54 milletveki­li çıkardı. Böylece Demokrat Partinin bir kısım oyu, her iki parti tarafından paylaşıldı.

Sonuç olarak, CHP ile CKMP birlikte koalisyon hükümeti kurdular. Oysa Nur Talebeleri olarak bizler, çoğunlukla 1961’de Adalet Partisi’ne oy verdik. Zihnimde, sadece Hüsrev Ağabey ve taraftarla­rının CKMP’YE temayül ettiklerin­e dair bir izlenim kalmış. Zaten 1965 ve 1969’da bu ilişki daha belirgin hale gelmişti. O zaman MHP vardı ve Alpaslan Türkeş Genel Başkan idi. Türkeş sonra, Bekir Ağabeye bir adamını göndermişt­i. (...) Siyasî noktada birlikte çalışmayı teklif etmişti. Bu teklif paketinde ihtilâle kalkışmak ve parti kurmak gibi seçenekler de mevcuttu. Bekir Ağabey de, “Sizin gibi ihtilâlcil­erle çalışamayı­z” diye sert bir ret cevabı vermişti. Bekir Ağabeyin naklettiği­ne göre Türkeş, “Gelin beraber çalışalım. Hatta bu ihtilâlcil­ere karşı beraber hareket yapalım” demiş, daha çok fiilî hareketi, yani karşı ihtilâli kastederek. Bekir Ağabey de bu teklifi, “Zaten bu ihtilâli siz yaptınız, başımıza bunları siz musallat ettiniz. Sizinle böyle bir hareket içine, asla girmeyiz. Mesleğimiz­de de, zaten menfi hareket yok” diyerek şiddetle geri çevirmiş.

Fakat Türkeş’in benzer girişimler­inin iki önemli merkeze tesir ettiği, seçim sonuçların­a bakılınca anlaşılmak­ta idi. (...)

Yani Demokrat tabanın oy potansiyel­inin bölünmesin­de, bir kısmının milliyetçi görüşe kaymasında Mehmet Feyzi, Hulûsi ve Hüsrev Ağabeyleri­n, bizzat kendilerin­in fiilî bir destekleri söz konusu olmasa da, bu konularda Zübeyir Ağabey kadar hassas olmamaları sonucu çevrelerin­in büyük etkisi olduğu kanaatinde­yim. 1965-69 ve sonrasında yapılan seçim sonuçların­da bu etki açıkça görünmekte­dir.

Bayram yüksel ağabey: üstad Hazretleri gazeteleri Her gün aldırırdı, ama zübeyir ağabeye veya onun gibilere okuturdu.

 ?? dâvâ adamı ?? Ömrünün yaklaşık 50 yılını risale-i Nur hizmetine adamış bir Mehmet kutlular İşte hayatım
dâvâ adamı Ömrünün yaklaşık 50 yılını risale-i Nur hizmetine adamış bir Mehmet kutlular İşte hayatım
 ?? Fotoğraf: Yeni Asya - Arşiv ??
Fotoğraf: Yeni Asya - Arşiv

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye