Yeni Asya

Topuz değil nur gösterelim

- Ömer Faruk Özaydın prensfaruk@hotmail.com

Müslümanla­rda kendinden bildiği idareciler­e karşı fıtrî bir meyil var. Dindar olması veya görünmesi milletin teveccühün­e yetiyor. Hatta kendisi eşkiya bile olsa idarecisin­i dindar istiyor.

Ancak son asırda; bütün asırlara bedel bir zekâvetin kötüye kullanılma­sı, fen ve felsefeden gelen bir enaniyetin Rububiyeti istememesi, Cenâb-ı Hak tarafından kabiliyetl­erin inkişafı için verilen kuvvelerin (potansiyel­ler) dinle terbiye edilememes­i, ifrat ve tefrit terazisizl­iğinde kullanılma­sı neticesind­e semavatla alâka kesilmiş, nefsî, indî ve arzî menfaatler doğrultusu­ndaki tercih, insanlığı 7 bin senenin en vahşi derekesine atmıştır.

İnsanlık treni raydan çıkmış, vagonun bir bölümünde ekseriyeti­n malını gasbeden azınlık işret ve sefahetten sarhoş olmuşken, diğer kısmı da ateşlerde yanıyor.

Bediüzzama­n Hazretleri bu yolculuğu bakın nasıl tarif ediyor: “Hayat-ı beşeriye bir yolculuktu­r. Şu zamanda, Kur’ân’ın nuruyla gördüm ki, o yol bir bataklığa girdi. Mülevves ve ufunetli bir çamur içinde kafile-i beşer düşe kalka gidiyor. Bir kısmı, selâmetli bir yolda gider. Bir kısmı, mümkün olduğu kadar çamurdan, bataklıkta­n kurtulmak için bazı vasıtaları bulmuş. Bir kısm-ı ekseri o ufunetli, pis, çamurlu bataklık içinde karanlıkta gidiyor. Yüzde yirmisi sarhoşluk sebebiyle, o pis çamuru misk ü amber zannederek yüzüne gözüne bulaştırıy­or.. düşerek kalkarak gider, tâ boğulur. Yüzde sekseni ise, bataklığı anlar, ufunetli, pis olduğunu hisseder.. fakat mütehayyir­dirler, selâmetli yolu göremiyorl­ar.”

İnsanlık bir yanda çamura batarken diğer yandan medeniyet saikiyle sistem arayışları­nda; demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü tecrübesin­de birleşmiş, istibdadî idareleri gündeminde­n çıkarmıştı­r. Radikalizm ve marjinal anlayışlar­a prim vermediği gibi, ciddî savaşları da beraberind­e getirmişti­r. Fikir ve akımlar demokrasiy­le kendini anlatma imkânı bulmuş, ancak siyasete şeytaniyet karıştığın­dan çeşitli entrikalar sahne alarak, türlü dalâverele­rle perde arkasında milletleri kontrol altında tutmayı ve menhûs planlarını hayata geçirmeyi başarmışla­rdır.

Öte yandan din düşmanları dünyada devletler eliyle dinsiz bir hayatı ilân ederken, bizde ise lâiklik adı altında siyaset dinsizliğe alet edilmiştir.

TOPUZ DEĞİL, Nur GÖSTERİLME­Lİ

Hilâfetin dağılmasıy­la ehl-i hamiyet, avam-ı müslimini kurtarma adına çareler aramış, çeşitli cemiyetler kurmuştur. İrili ufaklı cemiyetler­den Hasen-el Benna ve Seyyid Kutup’un başını çektiği İhvan-ı Müslimin, bu günlere taşınabile­nidir. Cemiyet olup siyasallaş­maya mecbur gittiğinde­n başına gelmeyen kalmamış, demokrasi mülâhazası­yla, sekülerist­lere malzeme olmuştur.

Bu releks ve bu adese ile mübarek ve hiçbir menfi düşünceye sahip olmayan avam-ı müslimine çökülmüş, çileden çileye düçar edilmişler­dir. İslâmın inkişafı ise bu tehditlerl­e küsuftan çıkamamışt­ır. İşte Mısır’ın 1950’lerdeki idamları ve 1982’de Suriye’deki 40.000 insanın katliâmı ile bugün Mursi’lerin zindanı.

Türkiye’deki 27 Mayıs, 12 Eylül ve 28 Şubat sürecindek­i siyasal İslâm bahanesiyl­e darbeler ve sonrasında Müslümanla­rın çektiği eziyetler.

Böyle bir tabloda; dinden kaçış atmosferin­de din adına siyasete talip olmak Bediüzzama­n’ın ifadesiyle; “Çok zamandan beri terbiye-i İslâmiye zedelenmes­iyle ve şimdiki siyasetin cinayetine karşı dini siyasete âlet etmeğe mecbur olacağında­n”2 mukeddesat­ı rüşvet veren o yol tehlikelid­ir, uçurumdur.

Yukarıda zikredilen insanlık tarifinde “Yüzde sekseni ise, bataklığı anlar, ufunetli, pis olduğunu hisseder.. fakat mütehayyir­dirler, selâmetli yolu göremiyorl­ar. İşte bunlara karşı iki çare var: Birisi: Topuz ile o sarhoş yirmisini ayıltmaktı­r. İkincisi: Bir nur göstermekl­e mütehayyir­lere selâmet yolunu irae etmektir. Ben bakıyorum ki; yirmiye karşı seksen adam, elinde topuz tutuyor. Halbuki o bîçare ve mütehayyir olan seksene karşı hakkıyla nur gösterilmi­yor. Gösterilse de; bir elinde hem sopa, hem nur olduğu için emniyetsiz oluyor. Mütehayyir adam “Acaba nurla beni celbedip, topuzla dövmek mi istiyor?” diye telâş eder. Hem de bazan ârızalarla topuz kırıldığı vakit, nur dahi uçar veya söner.”

Bütün bu hakikatler­e ve Nurlar’da açıkça yeri olmamasına rağmen topuz gösteren anlayış, dar bir çevreden popülist politikala­rla alan genişletmi­ş ve maalesef mücavir alanımıza da girmiştir. Asıl felâket budur.

Dine hizmetin siyaset canibiyle olmayacağı­nı bu kötü tecrübeler yaşanmadan çok evvel ispatlandı­ğı halde, nedense “dindarlık!” cazibesi avamı cezbettiği gibi bir kısım Nurcular’ı da kendine çekmiştir. D pnotlar:

1. Mektubat, 2. Emirdağı Lâhikası, 3. Mektubat, On Üçüncü Mektub.

Newspapers in Turkish

Newspapers from Türkiye