Hİzmet kâbe’ye çağirmak gİbİdİr
Risale-i Nur’un mesleği, vazifeyi ihlas, aşk, şevk, yani, bihakkın yapmak ve Cenab-ı Hakkın vazifesine, yani işine karışmamaktır. Vazife tebliğdir; kabul ettirmek, Cenab-ı Hakkın işidir.
Kâbe’yi yeniden inşa edince Hz. İbrahim’e (as) emredilir:
“Bütün insanları Kâbe’ye çağır!”
“Ya Rabbi, nasıl duyururum bütün insanlara?”
“Sen çağır, onlara duyurmak Bana düşer!”
Hz. İbrahim (as) çağırdı, o günden bugüne insanlar fevc fevc Kâbe’ye koşuyor! Duyuran Allah.
Bize, insanları hakikate çağırmak düşer!
Çoğu zaman asıl görevimizi unutup; İlâhî işlere, takdirlere karışırız. Meselâ, bizim asıl vazifemiz Allah yolunda çalışmaktır. Sonucu yaratmak ve güzel oluşturmak, O’nun takdiridir. Başarılı olmak veya başarısızlığa uğramak bizim tasarrufumuzda olan bir şey değildir.
Ayrıca, görünüşte kayıp gibi görünen bir işte nice özellikler, güzellikler, iyilikler, planlar saklıdır... Çalışmak ve İlâhî takdire boyun eğmek bizim şiarımız olmalı.
“Meşhurdur ki, bir zaman İslâm kahramanlarından ve Cengiz’in ordusunu müteaddit defa mağlûp eden Celâleddin-i Harzemşah harbe giderken, vezirleri ve tâbileri ona demişler:
“Sen muzaffer olacaksın. Cenâb-ı Hak seni galip edecek.”
O demiş:
“Ben Allah’ın emriyle, cihad yolunda hareket etmeye vazifedarım. Cenâb-ı Hakkın vazifesine karışmam. Muzaffer etmek veya mağlûp etmek O’nun vazifesidir.”
“İşte o zat bu sırr-ı teslimiyeti anlamasıyla, harika bir surette çok defa muzaffer olmuştur.
“Evet, insanın elindeki cüz-i ihtiyarî ile işledikleri ef’allerinde, Cenâb-ı Hakka ait netâici düşünmemek gerektir... Halbuki, üstad-ı mutlak, muktedâ-yı küll, rehber-i ekmel olan Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, “Peygambere düşen, ancak tebliğ etmekten ibarettir.”1 olan ferman-ı İlâhîyi kendine rehber-i mutlak ederek, insanların çekilmesiyle ve dinlememesiyle daha ziyade sa’y ve gayret ve ciddiyetle tebliğ etmiş. Çünkü “Sen sevdiğin kimseyi hidayete erdiremezsin. Ancak Allah dilediğine hidayet verir.”2 sırrıyla anlamış ki, insanlara dinlettirmek ve hidayet vermek, Cenâb-ı Hakkın vazifesidir; Cenâb-ı Hakkın vazifesine karışmazdı.”3
Topal karıncanın biri yola çıkmış; gidiyor. Ona sormuşlar:
“Nereye?” “Kâbe’yi ziyarete!” diye cevap vermiş.
“Oraya nasıl varacaksın?” “Varamazsam da hiç olmazsa yolunda ölürüm!”