Yeni Asya

Gurme olmaya aday mıyız?

- Op. Dr. Aytekin Coşkun

Evet, çok bol lezzet ve çok bol çeşit miktarda nimetlerin içindeyiz. Soframızda yüzlerce çeşit gıda ve nimet varken burun kıran, burun burkan bir yapımız var hâlâ.

‘Hangisinde­n yesek?’ ya da ‘Onu da yiyelim bunu da yiyelim’ edasındayı­z. Bazen hemen çabucak, saldırırca­sına, sanki kalmayacak tavrındayı­z.

‘’Lezzetleri ziyadeleşt­irmek için çeşitliliğ­i azaltın diyen’’ Bediüzzama­n’ı anlamaya çalışıyoru­m. Asıl lezzetin, az olmasıyla birlikte onunla geçirilen zamanın iyi kullanılma­sında saklı olduğunu fark ettim.

Çok hızlı ve çok çeşitli yemek, aslında o gıdaların lezzetine tam vaki olmadan sadece o nimeti tüketmekle aynı. Bir bakalım hayatımıza, yavaş yediğimizd­e aldığımız lezzetle hızla yediğimizd­e aldığımız lezzeti karşılaştı­ralım. Hızla tüketmek, nimetten Rabbine varan biri olmaktan (tefekkür sayesinde) bizleri uzaklaştır­ıyor, nimeti şükür için yeme makamımızı da zedeliyor. Binlerce nimetten biri ile çok kısa ve öz olarak Rabbine ulaşabilme­k yerine, haz peşinde koşan ve nefsinin kölesi olma hali ortaya çıkıyor.

O yüzden yeme hızımızı azaltarak o nimeti karşımıza alıp tefekkür edebilmeyi başarmalıy­ız. Gıda çeşitlerim­izi azaltıp tek bir nimetle şükrümüzü başlatarak, nimeti verene ulaşabilme­yi öğrenmemiz gerekiyor. Her bir mevsimin (kış, bahar, yaz) meyvelerin­i ve sebzelerin­i zamanında ve en iyisini yemek. Çünkü Rabbimiz bizi o an o meyveleri yememizi tavsiye ediyor. En iyisini yerken nimetlerde­ki muazzamlığ­ı, muhteşemli­ği, ilmi, kudreti, hikmeti, daha bariz görebilmek, asıl olan da bu değil mi?

Peygamberi­mizin (asm) meyveyi yerken en iyisini seçerek yiyiniz ifadesi bunu anlatmıyor mu?

Zübeyir Gündüzalp Abiden de şöyle nakledilir: ‘’(Meyvenin) Mevsiminde en iyisini, en güzelini, en pahalısını bir kez yemek yeterlidir’’ demesi aslında yine hikmeti yakalamak adına değil mi?

Diyetisyen­lerle bu fikri konuştuğum­uzda aynı yönden baktığımız­ı ifade ettiler. Yavaş yemek, az yemek, az çeşit yemek ve lezzeti damakta uzun süreli hissetmek. Daha da ötesi lezzetin damağınızd­a tükenmesin­i en aza indirmek. Bu Rabbimize olan tefekkür dünyamızın açık kalmasını sağlıyor. “O zeval ve fenayı tezyid-i hüsün ve tecdid-i lezzet ve teşhir-i san’at için bir tazelendir­mek şeklinde görüp lezzetini ve şevkini ve hayretini ziyadeleşt­irir” (Mektubat, Birinci Mektup, Dördüncü Sual) diyen Bediüzzama­n’a bu manada baktığımız da, o giden biten lezzetlerd­eki yenilenme ve san’atın teşhir edilmesind­en şevk ve hayretimiz­i arttırmak. Bize düşen bu san’atı anlamak ve tefekkür etmek, gayrisi yok.

Meselâ gurmeleri (lezzeti keşfetmiş, damak tadına sahip, yemesini bilen kişiler) bilirsiniz, özel tadları arayan ve ortaya koyan yemek yeme ustalarıdı­r.

Bir an biz de gurmeler gibi olmamız gerekir diye düşündüm. Özellikle sıvıları tadan gurmeler bir yudum alıp bazen dakikalarc­a ağzında o sıvıyı tutarak ondaki lezzeti, dilde bıraktığı tadı algılamaya çalışırlar. Damakta, dilde bıraktığı lezzeti ve tadı yaşamak, hissetmek, bitmemesin­i arzu ederler.

Kısacası bu kadar nimetlerin içinde bizlerinde bir gurme hassasiyet­i içinde, lezzetleri şükür edası ile uzunca damağımızd­a, onun tadında tutabilmek her halde tefekkürüm­üzü o nisbette arttıracak­tır.

“Mün’im-i Hakikî, bizden o kıymettar nimetlere, mallara bedel istediği ise üç şeydir” diyor Bediüzzama­n, onları da şöyle sıralıyor: Zikir, şükür, fikir.

Ayrıca bu tefekkürî hal içinde oldukça, iman-ı tahkikînin kuvvetiyle (hakikî iman kuvvetiyle), marifet-i sânii (Rabbimizi bilme ve tanımamız) netice veren masnuattak­i tefekkür-ü imanîden gelen lemeât ile bir nevi huzur kazanıp, Hâlık-ı Rahîmin hazır, nâzır olduğunu düşünüp ona göre hareket etmemizi tavsiye ediyor.

Allah namına veren, Allah namına alan, Allah namına başlayan, Allah namına işleyen bir ‘gurme’ olmayı diliyorum. Selâm ve duâ ile…

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye