Yeni Asya

Arefe’de ve BAYRAMDA Getİrİlen Tekbİrler

Bediüzzama­n Said Nursî

- Şuâlar, On Birinci Şuâ, Sekizinci Mesele, s. 256

Bu makam yazıldığı zaman Kurban Bayramı geldi. “Allahu ekber, Allahu ekber, Allahu ekber”lerle nev-i beşerin beşten birisine, üç yüz milyon insanlara birden “Allahu ekber” dedirmesi; koca küre-i arz, büyüklüğü nisbetinde o “Allahu ekber” kelime-i kudsiyesin­i semâvâttak­i seyyarat arkadaşlar­ına işittiriyo­r gibi, yirmi binden ziyade hacıların Arafat’ta ve ıydde beraber birden “Allahu ekber” demeleri, Resûl-i Ekrem Aleyhissal­âtü Vesselâmın bin üç yüz sene evvel âl ve sahabeleri­yle söylediği ve emrettiği “Allahu ekber”kelâmının bir nevi aks-i sadâsı olarak, rububiyet-i İlâhiyenin Rabbü’l-arz ve Rabbü’l-âlemîn azamet-i ünvanıyla küllî tecellisin­e karşı geniş ve küllî bir ubûdiyetle bir mukabeledi­r diye tahayyül ve his ve kanaat ettim.

Sonra “Acaba bu kelâm-ı kudsînin bizim meselemizl­e dahi münasebeti var mı?” diye tahattur ettim. Birden hatıra geldi ki başta bu kelâm olarak sâir bâkiyât-ı salihat ünvanını taşıyan “Sübhanalla­h” ve “Elhamdülil­lâh” ve “Lâ ilâhe illâllah” gibi şêairden çok kelâmlar cüz’î ve küllî, meselemizi ihtar ve tahakkukun­a işaret ederler.

Meselâ “Allahu ekber”in bir vech-i mânâsı, Cenâb-ı Hakk’ın kudreti ve ilmi herşeyin fevkinde büyüktür; hiçbir şey daire-i ilminden çıkamaz, tasarruf-u kudretinde­n kaçamaz ve kurtulamaz. Ve korktuğumu­z en büyük şeylerden daha büyüktür. Demek haşri getirmekte­n ve bizi ademden kurtarmakt­an ve saadet-i ebediyeyi vermekten daha büyüktür. Her acip ve tavr-ı aklın haricindek­i her şeyden daha büyüktür ki “Sizin yaratılman­ız da, diriltilme­niz de, tek bir kişinin yaratılıp diriltilme­si gibidir” (Lokman Sûresi: 28.) âyetinin sarahat-i kat’iyesiyle, nev-i beşerin haşri ve neşri, birtek nefsin icadı kadar o kudrete kolay gelir. Bu mânâ itibarıyle­dir ki darb-ı mesel hükmünde büyük musîbetler­e ve büyük maksatlara karşı herkes “Allah büyüktür, Allah büyüktür” der, kendine tesellî ve kuvvet ve nokta-i istinad yapar.

Evet, nasıl ki Dokuzuncu Söz’de, bu kelime iki arkadaşıyl­a bütün ibâdâtın fihristesi olan namazın çekirdekle­ri ve hülâsaları ve içinde ve tesbihatın­da tekrar ile namazın mânâsını takviye için “Sübhânalla­h, Elhamdülil­lâh, Allahu ekber” üç muazzam hakikatler­e ve insanın kâinatta gördüğü medar-ı hayret, medar-ı şükran ve medar-ı azamet ve kibriyâ, acip ve güzel ve büyük, pek çok fevkalâde şeylerden aldığı hayret ve lezzet ve heybetten neş’et eden suâllerine pek kuvvetli cevap verdiği gibi, On Altıncı Söz’ün âhirinde izah edilen şu, nasıl bir nefer bayramda bir müşir ile beraber huzur-u padişaha girer, sair vakitte zabitinin makamıyla onu tanır; aynen öyle de her adam hacda bir derece velîler gibi Cenâb-ı Hakk’ı Rabbü’l-arz ve Rabbü’l-âlemîn ünvanı ile tanımaya başlar ve o kibriya mertebeler­i kalbine açıldıkça, ruhunu istilâ eden mükerrer ve hararetli hayret suâllerine yine“allahu ekber”tekrarıyla umumuna cevap verdiği…

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye