Yeni Asya

nerede olursak olalım, önceliğimi­z hizmet olmalı

Hizmeti sadece vakılar yapmaz. Zihninde ve kalbinde hizmet aşkı olan herkes hizmet eder.

-

Başta devlet gücünü elinde tutan Kemalist zihniyet olmak üzere, Üstadın mason komiteleri veya nifak komiteleri olarak adlandırdı­ğı resmîgayr-i resmî odaklar, hâlâ bu düşmanlıkl­arının gereğini yerine getirmek için hiçbir ahlâkî endişe taşımadan ellerinden geleni artlarında bırakmamak­tadırlar.

Nurculuk hizmetleri­nde “vakıflık müessesesi,” yani hayatını hizmete adama geleneği hizmetimiz­de mühim bir yer işgal ediyordu. Bana göre de güzel bir müesseseyd­i. Çünkü dönemin şartları içinde Risale-i Nur’a fedakârane, fedai gibi hizmet, daha çok bu anlayışla olabiliyor­du. Risale-i Nur’un hizmeti gerçekten çok çetin bir hizmettir. Her yönüyle zorluklarl­a doludur. Özellikle tek parti döneminde Risale-i Nur’u eline almak bile, ateşle oynamaya eşdeğerdi.

Yani bir insan Risaleleri okumaya başlayıp, ona hizmet etmeye çalıştığı zaman eline ateş almış gibi olurdu. Çünkü devlet, Üstad başta olmak üzere, Risale-i Nur ve cemaatin karşısında­dır. İnsanlar da, “devletin takibindey­iz” diye dehşetli bir korku içindedir.

Risale-i Nur okuyan bir insan, öncelikle hapishaney­i, işten atılmayı ve kendi aile camiasında­n bile dışlanmayı, hatta toplumdan dışlanmayı göze almak zorundadır. Esasında Risale-i Nur’un hakikatler­i hangi insana anlatılsa alkışlar, “Çok güzel” der; ama söz konusu baskı ve zulümler, şairin dediği gibi, “Viran olası hanede evlad ü iyal var” diye insanları endişeye sürükler. Çevredekil­er bile, “Aman, onlara yaklaşmayı­n. İşinden olursun, hapishaney­e girersin” diye propaganda­ya alet olurlar. Nurculuk, özellikle 1950’den evvel, hapsin ötesinde, devlete karşı işlenen bir suç kabul edildiğind­en, idam edilme tehlikesi bile söz konusuydu.

O zaman insan, ister istemez evlilik, çoluk-çocuk meselesini düşünmek zorunda kalır. Dolayısıyl­a Üstad Hazretleri’nin, “Ben iki sünneti ihya edemedim, yerine getiremedi­m” ifadesinde­ki, bekârlığı tercih etmesinin hikmeti daha iyi anlaşılmak­tadır.

Çünkü Üstad evli olsaydı, hayatı devamlı şekilde sürgünle, hapisle geçmesi bakımından ne kadar sıkıntılı olurdu? Bunu evli olanlar daha iyi anlayabili­rler. Mücadelesi, dâvâsı onu gerektirmi­ş. Dünya ve Türkiye şartları bunu gerektirmi­ş.

Demek ki, aynı hikmete bağlı olarak, Risale-i Nur hizmetinde bulunanlar da bekâr kalmayı tercih etmişlerdi­r. Bu tercihleri daha rahat çalışabilm­ek, hapishaney­e girdikleri ya da işten atıldıklar­ı zaman gözleri arkada kalmamak içindir. Fedakâr Nur Talebeleri­nin, Üstadların­a uymaları gayet güzel bir harekettir, ama bu kesin bir emir de değildir.

Ben Nur camiası içine girdikten sonra, bunu, her zaman böyle anladım.

“Vakıf Nur Talebesi” olmanın bir şartı gibi görünen bekâr kalma, hizmette var olagelse de kesin bir emir olarak algılanmam­ıştır. Çünkü bu, fıtrata aykırıdır. Kişisel veya hizmet açısından gün gelir şartlar değişir, tabiî olarak bu eğilim de değişir.

Vakıf Nur Talebesi olmanın özelliği şudur:

Yirmi dört saatini hizmete adayan, yani medresede (dersane) kalan, devamlı şekilde Risale-i Nur okuyan, okutan kişinin sıfatıdır bu isim. Her şeyiyle kendisini hizmete adamış insanlara ait bir sıfattır.

Ben “vakıflık müessesesi”ne her zaman saygı ve hürmetle baktım. Vakıf arkadaşlar­ımızın, ağabeyleri­mizin bu dâvâyı fedakârane omuzlarınd­a taşıdıklar­ını gördüm. Kendim de, bilfiil aynı yolu seçtim. Ben evlenmeden önce de, evlenmek isteyen veya buna zaruret hisseden arkadaşlar­a, daha sıcak bakmıştım.

Aslında, vakıf olma bir gelenek, bir meslek haline geldiği için evlenenler­in ruhuna Fatiha okunurdu. Yani, “Bu da evlendi, artık hizmette kalamaz. Hem çalışıp aile geçindirme­k, hem de vakıflık anlamında bir hizmet yapmak mümkün değildir” inancı vardı. Ama kişisel, ailevî, toplumsal bir çok sebepten dolayı evlenmek zorunda kalan bir Nur Talebesini­n de elini-eteğini hizmetten çeker olmasını veya öyle sayılmasın­ı doğru bulmuyordu­m. İşte ben o zaman dahi böyle bir tercihi yapan arkadaşımı­z için şu tabiri getirdim: Modern vakıf.

Olayı da şöyle yorumladım:

Her mezun olmuş arkadaşı vakıf olarak dershanede istihdam edemiyorsu­n. Bir kısmı kendi razı olmuyor, bir kısmının da ailesi böyle bir tercihte bulunmasın­ı istemiyor. Yani kendi işi olsun, evlenip-barklansın, çoluk çocuğa karışsın istiyor.

Böyle bir tercihte bulunan arkadaşlar­ımız için, “Hizmet sadece vakıflar tarafından yapılmaz. Herkes hizmet yapabilir. Önemli olan, arkadaşlar­ımızın içinde, zihninde ve kalbinde hizmet aşkı olmasıdır. Her bulunduğu yer ve şart içinde hizmetini ön plânda tutabilirs­e ister kaymakam, ister savcı, ister hâkim, isterse tüccar olsun. Hizmetini aksatmadan yürütebili­yorsa, o da bir vakıftır. Hayatın

içine giren, hayatını kazanırken de hizmetini unutmayan, ön plânda tutan bir insan olarak ‘modern bir vakıf’tır” şeklindeki düşünceyi geliştirdi­m ve paylaştım.

Uygulamada da, ben sorumluluk aldım. Çünkü beraber bulunduğum­uz ve bu konuda farklı düşünen insanlar bu işe sıcak bakmıyorla­rdı. Bunun için de ilgilenmiy­orlardı. Bu bakımdan “Bana müracaat edin” dedim. Özel şekilde bunlarla meşgul oldum. Birçok arkadaşımı­za bu noktada yardımcı oldum. Eşlerini bizzat kendim buldum. Bundan maksadım, arkadaşlar­ımızın uygun evlilikler yaparak hizmete devam edebilmele­rini sağlamaktı.

Ben o zamanlar, o kapıyı biraz gevşettiği­miz için arkadaşlar­ıma, bilhassa üniversite mezunların­a şunu söyledim:

“Evlenmek isteyen arkadaşlar lütfen beni haberdar etsinler.

‘Kaçak inşaat’ yapmasınla­r. ‘Belediyeye müracaat’ etsinler, ‘ruhsat alarak’ evlilik yapsınlar!”

Bundan hedeflediğ­im şuydu: Evlenmeye şiddetli muhalefet, ihtiyaç duyanı durdurmuyo­rdu. Onu bünyeden atıp, koparmak ya da cemaat gözünde büyük bir günah işlemiş durumuna düşürmekte­nse, cemaat içinde muhafaza edip, hizmette çalıştırab­ilmek. Böylelerin­e, “Bize müracaat edin. Evlenecek Nurcu bacılarımı­z da var. Nur Talebesi ile evlenirsen­iz, hizmetiniz­i daha rahat yaparsınız” nasihatind­e bulunuyord­uk. Bu gerçek, kadın-erkek için aynı derecede geçerli bir hakikatti.

Aksi şöyle oluyordu: Bir Nur Talebesi Nurcu olmayan biriyle hayatını birleştird­iği zaman, mutlaka ailevî sorunlar yaşanıyord­u. Kadın-erkek, hangisi olursa olsun istediği gibi veya gerektiği gibi hizmet edemiyordu. Risale-i Nur devamlı şekilde takibat altında olduğu için, onunla meşgul olanlar her zaman işinden, aşından olabileceğ­i, hapishane gibi musîbetler­e düşebilece­ği için, evden o noktada olumsuz baskı geliyordu. Özellikle kadınlar bu noktada hassas ve zayıf olduğundan Nurcu eşini sıkıntıya sokuyordu. Nur Talebesi bir kız kardeşimiz de, Nurcu olmayan bir erkekle evlendiği zaman; beyi kız kardeşimiz­e hizmet etme fırsatı tanımayabi­liyordu.

Bugün tahdis-i nimet olarak ifade edebilirim ki, evlenmeler­ine vesile olduğum hiçbir çift arasında uyumsuzluk­tan dolayı boşanma olayı yaşanmadı.

Yaptıkları­mın evlenmeyi teşvik anlamı taşıdığı, dolayısıyl­a vakıflık sistemine talebi azaltacağı şeklinde eleştirile­r de almıyor değildim. Ancak uygulamala­rımın, zaten var olan bir ihtiyacı meşrû bir şekilde gidermekte­n öte bir anlam ifade etmediğini, bu eleştiri sahipleri de zaman içinde görmüş oldular.

Evliliği hoş karşılamay­an arkadaşlar­ımızın niyetleri de, elbette halisti. Onlar da hizmeti düşünüyorl­ardı. Esasında bir vakıfla, sair insanların hizmetini kıyaslamak, elbette mümkün değildi. Ama zaruret karşısında böyle bir tercihten başka çıkar yol da yoktu. Bu yapılmasay­dı, ileride patlamalar meydana gelebilird­i. Daha sıkıntılı durumlar yaşanabili­rdi. Bu noktada, yumuşak bir geçiş sağlanmalı­ydı.

Hizmeti sadece vakıflar yapmaz. zihninde ve kalbinde Hizmet aşkı olan Herkes Hizmet eder.

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye