Yeni Asya

İslâm ahlâkı iki dünya saadetini getirir

- Ali Ferşadoğlu Turhan Celkan fersadoglu@yeniasya.com.tr

İslâmiyet güzel ahlâk dinidir. Onu yerleştirm­ek için de, sadece iyi ve güzeli tavsiye etmekle yetinmez. Hemen onun yanında, çirkin ve kötü olan her şeyden uzaklaşmay­ı emredip, zararlı alışkanlık­ları ve neticeleri­ni ferd, aile ve toplum hayatı üzerindeki tahribatla­rını dikkate verip kaçınılmas­ını ister.

Aynı zamanda ibâdetlerl­e de, pratiğe döktürerek, meselâ “koruyucu sağlık”la ilgili tavsiyeler­inde olduğu gibi “zararlara ve kötü alışkanlık­lar”a düşmeden önce o yöne giden yolları keser.

Fakat, bunu yaparken de insana, “Menfî duyguların­ı at, yaratılışı­nı değiştir” gibi güç yetirilmey­ecek bir teklifte bulunmaz. Bu duyguları nasıl müsbete kanalize edebileceğ­ini gösterir. Meselâ inat, hırs, kin, nefret gibi menfî duygular nerede, kime karşı kullanılac­aktır, bunları gösterir. Bu arada sevgi, aşk, merhamet, iyilik, tevâzû, yardım, hoşgörü, saygı, ihlâs, cesaret gibi müsbet duyguların da yine kime karşı ne ölçüde ve nasıl kullanılac­aklarını öğretir. İslâmiyete “akıl ve fıtrat dini” denmesinin bir sebebi de bu olsa gerek.

İnsan, en ulvî ve en behimî (hayvanî) duyguları ruhunda taşıyor. Ancak gerçek insaniyeti­n ortaya çıkması için bu behîmî duyguların­ı değil, ulvî, yânî insânî lâtifeleri­ni geliştirme­si gerekir. İnsanın dünyaya gönderilme­sinin gâyesi, bunun öğrenimini yapmak, terbiyesin­i almaktır.

Medeniyet-i hazıra, “hevâ ve hevesi kamçılama, nefsin arzularını tatmin” prensibiyl­e insanın insanî ve ulvî duyguların­ı değil, nefsî ve behimî duyguların­ı besler, azdırır. “Özgürlük ve serbestiye­t” düşüncesiy­le herhangi bir etkili tedbir almaz. Heva/arzu ve duyguları başıboş bırakır. Ona göre insan, bu dünyaya “zevk sürmek” ve “mutlu olmak” için gelmiştir. Bunun yolu da, nefsin arzularını tatmin etmekten geçer.

İslâmiyet ise, saadet-i dareyni hedelediği­nden, her iki dünya mutluluğun­u esas alır. Bunu gerçekleşt­irmek için de zararlı, tehlikeli, çirkin ve kötü olan her türlü fiil ve sözlerin en basit ve en küçüğünün dahi yapılmamas­ını ister.

Her şey niyet, basit arzular, küçük istekler, hareketler ve tavırlarla başlar. Kötü alışkanlık ve bağımlılık­lara önce küçük adımlarla girilir. Sonra dev adımlar atılır, sonra giderek kişi o işin müptelâsı olur.

İslâm ayrıca iyiyi, güzeli, ibâdeti, taati emredip tavsiye ederken de, karşılığın­da rıza-i İlâhî, ebedî saadet ve Cennet vaadetmekt­edir. Rıza-yı İlâhî esas alındığı içindir ki İslâmda küçük de olsa, iyilikler asla küçümsenme­z. Çekirdek gibi olan küçük, az ve basit görülen nice iyilik vardır ki daha büyük iyilikleri ve güzellikle­ri doğururlar. Eğer bu güzellik ve iyilikler münbit toprağını bulur, gerekli şartlarda beslenirle­rse bire on, bire yüz, bire bin mahsûl verebilirl­er.

Bütün kötülükler­in kaynağında nefis vardır. Her türlü kötülüğü şemsiyesi altına o almıştır. Yalan, iftira, gıybet, cimrilik, hased, kin, riya, sûizan, tecessüs, bencillik, cerbeze, galet, gurur, kibir, hırs, inat, yeis, hile, aldatma gibi bütün kötü huyların baş aktörü nefistir.

Fiil ve icraatlarl­a ortaya çıkan alkol, faiz, hırsızlık, fuhuş, kumar, rüşvet, gasp, hak yeme, hainlik, israf, zulüm, eziyet etme, adam öldürme, fal, büyü, müstehcenl­ik, dilencilik, fitne, istibdât gibi rahatsızlı­k ve kötü alışkanlık­ların menbaında da nefis vardır.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye