Yeniden topyekûn bir hizmet ve ilânat seferberliği
D ehşetli bir zaman dilimindeyiz. Birbirine kırdırılmak istenen cemaatlerle dindarlar, tamamen güçsüz hale getirilerek, Filistin, Doğu Türkistan, Suriye, Irak ve sair yerlerdeki bilhassa masum ve mazlûm Müslümanların imdadına koşmasın, destek vermesin, veremesin!
Mehdiyet canibinden seslenen Bediüzzaman,“zaman cemaat zamanıdır!”diyor.
Öyle ise, Yeni Asya olarak, yeni eğitim ve hizmet döneminde her ferd, aile, her mahalli, bölge, umumî meşveret heyeti üyeleri; Yönetim Kurulu üyeleri, gazete, dergiler, radyo ve hizmetiçi eğitim merkezi mensupları, yazar ve çizerlerimiz, seminer ve konferansçılarımız büyük, geniş bir hizmet hamlesi ve seferberliği başlatmaya mecbur ve mükellefiz.
Zira, bütün sorularımızı cevaplandıran, bütün müşküllerimizi çözen, bütün mânevî hastalıklarımızı tedavi eden Risale-i Nur, büyük bir nimettir. Bu nimet,“gayet az ve zayıf ve fakir ve kuvvetsiz olduğumuz halde, ihsan-ı İlâhî tarafından omzumuza konmuş.” Nimet şükür ister. Şükür görmeyince gider!
Risale-i Nur’un şükrü; onu “anlayarak ve kabul ederek okumak”, özümsemek, benimsemek ve muhtaç olanlara ulaştırmaktır. Ne zaman, neyi, nasıl yapmalıyız?
“Bu zamanda Nurlar’la hizmet-i imaniye, her tarafta ilânatla ve muhtaç olanların nazar-ı dikkatlerini celb etmekle olur.”1
O halde, Kur’ân ve Sünnet-i Seniyye’nin bu zamandaki bütün mefhum ve hakikatlerini, ölçü ve prensiplerini, hizmet stratejilerini ve müesseselerini ortaya koyan Bediüzzaman’ın, cemaatle ilgili değerlendirmelerini baz alarak çalışmalıyız. Ki, cemaat için şöyle diyor:
“Bu zaman cemaat zamanıdır. Zaman, şahıs zamanı değil, şahs-ı mânevî zamanıdır. Eski zamana benzemez. Şahıs ne kadar da harika olsa, şahs-ı mânevîye karşı mağlûp olmak kabildir.”
Bediüzzaman’ın bu teşhis ve tesbiti yalnızca namaz, oruç, hac, gibi ibadetler veya dini hizmetlerde değil, hayatın bütün safhalarında, toplumun bütün katmanlarında, ticaret, bilim, siyaset, yönetim, üretim vesair bütün mesleklerde geçerlidir. Zira, cemaat, şahs-ı manevî, “ortak akıl, kollektif şuur, katılımcılık”demektir.
Eskiden buluş ve keşileri şahıslar, kişiler, filozolar yapardı. Artık bunları cemaatler, ekipler yapıyor!
Oyunlar ve sporlar bile şahsen oynanmıyor! Kulüpler, dev kuruluşlar cemaat halinde yürütüyor.
Geziler bile tek başına değil, cemaatler halinde yapılıyor. Kimse otomobiliyle veya kayıkla tek başına seyahate çıkmıyor. Cemaat halinde otobüsler, filolar ve gemilerle gidiyorlar. İlaahir…
Fen, sosyal, manevî bütün ilimlerde bir deha olan Bediüzzaman,“her meselemizde emir, Risâle-i Nûr’un şahs-ı mânevîsini temsil eden has şakirtlerin (talebelerin) ve sizlerindir. Benim de şimdi bir reyim var. Siz meşveret edin, ben kararınıza uyarım.”2 derken bu sistemi fiilen de ortaya koymuştur. D pnotlar:
1- Lem’alar, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 265. 2Hizmet Rehberi, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 1999, s. 175.