Hayvan kesilirken bir şey hissetmez!
Hayvanların Allah adına kesilmesine karşı gelmenin bir diğer sebebi de, Mu’tezîle Mezhebi’nin bir yanlış anlamasından kaynaklanmaktadır. O da şudur: “Mutezile imamları, şerrin (kötü, çirkin, günahın) icadını şer telâkki ettikleri için, küfür ve dalâletin hilkatini Allah’a vermiyorlar. Güya onunla Allah’ı takdis ediyorlar! ‘Beşer kendi ef’âlinin hâlıkıdır’, (yâni, insan kendi fiillerinin yaratıcısıdır.) diye dalâlete gidiyorlar.” Kurban ve hayvanın kesim meselesinde de böyle düşünüyorlar: Allah sonsuz şefkat ve merhamet sahibidir. Öyle ise, O, kendi adına hayvanların boğazlanmasını istemez. Önce, kader ve imân meselesine bakan ve mevzumuzla yakından alâkalı olan birinci şıkkı izâh edelim, sonra ikinci şıkka geçelim: Şunu bilmemiz gerekir: Şerri, kötülüğü yaratmak şer değil, şerri kazanmak, yapmak, işlemek kötüdür, şerdir. Çünkü, yaratmak ve icad etmek umum neticelere bakar. Kötü, çirkin ve şerrin vücudu çok hayırlı neticelere başlangıç olduğu için, o şerrin icadı, neticeler itibarıyla hayır olur, hayır hükmüne geçer. Meselâ ateşin yüz hayırlı neticeleri var. Fakat bazı insanlar, hür irâdelerini kötü yolda kullandıkları için, ateşi kendilerine şer yapmakla, “Ateşin icadı şerdir” diyemezler. Öyle de, şeytanların icadı, insanların, mücâdele ile yükselmesi gibi çok hikmetli neticeleri olmakla beraber, iradelerini kötüye kullanmalarıyla ve yanlış kazanımlarıyla şeytanlara mağlûp olmakla, “Şeytanın hilkati şerdir” diyemez. Belki o, kendi kesbiyle kendine şer yaptı. Evet, kesb ise, mübaşeret-i cüz’iye olduğu için, hususî bir netice-i şerriyenin mazharı olur; o kesb-i şer, şer olur. Fakat icad umum neticelere baktığı için, icad-ı şer, şer değil, belki hayırdır. İşte Mutezile bu sırrı anlamadıkları için,“halk-ı şer, şerdir; ve çirkinin icadı çirkindir” diye, Cenâb-ı Hakk’ı takdis için, şerrin icadını ona vermemişler, dalâlete düşmüşler, ve bi’l-kaderi hayrihî ve şerrihî olan bir rükn-ü imaniyeyi tevil etmişler.”1 Buradan kurban, acımak meselesine geçersek, Allah, şefkat ve merhamet sahibidir. Elbette, yarattığı varlıkların azap ve sıkıntı çekmesini istemez. İnsanlar, hür irâdeye sahip oldukları için, onlar, sıkıntıları kendileri kazanırlar. Kendileri ister, meyleder, Allah da yaratır. Ancak, hayvanların irâdeleri yoktur. Dolayısıyla, Cenâb-ı Hak, engin rahmetiyle onları da kuşatmış, hayvanlar kesilecekleri zaman bir şey hissetmek ister; sonra o his de kaybolur. Biz tırnağımızı kestiğimizde veya nasırlaşmış derimizi, et parçamızı bıçakladığımızda, nasıl bir şey hissetmiyorsak, onlar da bir acı hissetmezler! İnsanın kafasında akıl olduğu için, o akıl, geçmiş elemleri ve gelecek korkuları tokatıyla, yüzüne, gözüne, başına çarparak döğüyor; bir lezzet içinde bin elem katıyor. Hayvan ise, elemsiz güzel bir lezzet alır, zevk eder.”2