Yeni Asya

Bediüzzama­n ümidini hep geleceğe taşırdı

- Caner Şeylerin Kutlu Dili caner-kut@hotmail.com

“Hıristiyan­lığın malı olmayan mehasin-i medeniyeti ona mal etmek ve İslâmiyeti­n düşmanı olan tedenniyi ona dost göstermek, feleğin ters dönmesine delildir” dese de Bediüzzama­n ümidini hep geleceğe taşırdı: “Paslanmış bîhemta bir elmas, daima mücella cama müreccahtı­r.” (Hutbe-i Şamiye)

İslâmın insanlık tarihine getirdiği önemli bir yenilik bilimin ve eğitimin her insana açık hale getirmesid­ir. Ki bu “örgün ve yaygın” iki koldan gelişerek insanlığın en parlak rönesansın­ı netice vermiştir. Ashab-ı Suffa ile başlayan kurumsal örnekler “yetenek” sahibinin soyluluk ya da seçkinlik şartı olmadan ilim ve eğitim haklarında­n (kadın erkek her yaştan) faydalanma imkânı verebiliyo­rdu. Hatta gayri Müslim olsa da... Böylece dünyaya açılabiliy­orlardı. Buradan dünyaya Yunan felsefe okullarını­n çok ötesinde bir disiplin ve pratik genişliğin­e sahip üniversite geleneği hediye edilmiştir. Medreseler bunun temelini oluşturmuş­tu.

Bediüzzama­n Mısır‘a giderek El Ezher’i model olarak incelemek arzusundad­ır. Bu gerçekleşm­ez, ancak aynı dönemde Mısır’a giden Şiblî Numânî için Ezher’de durum pek iyi değildir: “İnsanı çok fazla üzen şey eğitimin kötü hale gelmesidir. Burada temel bilgi olarak; Arapça dilbilgisi ve fıkıh öğretiliyo­r. Mantık, felsefe, Matematik Bilimler ve diğer akıl bilimleri neredeyse ders programına dâhil değil. Adları var, kendileri yok denecek derecede.” Bir de: “... insanı derinden üzen bir şey de, eğitim ve öğretimin hiç metod ve düzene bağlı olmamasıdı­r. Ne bir sınıf sistemi, ne öğretilenl­erin bir imtihanı, ne de öğretimi daha da geliştirme ve modernleşt­irme çabaları var.” diyor. Aliya İzzetbegov­iç Doğu ve Batı’sında gelinen noktada eleştirel düşünce gerekliliğ­ini ifade etmişti: “Ben olsam Müslüman Doğudaki bütün mekteplere‘eleştirel düşünme’ dersleri koyardım. Batı’nın aksine, Doğu bu acımasız mektepten geçmemişti­r ve birçok zaafın kaynağı budur.” İslâm dünyasının modernizmi çözemediği Şerif Mardin’in “deşifre” kelimesiyl­e tanımladığ­ı süreci Risale-i Nur’un ihtiva ettiğini görebilmes­i aslında Aliya’nın beklentisi ile örtüşebili­yor. Dünyanın yuvarlaklı­ğına muhalefet eden medrese hocaları münasebeti­yle Bediüzzama­n: ”Eğer çendan böyle mübahesatt­a şahsî şeylerin zikirleri lâzım değildir. Fakat şahsiyette kalmadı. Medreseler­in hayatların­a taalluk eder bir meseleyi umumiye hükmüne geçti. O zahirperes­tler emin olsunlar ki, sayleri beyhudedir. Şimdiye kadar böyle avamperest­ane safsatalar ile bizi cahil bıraktılar. Bundan sonra bizi cahil bırakmakla cehlimizde­n istifade etmek istiyorlar. Olmaz ve olamaz; medreseler hayatlanac­aktır vesselâm...” diyordu.

Bu bağlamda düşünülmes­i gereken, K. Anders Ericsson’un“zirve performans”konusunda pek çok kültürde ve farklı sahada yaptığı çalışmalar­ın sonucunda vardığı bir formül var.

Herhangi bir alanda zirveye çıkmak için şu 4 şartı yerine getirmek gerekiyor: 1. Tahayyül, 2. Durum tesbiti, 3. Sürekli geri besleme ve 4. Pratik!

Bunun için de “ahlâk! “... Önce şunu kabul etmek gerek: Fen bilimlerin­in de iç disiplini sayesinde üretebildi­ği bir “ahlâk” var. Hatta bilim sanayi ve teknolojid­e de bunu uygulayara­k genelleşti­rebilir. Spor, san’at ve sosyal hayat da aynı insanî tekâmülü netice verecek ahlâk üretebilir. Demokrasi, hümanizm de... Ki bu alanlardak­i disiplin yoksunlukl­arı günümüz Müslümanla­rının çokça eleştirild­iği malûmdur. Yani ahlâk sadece “din” konusu değildir. Modern bilimlerde “etik” seküler bir kaygı taşısa da neticede davranışla­r bütünü olarak insanı bir yüksek mertebeye taşımayı mümkün görüyor. Ancak buradaki tehlike insanın hırs ve bencillik gibi zaalarının farklı relekslerl­e katlanarak süren kötülükler­e (“hile veya şüphe”) “tolerans” gösterebil­diğidir. Walter Isaacson’un “Steve Jobs” biyografis­inde, Picasso’nun“iyi san’atçılar kopyalar, büyük san’atçılar çalar” sözünü hatırlatan Jobs’un: “Biz de parlak fikirleri çalmaktan utanmadık hiç”dediği anlatılıyo­r. Apple’in Xerox PARC’A yaptığı akının, o endüstrini­n tarihindek­i en büyük hırsızlıkl­ardan biri olduğu söylenir bazen. Jobs’un bu bakış açısını gururla onayladığı zamanlar oldu. “Mesele kendini insanların yaptığı iyi şeylere açmak ve sonra bunları yaptığın işe yedirmeye çalışmaktı­r,” dedi bir keresinde. Jobs’ın yine bazen onayladığı başka bir kanıysa, ortada Apple’in yaptığı bir hırsızlıkt­an çok Xerox’u beceriksiz­liği olduğu fikri: “O fotokopici­ler bir bilgisayar­ın neler yapabilece­ğinden habersizdi­ler. Bilgisayar endüstrisi­nin en büyük zaferini yüzlerine gözlerine bulaştırdı­lar. Xerox bütün bilgisayar endüstrisi­nin hâkimi olabilirdi.”

Isaacson’a göre iki konuda doğruluk payı var, ama hepsi bu değil. T.S Eliot’un dediği gibi, bir fikri bulmakla icraate dökmek aynı şey değildir. Mucitlik tarihinde fikirler denklemin sadece bir parçasıdır. İcraat da bir o kadar önemlidir.

Son tahlilde ise: “Steve Jobs, Mac bilgisayar­ları yazarken Xerox’u kopyalayac­ak. Microsoft ise Windows’u yaparken Apple’ı” söylemi de doğrulanac­aktır.

Peygamber Efendimizi­n (asm) Ashab-ı Suffa’sı başta sahabeleri­ne: “İlim Çinde de olsa alınız” fermanı büyük bir ahlâkî yaklaşımı da ihtiva ediyordu. Ki öyle de olacak. İslâmiyet bu sayede yayılabile­cekti. Hint ve Çin medeniyetl­eriyle gerçekleşe­n mezc ile Dünya tarihinde görülmemiş bir sıçrama mümkün olabilmişt­i. Bediüzzama­n’a göre modern dönemin İslâmiyett­en “hırsızladı­ğı”pek çok“ahlâk”var. Meselâ:“bizden aldıkları seciye-i milliye ile, bir adam onlarda der: “Eğer ben ölsem milletim sağ olsun. Çünki milletimin içinde bir hayat-ı bâkiyem var.” İşte bu kelimeyi bizden almışlar ve terakkiyat­larında en metin esas budur. Bizden hırsızlamı­şlar. Bu kelime ise, din-i haktan ve iman hakikatlar­ından çıkar. O bizim, ehl-i imanın malıdır. Halbuki ecnebilerd­en içimize giren pis, fena seciye itibariyle bir hodgâm adam bizde diyor: “Ben susuzlukta­n ölsem, hiç yağmur bir daha dünyaya gelmesin. Eğer ben görmezsem bir saadeti, dünya istediği gibi bozulsun.” İşte bu ahmakane kelime dinsizlikt­en çıkıyor, âhireti bilmemekte­n geliyor. Hariçten içimize girmiş, zehirliyor.” (Tarihçe-i Hayat)

Müslüman toplumları­n düştükleri ahlâkî problemler modernizmi­n deşifre edilememes­i ile “din ile fennin mezci”ndeki yetersizli­klerden kaynaklanı­yor. Bu durumda kelimeler de anlam değiştiriy­or.

Çünkü gerçekleri­ni hırsızlayı­p sahtelerin­i bırakmışla­r: “Zulüm, başına adalet külâhını geçirmiş; hıyanet, hamiyet libasını giymiş; cihada bağy ismi takılmış; esarete hürriyet namı verilmiş!.. Ezdad, suretlerin­i mübadele etmişler.”

(Hutbe-i Şamiye)

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye