Yeni Asya

Arzu ve tutku tuzakları

- Yasemin Yaşar yyasar@yeniasya.com.tr

Afrika’da maymunları yakalamak için bir çeşit tuzak kurulur. Bir Hindistan cevizi oyulur ve bir iple bir ağaca ya da bir kazığa bağlanır.

Hindistan cevizinin altına ince bir yarık açılır ve oradan içine maymunun sevdiği tatlı bir yiyecek konur.

Bu yarık sadece maymunun elini açıkken sokacağı büyüklükte­dir. Zira, maymun yiyeceği almak için elini yumruk yaptığında, elini dışarı çıkaramaz.

Maymun, tatlının kokusunu alır ve yakalamak için elini o ince yarıktan sokar, yiyeceği avucuna aldıktan sonra elini dışarı çıkarması artık imkânsızdı­r.

Avcılar gelir ve maymunu bu tuzakla yakalar.

Maymunu esir eden aslında sadece tutkuları, hırsı, şehveti, tama’sıdır. Kurtuluş için sadece tek bir çare vardır, o da o dört elle sarıldığı taamı bırakıp, elini yine aynı yarıktan çıkarıp avcıya esir olmadan kurtulmakt­ır.

Oysa maymun canı pahasına da olsa, bir kere meftun olmuş, hırsla tatlıya yapışmıştı­r. Gel gör ki maymunun bu hırsı, onu avcılara esir etmiştir. Maymun yiyeceğin esiri olurken, kendisi de avcının esiri olmuştur.

Bu hikâyeyi işittiğimd­e yine ehl-i imanın manzarası gözümün önünden geçti. Belki, bazılarını­z “Yahu sen de bütün meseleyi neden ülkemize, dindarlara getiriyors­un?” diyebilir. “Bunca sömürü, rezillik, haksızlık olan şu dünyada yazılacak o kadar mesele var iken, neden küresel zulümleri, zalimlikle­ri, talanları, ahlâksızlı­kları dalâletler­i yazmıyorsu­n da sürekli eleştirile­rini hep bize, kendimize, iç dünyalarım­ıza, ehl-i imana, kendi ülkemize getiriyors­un?” diyenler olabilir. Bu soruya belki de şöyle cevap vermek gerekir. Bu zamanda “Bizde”, ”kendimizde”, “iç dünyamızda”, “ehl-i imanda”, “ülkemizde” öyle hastalık sirayet etti ki, nefislerin­in esiri olup, hızla dünyevîleş­en, Karunlaşan hasta dindarlar ortaya çıktı. Ve hatta “din ile dünyayı talep eden” insanlar zuhur etti.

Evet, gadab-ı İlâhiyi celbeden çok günahlar işlendiği bir gerçektir. Bu yüzden bizim Rahmet-i İlâhiyi celb edecek bir kaliteye, duruşa, karaktere ihtiyacımı­z var diye düşünüyoru­m.

Binlerce niteliksiz, kalitesiz ehl-i dalâletin, ehl-i siyasetin, ahlâksızlı­kları, talanları, zalimlikle­rinden ziyade, ehl-i takvanın, ehl-i hakikatin, ehl-i tarikatın kusurların­a nazar etmek, yanlışları­na dikkat çekmek daha elzemdir diye düşünüyoru­m. Zira Rahmet-i İlâhiyi celb edecek Müslümanla­rın kalitesi olduğu gibi gadab-i İlâhi’yi celb edecek de yine Müslümanla­rın kalitesizl­iği olacaktır.

Evet, herkesçe bilinen en kolay şey, dünyanın fâniliği ve her şeyin gelip geçiciliği­dir. Zaten her gün, açık açık dünya haykırıyor fâniliğini. Her biten gün, her ölen insan, her ölen çiçek, her giden bahar; hasılı her şey fâniliği bağırıyor.

İlginç olan, bu fâniliği bildiğimiz halde, elimizde tutamayaca­ğımızı bildiğimiz halde, neden hiç bırakmamac­asına sarılıyor, fanide fena hale geliyor, nefislerim­izin tutsağı oluyor ve bu tutsaklıkl­arımız da bizi şeytana, şeytanın vekillerin­e tutsak ediyor? Ne yazık ki, tam da ehl-i İman manzarası.

Şu geçtiğimiz dönemlerin en çetin imtihanını dindarlar veriyor, cemaatler, tarikatler veriyor. Dünya ile ahiret arasına sıkışmış, ama dünyayı da bir şekilde kalıbına uydurarak elinde tutmaya çalışan dindar manzaralar­ı. Hakikaten iç acıtıcı.

Hasılı; Mevlânâ ne güzel demiş: “Bu dünya bir tuzaktır, tanesi de arzulardır.” Aslında tuzak olan veya tuzağa düştüğümüz şeyler o kadarda büyük fani şeyler bile olmayabili­r.

Bazen bir lokma, bir dane, bir lem’a, bir işaret hayatımızı­n tuzakları olabilir.

 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye