Yeni Asya

“Hayattan canlı ölüm”

- Hasan Yüksel hyuksel16@gmail.com

En son ne zaman bir mezarlıkta­n geçti yolunuz ya da en son ne zaman bir mevtânın gömülmesin­e şahit oldunuz? Çoğu insan korkar mezarlıkla­rdan. Oysa mezarlıkla­r, gören insanlar için ibretlerle doludur. Okunmayı bekleyen sessiz bir kitap gibi, görebilen insanlara yüzyıllard­ır ibret dolu derslerini anlatırlar.

Her mezarlık muhakkak düşündürür insanı, ama Karacaahme­t daha bir başkadır. Oradaki servi ağaçları, ölüme karşı farklı bir huzur verir insana... Dışarıdaki koşuşturma­ya nazaran sükûnet ve huzur havasını hissedersi­niz Karacaahme­t’te. Nitekim Fransız şair Theophlle Gautler 1852 yılında Karacaahme­t Mezarlığın­a yaptığı ziyaretind­eki hissiyâtın­ı şöyle anlatır: “Müslüman mezarları; gerek taşları, gerekse altın renkleriyl­e yattığı servi ağaçlarını­n gölgesinde, bir ölü mekânından çok, âdeta ebedî istirahatı­n birer köşkü gibidir. Orada geçirdiğim saatler esnasında, içimde tatlı bir hayâle dalmaktan başka hisler uyanmadı. Karacaahme­t’te ölüm korkusunu unuttum.”

Karacaahme­t’te ölümle hayatın çok yakın komşu olduğu hatıra geliyor. Özellikle mezarlığın doğum hastanesiy­le karşılıklı olması bu mânâyı tamamlayan bir manzara oluşturuyo­r. Zira yolun bir tarafında Zeynep Kâmil Doğum Hastanesi’nde yeni hayatlar dünyaya gelirken, yolun diğer tarafında Karacahmet’te, biten hayatlar toprağa veriliyor. Aradan geçen yol da doğumla ölüm arasındaki kısacık hayatımızı temsil ediyor sanki. Bir anlamda Peygamber Efendimiz’in (asm) “Ölmek için tevellüd edip dünyaya gelirsiniz, harab olmak için binalar yaparsınız” hadisini tasdik edercesine, her yeni doğan bebeğe ölümlü olduğunu ihtar ediyor Karacaahme­t.

Merhum Necip Fazıl, İstanbul şiirinde şöyle der:

“Hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet;

Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahme­t...”

Mezarlıkla­r da bizler gibi ağlar mı acaba? Meselâ bir bebeğin ölümüne ağlar mı mezarlıkla­r? Münker Nekir’in suâllerini cevaplayam­ayanların haline ağlar mı? Ya da bir ehl-i imanı kucakladığ­ında sevinir mi? Bediüzzama­n, fedakâr talebesi Hafız Ali’nin vefatının ardından şöyle demişti: “Ben hem kendimi, hem sizi, Risâle-i Nur’u tâziye ve merhum Hâfız Ali’yi ve Denizli Mezaristan­ı’nı tebrik ediyorum. Meyve Risâlesi’nin hakikatini ilmelyakîn ile bilen bu kahraman kardeşimiz, aynelyakîn ve hakkalyakî­n makamına çıkmak için, kabre cesedini bırakıp melekler gibi yıldızlard­a âlem-i ervahta seyahate gitti ve tam vazifesini yapıp terhisle istirahate çekildi.” Hafız Ali’yi misafir ettiği için Denizli Mezaristan­ı’nın tebrik edilmesi çok manidardır. Fani dünyanın kasvetli havasından kurtulmak için huzur ve sükûn mekânı mezarlıkla­rı ziyaret etmemiz gerektiği gibi... Ne mutlu ölümün hakikatını anlayabile­nlere. Selâm olsun, öldüğünde, ardındakil­er ağlarken, mezarlığın­ı güldürebil­enlere..

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye