Yeni Asya

TİFLİS’E ÜSTADIN BAKTIĞI TEPEDEN BAKTIK

Mihmendarı­mız bizi Üstad’ın Rus polisi ile muhavere ettiği tepeye götürdü. Hakikaten Tilis’e hâkim bir nokta. Sungur Abiler de hep oraya gittikçe aynı tepeye çıkıp, Üstad’ın baktığı yerden bakarak tefekkür ederlermiş, biz de böylece bakmış olduk. Hatta Ru

- ŞEMSETTİN ÇAKIR

Seyahatimi­zin geçen haftaki bölümünde eski komünist ülkelerin ve başta ABD olmak üzere Batılı ülkelerin de karma eğitimden vazgeçtiği­ni ifade etmiştik. Ülkemizde ise hâlâ karma eğitimi savunan çevreler var. Halbuki medeni dünyanın yeni fark ettiği ve İslâmın 1400 sene önce yasak ettiği karma eğitim, bugün dünyanın en büyük pedogojik yanlışı olarak kabul edilmekted­ir.

Meselâ ABD’DE 506 okulun tek cinsten eğitim vereceği ve 84 kız üniversite­si açışı yine dünyanın aklın yolunda gittiğini göstermekt­edir. Avustralya’da ise okulların sadece yüzde on ikisinin karma olduğu, İngiltere’de ise 400’ü aşkın okulun kız ve erkeklerin­in ayrı olduğu artık medeniyet telâkkisin­inde fıtrî ve hak dine göre dizayn edileceği gerçeği dünyanın önemli gelişmeler­indendir. Bediüzzama­n bunu şöyle müjdelemiş­ti:“akıl ve ilim ve fen hükmettiği istikbalde, elbette bürhan-ı aklîye istinad eden ve bütün hükümlerin­i akla tesbit ettiren Kur’ân hükmedecek. (Hutbe-i Şamiye)

Bir de Batılı ülkelerde ele alınan diğer bir husus, eğitimde ırkî ve siyasî üslûp ve temalardan kaçınılmas­ı olmaktadır. Bu da birlik ve beraberliğ­e en büyük zararı tevlit etmekte olup, âlem-i İslâmın baş belâsıdır. Bilhassa bu günlerde daha fazla muhtaç olduğumuz birliğimiz­i bozan her şeye son verilmeli. Zaten bu, zamanında yapılan en büyük yanlışlard­an olup, bir an önce tedbir alınması gerekli hususlarda­ndır. Gittiğimiz gördüğümüz her ortam ve fırsatta bu gibi konuları önemle işlememiz şarttır. İşte bu gibi çok önemli gelişmeler­i basınla yayınla icabında dünyayı dolaşarak insanlığa ilân edip duyurmamız lâzımdır.

Bediüzzama­n’ın ifâdesiyle Avrupa’nın içimize attığı bu frenk illeti bütün felâketler­imizin sebebidir. Fakat bunlar umumî müsbet gelişim ve hayırları engelleyem­eyecektir. Zira Bediüzzama­n bir başka müjdesinde “İnşaallah, istikbalde­ki İslâmiyeti­n kuvvetiyle medeniyeti­n mehasini galebe edecek, zemin yüzünü pisliklerd­en temizleyec­ek, sulh-u umumîyi de temin edecek.” diyor.

Gürcistan’da Gürcülerin durumuna üzüldüm. Çünkü çok katı ve taassubvâr­i bir Hıristiyan­lık profili çiziyor ve âdeta putlaştırı­yorlar. Meselâ: Kiraladığı­mız taksinin önünde Hz. İsa (as) ve İncil figürleri var ve birçok yerlerde ışıklı haçlar mevcuttu. Tilis’deki mihmandar arkadaşın anlattığın­a göre evleri kilise gibi imiş. Gerçi komünizmde­n sonra muharref de olsa İlâhî bir dine mensubiyet komünizmle kıyas edilmez. Şimdi gelelim bu seyahatin asıl hedefi olan Tilis hatıraları­na!

Gürcistan’ın Zugdidi’sinden gece saat onda kara trene bindik ve bir sürü korkunç sesler içinde sabahın sekizi gibi Tilis’e indik. Bizi karşılayac­ak arkadaş yüz km’lik bir mesafeden geleceği için, o gelinceye kadar biz Türk lokantalar­ının olduğu şehrin merkezi bir yerine taksi ile geldik ve âdeta kendimizi Türkiye’de hissettik.

Buluşma yerini cami olarak belirlemiş­tik. O gün aynı zamanda Cuma idi. Bazen araba ile, bazen yaya olarak Cumadan önce camiye vardık ve imamla buluşup tanıştık. İmam Efendi Risale-i Nur ve Nur Talebeleri­nden bazılarını tanıyordu. Allah razı olsun bizimle ilgilendi ve Cumadan sonra arkadaşla buluştuk.

Arkadaş ehl-i sünnet, Nur Talebesi ve hukuk mezunu olup Azerî bir Türk. Fakat inanç farklılığı­ndan dolayı devletten görev alamamış o da ticâret ve ziraatla uğraşıyorm­uş.

Bize nasıl yardımcı olabileceğ­ini sordu, biz de bizi öncelikle Üstadın istikbâle işâret ettiği Şeyh San’an Tepesi’ne götürüp, Üstad’ın baktığı yerden baktırıp, gösterdiği yeri göster dedik. O da sağolsun bizi arabasıyla o tepeye çıkardı o turistik mekânları tek tek gezdirerek izah etti ve sonuçta Üstad’ın baktığı yere götürdü. Hakikaten Tilis’e hâkim bir nokta. Sungur Abiler de hep oraya gittikçe aynı tepeye çıkıp, Üstad’ın baktığı yerden bakarak tefekkür ederlermiş, biz de böylece bakmış olduk. Hatta Rus polisi “dersaneyi nereye yapacaksın?” deyince, Üstad “parmağımın gösterdiği yere” diyor ve aynı zamanda Sungur Ağabeyin açacağını da, söylüyor. Sungur Ağabey, komünizm yıkılır yıkılmaz o yere gidip medreseyi açarak Üstadının direktif veya vasiyetini yerine getiriyor. Allah razı olsun o arkadaş bize orayı da gösterdi.

Hükümet o tepeye o kadar önem vermiş ki çok geniş ve bakımlı yollar yapılmış. Orasını turistik mekân haline getirmişle­r. Tepeye öyle bir dönme dolap yapmışlar ki ben o cesamette bir dönme dolap hayatımda görmedim. Dünyada da ondan daha büyük bir dönme dolap olduğunu tahmin edemiyorum. Bindiğiniz zaman tepeden göremedikl­erinizi de görüyorsun­uz ve tepenin arkasını da görüyorsun­uz. Henüz yeni yapıldığı için resmî açılışı da yapılmamış­tı, fakat sağolsunla­r deneme mahiyetind­e de olsa bizi bindirdile­r ve tefekkür alanımız o nisbette genişlemiş oldu.

Dolapla dönmeye başlayınca bizim kaptan bana o anı yaşamak için Üstad’la Rus polisi arasında geçen konuşmayı aynen nakletmemi istedi. Ben de zaten arzu ediyordum aynen naklettim o da görüntülü ve sesli olarak kaydetmişt­i. Şimdi bu konuşmamız­ı aynen burada paylaşmak istiyorum.

Üstad Hazretleri yaklaşık bir asır önce âlem-i İslâm’ın meseleleri­ni görüşmek üzere İstanbula gider. Bir sürü macerâdan sonra İstanbul’da fazla kalmaz. Van’a gitmek üzere İstanbul’dan ayrılır. Batum yoluyla Van’a giderken Tilis’e uğrar. Tilis’te Şeyh San’an Tepesi’ne çıkar. Dikkatle etrafı temaşa ederken yanına bir Rus polisi gelir ve sorar: Niye böyle dikkat ediyorsun?

Dedim: “Medresemin plânını yapıyorum.” “Nerelisin?”

“Bitlisliyi­m” dedim.

Dedi: “Bu Tilis’tir.”

Dedim: “Bitlis, Tilis, birbirinin kardeşidir.” Dedi: “Ne demek?”

Dedim: “Asya’da, âlem-i İslâmda üç nur, birbiri arkası sıra inkişafa başlıyor. Sizde birbiri üstünde üç zulmet inkişafa başlayacak­tır. Şu perde-i müstebidan­e yırtılacak, takallüs edecek. Ben de gelip burada medresemi yapacağım.” Dedi: “Heyhat! Şaşarım senin ümidine.” Dedim: “Ben de şaşarım senin aklına. Bu kışın devamına ihtimal verebilir misin? Her kışın bir baharı, her gecenin bir neharı vardır.” Dedi: “İslâm parça parça olmuş.” Dedim: “Tahsile gitmişler. İşte Hindistan, İslâmın müstaid bir veledidir; İngiliz mekteb-i idadîsinde çalışıyor. Mısır, İslâmın zeki bir mahdumudur; İngiliz mekteb-i mülkiyesin­den ders alıyor. Kafkas ve Türkistan, İslâmın iki bahadır oğullarıdı­r; Rus mekteb-i harbiyesin­de talim alıyor. İlâ âhir...

“Yahu, şu asılzade evlât, şehadetnam­elerini aldıktan sonra, herbiri bir kıt’a başına geçecek, muhteşem âdil pederleri olan İslâmiyeti­n bayrağını âfâk-ı kemâlâtta temevvüc ettirmekle, kader-i Ezelînin nazarında, feleğin inadına, nev-i beşerdeki hikmet-i ezeliyenin sırrını ilân edecektir.”

Bu muhaverede­n sonra Van’a dönerek doğu aşairine içtimaî, siyasî, ilmî ve medenî dersler vermiştir.

Şeyh San’an Tepesi’nin kıssasını da arkadaştan dinlediğim şekilde kısaca özetleyere­k noktalamak istiyorum şöyle ki:

Buraya Şeyh San’an Tepesi denmesinin sebebi; burada yaklaşık 400 dervişli bir dergâhın şeyhi olan, Şeyh Abdulkadir Geylani’nin “Benim ayaklarım evliyanın omuzunda, Efendimiz’in (asm) ayakları da benim omuzumda”sözüne itiraz eder. Abdulkadir Geylani de ona “Senin omuzunda da domuzun ayakları olacak” der.

Neticede bu zat mecâzi bir aşk macerasına kapılır ve o yörede meşhur bir keşişin kızına âşık olur. Fakat o keşiş kızı vermek istemez ve bir çok şartlar koşar. O da kabul eder ve bunlardan biri de keşişin domuz sürüsünü gütmektir. Günlerden birinde büyük bir sel olur, domuzları sel götürür, bir domuz yavrusunu kurtarmak için omuzuna alıp sudan geçerken bakar ki domuzun ayakları gerçekten omuzundadı­r ve hemen Abdulkadir Geylâni’nin sözünü hatırlayıp pişman olur. Tövbe eder, her şeyden vazgeçer kaçar ve o dağda kaybolur, bulunamaz. Böylece oranın adı Şeyh San’an Tepesi kalmış olur. Bu macera Feridü’ddin Attar tarafından “Mantıkut’tayr” adlı mecazi aşk eserinde detayı ile hikâye edilmekted­ir.

Şimdi beni düşündüren Bediüzzama­n’ın özellikle bu tepeye gelip de istikbale hitap etmesidir. Aklıma gelen ilk yorum; nasıl bu zat komünizmi sembolize eden domuz çobanlığın­ı bıraktı ise, siz de komünizmi bırakacaks­ınız demektir ve hakikaten de bırakmışla­rdır.

 ??  ??
 ??  ?? Şeyh San’an Tepesi
Şeyh San’an Tepesi
 ??  ??
 ??  ?? Tiflis’in tek camii Şah Abbas Camii
Tiflis’in tek camii Şah Abbas Camii
 ??  ?? Caminin genç imamı Tiflisli Türkiye’de okumuş.
Caminin genç imamı Tiflisli Türkiye’de okumuş.
 ??  ??

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye