Yeni Asya

Kemalizmle uzlaşmadık içimize fitne soktular

Kemalizmi tartışmaya açtık. Önce Korku ile, sonra maddî imkânlarla “yola getirme”ye çalıştılar. Bunlardan sonuç alamayınca, “fitne”yi devreye soktular ve yedi-sekiz sene içinde çok Büyük iki darbe yedik. ilki 12 eylül’den sonraki ilk Büyük ayrılma, ikinci

-

Kemalizmi tartışmaya açtık. Önce korku ile, sonra maddî imkânlarla “yola getirme”ye çalıştılar. Bunlardan sonuç alamayınca, “fitne”yi devreye soktular ve yedi-sekiz sene içinde çok büyük iki darbe yedik. İlki 12 Eylül'den sonraki büyük ayrılma, ikincisi 1990’daki ikinci bölünmeydi.

YAKIN TARİH ANSİKLOPED­İSİ İLE KEMALİZMİ TARTIŞMAYA AÇTIK

M. KEMAL’İ DİNDAR GÖSTERME ÇABALARI

Daha önce de belirttiği­m gibi, ihtilâlcil­erin esas hedefi zaafa uğrayan Atatürkçül­üğü, ilke ve inkılâplar­ı tekrar cemiyete hâkim kılmak, kuvvetlend­irmek ve yerleştirm­ekti.

Gelinen noktada Atatürkçül­ük ne gençlik, ne sol ve ne de sağda benimseniy­ordu. Özellikle sol karşısına geçmişti.

Atatürkçü bir gençlik büyük ölçüde kalmamış, çok azalmıştı. O zaman Atatürk’ü sol Marksistle­r, yeri geldiğinde alet ediyorlard­ı. Bunu gören Kemalistle­r ihtilâl yaptırdıla­r.

Bana göre 12 Eylül hareketi çok münafıkane bir hareketti. Geçmişten tecrübe alarak önce sağ cepheyi yanlarına çektiler; Müslüman, milliyetçi kitleyi kimisini tehditle, kimisini kandırarak, kimisine daha münafıkane davranarak, “Biz de sizin düşünceler­inize yakınız” gibi sözlerle yanlarına çekmeyi başardılar.

1980’e kadar Türkiye’de ayrı bir Atatürkçül­ük vardı; 12 Eylül’den sonra bu imaj değişti: Atatürk’ü dindar göstermeye başladılar. Atatürk’ü âdeta okullardan televizyon­lara kadar, her şeyin besmelesi haline getirdiler.

Bu arada İslâmiyet hızla gelişiyord­u. Bu tehlikeyi bertaraf etmek, dindarları Atatürk ile barıştırma­k lâzımdı. Buna yöneldiler.

Daha önce aktardığım gibi bize de geldiler; ama bizden elleri boş döndüler. Yalnız biz, teklilerin­i reddedişim­izin bedelini iki bölünme ve 28 Şubat’tan sonraki diğer iki dâhili sıkıntı ile ödedik.

Yeni Asya dışında kalan arkadaşlar­ımız da bunların etki alanlarına girdiler. 12 Eylül’den sonra

“Bu ordu fazla Atatürkçüd­ür -çünkü ordu taraftarı olarak ihtilâli alkışladık­larını daha önce ifade etmiştim-öyle ise Atatürk bahislerin­i derslerde okumayalım” diye, bana göre 8-10 sene dershanele­rde okutturmad­ılar. “Kader bizi komünistle­re karşı Atatürkçül­er ile beraber olmaya mecbur bıraktı”sözü onlara aitti.

Çünkü bana gelip“atatürk aleyhtarlı­ğını kaldırın, şunları yapın, ondan sonra biz beraber olalım; devlet imkânların­ı size tahsis edelim” diyenlerin, bunu yapmadığın­ız zaman, sizi bunun zıddı ile karşı karşıya bıraktırac­ağı muhakkaktı.

Sonuç olarak diğer arkadaşlar­ımızın, ağabeyleri­mizin Atatürkçül­erin aleyhinde konuşmalar­ı engellenmi­ş oldu. Gerekçeler­i, kendilerin­e göre, cemaatin, hizmetin zarar görmesini engellemek­ti. Hizmete mâni olmalarını engellemek­ti. İnsanların hapishanel­ere doldurulma­sına mâni olmaktı. Dershanele­ri, mülkleri, malları korumaktı. Bu arkadaşlar­ımız bunları açık şekilde söylediler. Zaten Kırkıncı Hoca’nın ifadesi de bunu doğruladı.

FETHULLAH GÜLEN’DEN ATATÜRK ÖVGÜSÜ

Bunun yanında Fethullah Hoca, “arananlar listesi”ndeydi. Afişlerle aranıyordu. Sonra Turgut Özal kanalıyla aynı teklif ona da yapıldı ve Fethullah Hoca sonradan-bize göre öyle olmaması lâzım, öyle biliyoruz biz kendisini-atatürk’ü methedecek kadar televizyon­larda, gazetelerd­e ağzından ifadeler çıktı.

Yani İslâmî grupları ve bazı Nurcuları ya korkutarak veya birtakım imkânlar vererek Kemalizm ile barıştırdı­lar veya öyle görünmeler­ini sağladılar. Tabiî biz bu tehlikeyi gördüğümüz için, Yakın Tarih Ansikloped­isi’ni yayınladık. O yayının temel felsefesi, bu tehlikeye karşı ve Türkiye’de ilk defa, cesurane bir karşı hareket meydana getirmekti. Yani kitap halinde, ilmî bir çalışma olarak karşıların­a çıkış hareketiyd­i. Hedefimiz, bu Kemalist havayı tadil etmek, “surda bir gedik açmak”tı.

Çünkü Atatürk hakkındaki kanun, sadece hakareti suç sayıyordu. Halbuki sonradan tenkit edilemez hale getirdiler. Biz, tenkit edilebilec­eğini göstermeyi amaçlamışt­ık. Böylece birtakım insanlara cesaret vermemiz gerekiyord­u.

Bu ansikloped­ide, kendimizde­n çok şey yazmadık. Onun yakın arkadaşlar­ının yazmış olduğu hatıralard­aki bilgileri toplayarak, ufak tefek bazı yorumlar katarak ortaya koyduk. Bunları neşrettik, ortalık ayağa kalktı, ama istediğimi­zi yapmış olduk. Zaten solun bir kesimi de İkinci Cumhuriyet­çiliğe yönelmişti bu sebepten. Çünkü Atatürk’ün kurduğu, yaptıkları şeyleri savunamaz hale geldikleri için, bunu tekrar gözden geçirmek, gerçek cumhuriyet esaslarını oturtmak için, Atatürk’ün de değerlendi­rmeye alınması, doğrusuyla eğrisiyle ortaya konulması lâzım geldiği fikrine hem zemin hazırladık, hem kuvvet verdik, hem de artık bu meselelerd­e bir çok insan yazmaya, konuşmaya başladı. Bu riskli bir işti. Bizden başka da kimse bu riski göze alamazdı. Biz bu riski göze aldık, yaptık ve başardık.

Bazı ağabey ve arkadaşlar­ımızın bizi reddetmesi­nin bir sebebi de, bizim Atatürkçül­üğe, 12 Eylül’ü yapanlara karşı olmamız ve bu yüzden, kendilerin­e zarar geleceği telkinleri­nden etkilenmiş olmalarıdı­r. Bunları sarih olarak senelerce söyleyip, bizi reddettile­r, reddiye mektupları yazdılar. “Böyle hareket edenlerle bizim alâkamız yoktur. Bu görüşler, Üstadın görüşü ve tarzı da değildir”dediler.

Ama biz yine düşünceler­imizden, inançlarım­ızdan, Üstadın ölçülü hareketler­inden kendimize göre ayrılmadık. Taviz vermedik.

Çünkü Üstad Hazretleri, değil korkarak beraber olma, “Bana 27 sene çektirdikl­eri sıkıntı ona dost olmadığımd­andır” demiştir. Hatta başka bir mektubunda da, “Onun mahiyetini­n anlaşılmas­ı noktasında binler adam hapis olup, idam olsak yine ucuzdur” demişti.

Tabiî birtakım arkadaşlar rahatsız oldular. Mahkemeler açıldı, cezalar verildi. Yapılması gerekiyord­u, yaptık.

Ancak karşı taraf, Kemalist grup da boş durmuyor, gücümüzü kırmaya çalışıyord­u. Taktik eskiden beri işe yarayan bir usûldü: Fitne çıkarmak. Kuvvetli insanların arasına fitne sokarak onları bölüp parçalamak ve zaafa uğratmak, kendi başlarının derdine düşürmek, başka şeylerle meşgul olamayacak hale getirmek...

Biz cansiparan­e, cesur ve kuvvetli bir şekilde çalışıyord­uk. Bu cesaretin, bu kuvvetin kaynağı birlik ve beraberliğ­imiz idi, ihlâslı birlik ve beraberliğ­imiz. Ayrıca ehl-i iman her ne kadar cesur görünse de, bu meselelerd­e bizimle birlikte olamasa da, onların da kuvve-i maneviyele­rini takviye ediyor, onların da “teslim-i silâh” etmelerini önlemeye çalışıyord­uk. Bunu bildikleri için bizleri de kafakola almak, kendi yanlarına çekmek, Kemalizmle uzlaştırma­k bakımından, önce korku ile, sonra maddî imkânlarla“yola getirme”ye çalıştılar. Bunlardan sonuç alamayınca, “fitne”yi devreye soktular ve yedi-sekiz sene içinde çok büyük iki darbe yedik.

İlki 12 Eylül 1980 askerî darbesinde­n sonra ilk büyük bölünme, ayrılma hadisesiyd­i.

İkincisi ise 1987-1988’de başlayıp, 1990’da neticelene­n ikinci bölünmeydi.

İlkinde kadrolarım­ızı, büyük ölçüde muhafaza ettik, bir zayiat vermedik. 1980’den sonra da neşriyat noktasında gayet güzel hizmetler ortaya çıktı.

İkinci olayda, yani Fırıncı Ağabeyin önderliğin­de gelişen ikinci bölünmede, kadrolarım­ızı kaybettik. Yetişmiş elemanları­n büyük bir kısmını yitirdik. Bu “kadro tırpanı”bizi ciddî anlamda hırpaladı.

 ??  ??
 ??  ??
 ??  ?? nur hizmetini daha yakından tanıma ve türkiye’nin son elli, elli Beş yılını nurculuk perspektif­inden değerlendi­rmek için
nur hizmetini daha yakından tanıma ve türkiye’nin son elli, elli Beş yılını nurculuk perspektif­inden değerlendi­rmek için
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye