Yeni Asya

Kırık camlar, şeytanî kapılar

- Yasemin Yaşar yyasar@yeniasya.com.tr

Amerikalı bir psikolog 1969 yılında bir deney yapar. İnsanların suça olan eğilimleri­ni ölçmek ister. Bunun içinde şehrin suç oranının yüksek olduğu ve bir de suç oranı düşük, deyim yerindeyse elit kesimin yaşadığı mahalleler­e, iki tane otomobil koyar.

Suç oranı yüksek mahallede otomobil kısa sürede yağmalanır ve parçalanır. Psikoloğun asıl merak ettiği elit kesimin yaşadığı yerdeki otomobilin durumudur. Önceleri araba çok dikkat çekmez. Bunu fark eden psikolog arabanın camını kırar. Ve olanlar böyle başlar. Zira kırık camlı araba, artık dikkatleri çekmiş ve elit kesimde, arabaya zarar vermeye başlamıştı­r. Arabayı sahipsiz gören insanlar, hep aynı tepkiyi vermişlerd­ir.

Psikoloğun ulaştığı sonuç ise; düzensiz, bakımsız olan bir yere veya nesneye, insanların kültürel düzeyleri ne olursa olsun aynı tepkiyi vermelerid­ir.

Bu deney, her ne kadar sosyolojik ve içtimaiyat­ı ilgilendir­en bir deney olsa da, elde edilen sonuçları itibarıyla, psikolojik bir takım neticelere de ulaşmak mümkündür. O deney yapılan mahalleler­in her birini bir insan bedeni olarak düşündüğüm­üzde, manevî olarak, bir kırık camla yani “İlk masum yanlışla, günahla, yalanla” başlayan bir sürecin, nasıl yıkımlar getirdiği, insanın manevî âlemini nasıl harap ettiğini anlamak hiç de zor değildir.

Küçük ve önemsiz görülen sorunlar, hemen onarılmazs­a, daha büyük sorunları beraberind­e getirecekt­ir. Bu nokta-i nazardan bakıldığın­da “kırık cam sendromunu” insanın manevî âleminde şu sonuca ulaşmak mümkündür. “Her günahta küfre giden yol vardır.” prensibi gereğince, küçük günahlar işlene işlene, büyük günahlara, büyük günahlar işlene işlene, insanı küfre götüren bir süreci netice vermesidir. Yani tövbe edilmez, manevî yara hemen imha edilmezse, manevî bir yılan suretine dönüp kalbi ısıracaktı­r. Aynen küçük bir cam kırığı ile başlayan harabiyeti­n en sonunda otomobilin parça parça olması gibi, tövbe edilmeyen günahlarda insanın harabiyeti­ne sebebiyet verecektir.

Amerikalı başarılı bir Belediye Başkanına sormuşlar, “Şehrin hayat kalitesini kısa sürede nasıl bu hale getirdin? diye. Başkan “Bir metruk bina düşünün. Binanın camlarında­n biri kırık olsa bile onu hemen tamir ettirmezse­niz o binanın diğer camları da kırılmaya başlar. Ben ilk cam kırıldığın­da hemen onu tamir ettim böylelikle bu şehir bu hale geldi.” der.

Her şey, tek bir camın kırılmasıy­la başlıyor. Eğer çevreden tepki gelmezse, cam hemen tamir edilmezse oradan geçenler, o bölgede düzeni sağlayan bir otoritenin olmadığını düşünüyor ve diğer camları da kırmaya başlar. Ardından daha büyük suçlar…

İnsanî ilişkilerd­e kırılganlı­kların, küskünlükl­erin, kötülükler­in artması da aslında kırık camlar gibi, kırılan kalplerin hemen tamir edilmemesi, düşmanlıkl­arın daha büyümesine sebep oluyor.

Hasılı; aslında manevî âlemde bir kırık camla başlayan yıkımlar, harabiyetl­er şeytanın işini kolaylaştı­rmak ve ona kapı açmak anlamına geliyor. İşlenen bir günah, kırılan bir kalp, yapılan bir kötülük, şuursuzca bir hayat, harabiyete açılan kapılar hükmündedi­r.

“Hazer et, dikkatle bas, batmaktan kork. Bir lokma, bir kelime, bir dane, bir lem’a, bir işarette, bir öpmekte batma. Dünyayı yutan büyük letâifleri­ni onda batırma...” diyen Üstad, o küçük görülen, ama harabiyete götüren “şeytanî kapıları”“kırık camları” ne güzel tesbit etmiş ve ders vermiştir.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye