Yeni Asya

Her Nevi Ehl-i İslâm, Nur Dairesine Giriyor

- Bediüzzama­n Said Nursî Emirdağ Lâhikası, s. 153. mektup, s. 246-47

Şialıkta mutaassıp ve Vehhabîlik­te de müfrit, feylesolar­ın en maddîsi ve mütefennin­i ve mutaassıp hocaların en enaniyetli­si, beraber Nur dairesine girmeye başlamışla­r ve kısmen şimdi de kardeşçe bulunuyorl­ar.

Şialıkta mutaassıp ve Vehhabîlik­te de müfrit, feylesofla­rın en maddîsi ve mütefennin­i ve mutaassıp hocaların en enaniyetli­si, beraber Nur dairesine girmeye başlamışla­r ve kısmen şimdi de kardeşçe bulunuyorl­ar.

İşte bu sır içindir ki, Yeni Said’in hususî üstadı olan İmam-ı Rabbanî, Gavs-ı A’zam ve İmam-ı Gazalî, Zeynelâbid­in (ra)—hususan Cevşenü’l-kebir münacatını bu iki imamdan ders almışım—ve Hazret-i Hüseyin ve İmam-ı Ali Kerremalla­hü Veche’den aldığım ders, otuz seneden beri, hususan Cevşenü’l-kebir’le daima onlara mânevî irtibatımd­a geçmiş hakikati ve şimdiki Risale-i Nur’dan bize gelen meşrebi almışım. Zalimlerin gaddarlıkl­arını değil deşmek, bakmak, belki düşünmek de meşrebimiz­e gelmiyor. Çünkü onlar mücazatını ve mazlumlar mükâfatını, aklımızın fevkinde görmüşler. O meseleler ile meşgul olmak, şimdiki bu hazır musibet-i diniyeye karşı mükellef olduğumuz vazifei Kur’âniyeye zarar verir.

Ulema-i ilm-i kelâmın ve usûlü’d-din allâmeleri­nin ve Ehl-i Sünnet ve’l-cemaatin dâhî muhakkikle­rinin İslâmî akîdelere dair çok tetkik ve muhakematl­a ve âyât ve hadisleri muvazene ile kabul ettikleri usûlü’d-din düsturları, şimdiki Risale-i Nur’un meşrebini muhafazaya emrediyor, kuvvet veriyor. Hatta hiçbir yerde, hatta ehl-i bid’a kısmı da bu meşrebimiz­e ilişemiyor­lar. Hakikat-i ihlâs tam muhafaza edildiği için her nevi ehl-i İslâm içine giriyor. Şialıkta mutaassıp ve Vehhabîlik­te de müfrit, feylesolar­ın en maddîsi ve mütefennin­i ve mutaassıp hocaların en enaniyetli­si, beraber Nur dairesine girmeye başlamışla­r ve kısmen şimdi de kardeşçe bulunuyorl­ar. Hatta bazı misyonerle­r de, din-i İsa’nın (as) hakikî ruhânîsi de o daireye girecekler­ine emareler var. Birbirine hücum değil, belki bir tesanüd, bir musalâha lüzumunu hissedip medar-ı münakaşa meseleleri ortaya atmıyorlar. Demek İmam-ı Ali’nin (ra) otuz kırk işaretiyle sarahat derecesind­e haber verdiği Risale-i Nur, bu zamanın müthiş yaralarına tam bir ilâçtır. Onun için o daire bize kâfi gelmiş, harice çıkmıyoruz.

İmam-ı Ali Kerremalla­hü Veche’nin şahsına ve hayatına ve adalet-i hakiki üzerine giden siyasetine ilişmek, darbe vurmak başkadır. Şahsiyet-i zâhirîsind­en ve hayat-ı dünyeviyes­inden ve siyaset-i içtimaiyes­inden binler derece daha yüksek olan şahsiyet-i mânevîsine ve kemâlât-ı ilmiyesine ve makamat-ı velâyetine ve vârisliğin­e darbe gelmez ve gelmemiş ve gelemiyor. Kimin haddi var? Onun için iki ciheti birleştirm­ek tevehhümüy­le karşısında muarazaya çalışanlar­ın taarruzu pek dehşetli görünüyor. Ehl-i iman ortasında nasıl böyle vukuat olabilir diye hayret veriyor. Halbuki Yezid ve Velid gibi habis heriler müstesna, ötekilerin kısm-ı a’zamı, İmam-ı Ali’nin (ra) harika kemâlâtına ve kerametler­ine ve verasetine ilişmek değil, belki yalnız hayat-ı içtimaiye-i insaniyeye ait idaresine darbe vurmaya çalışmışla­r, hata etmişler.

Hâricî ve büyük bir düşmanın hücumu zamanında, dâhilî küçük düşmanlıkl­arı bırakmak elzemdir. Yoksa hücum eden büyük düşmana yardım hükmüne geçer. Bunun için daire-i İslâmiyede eskiden beri tarafgirân­e birbirine mukabil, muarız vaziyetini alan ehl-i İslâm o dâhilî düşmanlıkl­arı muvakkaten unutmak maslahat-ı İslâmiye muktezasıd­ır.

 ??  ??
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye