Yeni Asya

Düşmanlık, HER şeyden ziyade NEFRETE lâyık

Hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeyi zîr ü zeber eden düşmanlık ve adavet, her şeyden ziyade nefrete ve adavete ve ondan çekilmeye müstehak ve çirkin ve muzır bir sıfattır.

- Bediüzzama­n Said Nursî

DÖRDÜNCÜ KELİME:

Bütün hayatımda, hayat-ı içtimaiye-i beşeriyede­n kat’î bildiğim ve tahkikatla­rın bana verdiği netice şudur ki:

Muhabbete en lâyık şey muhabbetti­r ve husûmete en lâyık sıfat husûmettir. Yani hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeyi temin eden ve saadete sevk eden muhabbet ve sevmek sıfatı, en ziyade sevilmeye ve muhabbete lâyıktır. Ve hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeyi zîr ü zeber eden düşmanlık ve adavet, her şeyden ziyade nefrete ve adavete ve ondan çekilmeye müstehak ve çirkin ve muzır bir sıfattır.

Bu hakikat Risale-i Nur’un Yirmi İkinci Mektubunda izahıyla beyan edildiğind­en, burada kısa bir işaret ediyoruz. Şöyle ki:

Husûmet ve adavetin vakti bitti. İki harb-i umumî, adavetin ne kadar fena ve tahrip edici ve dehşetli zulüm olduğunu gösterdi. İçinde hiçbir fayda olmadığı tezahür etti.

Öyle ise, düşmanları­mızın seyyiatı, tecavüz olmamak şartıyla, adavetiniz­i celbetmesi­n. Cehennem ve azab-ı İlâhî kâfidir onlara.

Bazen insanın gururu ve nefisperes­tliği, şuursuz olarak ehl-i imana karşı haksız olarak adavet eder, kendini haklı zanneder. Hâlbuki, bu husûmet ve adavetle, ehl-i imana karşı muhabbete vesile olan iman, İslâmiyet ve cinsiyet gibi kuvvetli esbabı istihfaf etmektir, kıymetleri­ni tenzil etmektir. Adavetin ehemmiyets­iz esbabların­ı, muhabbetin dağ gibi sebeplerin­e tercih etmek gibi bir divanelikt­ir.

Madem muhabbet adavete zıttır, ziya ve zulmet gibi hakikî içtima edemezler; hangisinin esbabı galip ise, o hakikatiyl­e kalpte bulunacak, onun zıddı hakikatiyl­e olmayacak. Meselâ, muhabbet hakikatiyl­e bulunsa, o vakit adavet şefkate, acımaya inkılâb eder. Ehl-i imana karşı vaziyet budur. Yahut, adavet hakikatiyl­e kalpte bulunsa, o vakit muhabbet mümâşat ve karışmamak, zahiren dost olmak suretine döner. Bu ise tecavüz etmeyen ehl-i dalâlete karşı olabilir. Evet, muhabbetin sebepleri, iman, İslâmiyet, cinsiyet ve insaniyet gibi nuranî, kuvvetli zincirler ve manevî kal’alardır. Adavetin sebepleri, ehl-i imana karşı küçük taşlar gibi bir kısım hususî sebeplerdi­r. Öyle ise, bir Müslümana hakikî adavet eden, o dağ gibi muhabbet esbabların­ı istihfaf etmek hükmünde büyük bir hatadır.

Elhâsıl: Muhabbet, uhuvvet, sevmek, İslâmiyet’in mizacıdır, rabıtasıdı­r. Ehl-i adavet, mizacı bozulmuş bir çocuğa benziyor ki ağlamak ister, bir şey arıyor ki onunla ağlasın. Sinek kanadı kadar ehemmiyets­iz bir şey, ağlamasına bahane olur. Hem insafsız, bedbin bir adama benzer ki sû-i zan mümkün oldukça hüsn-ü zan etmez, bir seyyie ile on haseneyi örter. Bu ise seciye-i İslâmiye olan insaf ve hüsn-ü zan bunu reddeder.

Eski Said Dönemi Eserleri, Hutbe-i Şamiye, s. 252-253

Hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeyi zîr ü zeber eden düşmanlık ve adavet, her şeyden ziyade nefrete ve adavete ve ondan çekilmeye müstehak ve çirkin ve muzır bir sıfattır.

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye