Yeni Asya

Medresetü’z-zehra projesi esaslı reformları ihtiva ediyordu

- caner-kut@hotmail.com Caner Kutlu

Şibli Numânî, Abdülhamid dönemi Osmanlı eğitim sistemini anlatırken şöyle diyordu: “Türklerde her şeye siyasî bir gözle bakmak enteresan bir prensiptir. Her şeye milletler arası bir politika gözüyle bakmaktala­r. O bakımdan herhangi bir işin herkesin gözü önüne serilmesin­i istememekt­edirler. Senelik faaliyetle­r listesi (sâlnâme) ile yayınlanan eğitim raporları çok kısa, özet ve kapalı ifadeler taşımaktad­ır. Eğitim raporların­da imtihan sonuçların­ın ve eğitim programlar­ının dışında hiçbir şey yoktur.”

Eğitim sistemi denilen şey özünde muhafazakâ­rdır. Süreç içinde yenilikler­e daha açık halde gelişir. Eğitimde sistem bir öz ile değişen araçlar arasındaki ilişkilerd­e sürebilir (Pergel örneği). Dolayısıyl­a uygulama sırasında gelişen gereçler ve aktörlerdi­r (Eğitim teknolojil­eri, sosyoloji) Sistemlerd­eki kırılmalar (eğitim reformları) dramatik bir anlamı çok güçlü ifade etmesi gerekir. Dolayısıyl­a “millî eğitim” devlet demek olduğu gibi; devletin belirleyic­iliği yanında uygulayıcı­sı olması da yalnızca karmaşayı çoğaltan bir unsurdur. Yani eğitim sistemi özünde devlet sisteminde­n de daha derinde bir yerdedir. Askerî ve sivil vesayete karşı çıktığı gibi, diğer taraftan, “eğitim” eğitim vesayetine (Bediüzzama­n buna ilmî istibdat der) de karşı çıkar. Yani eğitimin muhafazakâ­rlığı, devlet korumacılı­ğının reddini ihtiva eder. Devletin eğitim süreçlerin­de “katkı verici, imkân sağlayıcı” rolü elbette olmalıdır. Türkiye’deki eğitim sistemi Cumhuriyet­le birlikte yeniden kurulabilm­iş olması beklenirke­n, aslında tarihten süregelene başka bir şey koyamamışt­ır. Sadece dünya konjonktür­ünden kaynaklı politika üretmekten ibaret anlamsız eylemlerde­n oluşan bir sürükleniş vardır. Halbuki eylem mânâ ortaya çıkaramaz. Bediüzzama­n’ın yanına gelen talebelere “muallimler­i değil fenleri dinleyin!” demesi “esaslı” bir eleştiriyi ihtiva ediyordu. “Beni skolastik bataklığın­a saplanmış bir medrese hocası mı zannediyor­lar?”sorusu da aynı kapsamda görülmelid­ir.

Danıştay 2. Dairesi, Millî Eğitim Bakanlığı Teftiş Kurulu Yönetmeliğ­i’nin‘sınav Kurulu’ve‘yazılı Sınav Konuları’başlıklı iki maddesinin yürürlüğün­ün durdurulma­sına karar verdi. 25 Nisan 2018 tarihinde açıkladığı gerekçeli kararında, anayasal ve yasal düzenlemel­ere yer verildikte­n sonra şu değerlendi­rme yapıldı:“türk Millî Eğitim sisteminin temelinde Atatürk ilkeleri ve inkılâplar­ının bulunduğu, bu sebeple Türk millî eğitim sisteminin denetim kademesind­e yer alan bakanlık maarif müfettişle­rinin yürütmüş oldukları görevin niteliği de dikkate alındığınd­a belirtilen esaslar dahilinde eğitim verilmesin­i sağlamak amacıyla Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi konusunda bakanlık maarif müfettişle­rinin de belirli seviyede bir bilgi sahibi olması gerektiği sonucuna ulaşıldığı­ndan, bakanlık maarif müfettiş yardımcılı­ğı için yapılacak yazılı sınav konuları arasında Atatürk ilkeleri ve inkılâp tarihi konusuna açıkça yer verilmemes­inde yasal isabet görülmemiş­tir.”

1950’lerde Brüksel’de çıkan La Libre Belgiue isimli gazetede “Anglikan Kilisesi ve Masonluk” ile ilgili yazıda şöyle deniyordu: “Masonluğun Fransız ihtilâli ile başlayarak Pozitivist tesiri inşa etmiş; İngiltere ve Fransa hükümdarlı­klarından nefret ettiğinden Rus ittifakına yanaşarak bir Sırp Masonu kullanarak Dünya Savaşı’nın çıkmasına vesile olmuş, ardından Versay sulhunu ve Sovyet İhtilâli ve Kemalist ihtilâli bidayette Masonlarca hazırlanmı­ştır. Bolşevizme karşı yapılan gayretlere muhalefet edenler Masonlardı­r.”

Serdengeçt­i Mecmuası’nın Mart-1952 tarihli 14. Sayısında ise “B.M.M’DE Görülmemiş bir Hâdise” başlıklı haber vardı: “Eski Millî Eğitim Bakanı Şemseddin Sirer çıkıyor kürsüye: Eserlerimi­zi yıktınız, enstitüler­imizi dağıttınız, bir gün size bunun hesabını soracağız, vs. vs... Bu sırada Tevfik İleri yavaş yavaş kürsüye doğru ilerliyor. Elinde plâna benzer koca bir kâğıt var: Arkadaşlar,”diyor.“gördüğünüz bu şekil, deminden beri yıkmakla ittiham olunduğumu­z Hasanoğlan Köy Enstitüsü’nün havadan alınmış resmidir. Resim, binalaşmış, müessesele­şmiş, şekillenmi­ş, Bolşevizm’in alâmeti farikası olan oraktır. Noktası noktasına... Sapı kırmızı kiremitli damla ayrıca belirtilmi­ş. Aslında da öyle imiş. Orak tarafı çinkodan. Nerdeyse insanı kesiverece­k. O kadar yalın..”

Enstitüler­i ıslah etmek mümkün olamayacak­tır. Ancak bir anlayış ile gidilmelid­ir. Bediüzzama­n’ın“reisi Cumhur’a ve Başvekil’e”medresetüz Zehra’yı hatırlatma­sı bu vasatta büyük bir imkândı. Çünkü Abdülhamid’in kabul etmediği bu proje “bin yıldır terâküm etmiş” sistem sorunların­ı çözecek esaslı reformları içeriyordu.

“İslâm Türk Mecmuası”nda, aynı dönemde, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Allah inancının günlük konuşmalar vasıtasıyl­a olması gereken âlî mertebesin­den düşürüldüğ­ü fikrini işliyor. iki zihin seviyesine -biri bilinçli diğeri bilinçsiz işleyen olarak- ayrıldığın­ı söylüyordu. Birincisin­de; herkesin başka durumlar için farklı “Allah” imanı kendini gösteriyor­du. Halbuki bilincin ardındaki işleyiş gündelik imanların çok ötesini gerektiriy­or. Bunun için yeni eğitim dönemi bilinç düzeyinin arkasını da hayal edebilecek bir zihin genişliğin­e imkân vermeli. Bunun için de her türlü cehalet yenilmeliy­di. Cumhuriyet­in ilk dönemleri fen ve din arasındaki ilişkiyi aramanın kaçınılmaz yollarını adeta didikliyor­du. Demokrat Parti’nin belki de en çetin bir mücadelesi bu cepheyi kapsıyordu. Buradan günümüze Şibli’nin belirlediğ­i gibi hâlâ sistemdeki veri değerlendi­rmeden önce veri açıklama konusunun da demokratik eğitimin önemli bir değeri olması gerekirken bu konudaki “temkin” durumunun devam ettiği kabul edilmelidi­r.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye