DÜNYA barışı ancak DUYGU barışı İle sağlanır
D ünyada bilhassa Ortadoğu ve Müslümanların yaşadığı diğer bölgelerde büyük çaplı çatışmalar, küçük çaplı savaşlar, terör vs. yaşanıyor. Milyonlarca Müslüman şehid olurken, on milyonlarcası çoluk çocuğundan, yerinden yurdundan, malından mülkünden oluyor, kimisi perişan mülteci durumuna düşüyor. Geri kalanlar da akıl almaz işkencelere maruz kalıyor.
İşte, bu vahşetleri duyan, gören milyarlarca insalı insan da vicdan azabının yanında maddî sıkıntılar da çekiyor, huzursuz ve mutsuzluk girdaplarında azap çekiyor.
Dünya barışa muhtaç, muhtaç ne demek, susamış. 1 Eylül Dünya Barış Günü’dür. Ne var ki, bir gün kutlama veya hatırlama barışı getirmiyor!
Menfaat üzerine dönen canavar siyaseti uygulayan politikacılar, menfaat şebekeleri ise, savaşı körüklüyor; dünyadaki huzuru zir ü zeber etmek için yarışıyor!
Dünya barışının sağlanabilmesi için öncelikle ferdin iç çatışmasını durdurup, duygusal barışı sağlaması gerekir. Yani, evvelâ kendisiyle barışık olmalıdır. Yani, muhabbet, şefkat, merhamet, tevazu, dayanışma, adalet/hakperestlik, tevekkül, ihlâs, uhuvvet/kardeşlik, hürriyet (ne baskı yapmalı, ne baskı altında kalmalı), kanaat, iktisat (ekonomi), şecaat/cesaret, sehavet/cömertlik, iyilik, fedakârlık, fazilet gibi yüksek değerler; olumlu duygu ile hasletlerin eğitimini almalı, yerinde, ölçüsünde kullanmalı, dengelemeli, yükseltmeli, yüceltmelidir.
Keza, enaniyet/egoizm/bencillik, kibir, yalan, adavet/düşmanlık, inat, haset, cimrilik, gıybet, su-i zan, riyakârlık, dünya malına karşı hırs, istibdat/baskı/diktatörlük, israf, kanaatsizlik, cerbeze, yeis, hilekârlık, aldatma, zulüm, tecessüs (gizli halleri araştırma) gibi menfi/olumsuz duyguları da mecralarına yönlendirmelidir. Yani, düşmanlık duygusu nefse, şeytana ve insanlığın huzurunu bozan zalim ve diktatörlere yöneltilmesi gibi… Ve hakeza…
İşte şahıs o zaman iç barışı sağlar, kendisiyle barışık olur.
Hepimiz, bu duygu ve hasletlerin hem “imtihanın, iman”ın, mefhumları/kavramları, hem de şahıs, aile, toplum ve içtimaî/sosyal, siyasî hayatın anahtarları olduğunu hatırdan çıkarmamalıyız.
Sonra, şahıslardan oluşan aile ve ailelerden teşekkül eden cemaatler ve cemiyet/toplum da barışa ulaşır. Bunun neticesinde de İslâm âlemi barışa ulaşır ve dünya barışına büyük bir katkıda bulunabilir. Biribiriyle boğuşup savaşanlar, anlamı “emniyet/güven, barış” olan İslâmiyet ile bağdaştıklarını nasıl söyleyebilirler?